Kürt halkı, ne halk olma özeliğinden vazgeçti ne de yok olma dayatmalarına ve baskılarına boyun eğdi. Ölüm pahasına da olsa direnişi seçti kutsal dağlarına sığınarak ve direnişi ilmek ilmek örgütleyerek nesilden nesile aktaracak kahramanlık destanlarını yazdı
Rûbar Amedî
Yaşadığımız çatışmalı ortamın son bulması için Kürtler kendi üzerlerine düşen görevi layıkıyla ve fazlasıyla yerine getirmiş durumdadır. En ağır bedeli ödeyen Kürtler adeta çarmıhını sırtında taşıyarak yeni ve zorlu bir sürece fedakârca öncülük etmektedir.
Tarihin kanlı sayfaları yüz yıllarca Kürtler için imha ve inkâr siyasetine tanıklık etti. Bitmeyen acılar dinmeyen feryatlar ne evlerimizden eksik oldu ne yüreklerimizden. Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla başlayan parçalanmışlığımız Lozan’da da katmerleşerek daha da derinleşip devam etti. Her isyanımız sürgüne, katliama ve soykırıma dönüştürülerek bastırılmaya çalışıldı. Varlığımız inkâra, dilimiz yasağa, yaşamımız ise cehenneme çevrildi.
Buna rağmen Kürt halkı, ne halk olma özeliğinden vazgeçti ne de yok olma dayatmalarına ve baskılarına boyun eğdi. Ölüm pahasına da olsa direnişi seçti kutsal dağlarına sığınarak ve direnişi ilmek ilmek örgütleyerek nesilden nesile aktaracak kahramanlık destanlarını yazdı.
Bu direniş mirasını devralan Kürt halkının onurlu evlatları yarım asırdan fazladır en zor koşullarda en amansız kıt imkânlar ile büyük zorluklarla savaşarak varlığı dahi inkâr edilen halkımızı dünyanın en onurlu direngen askeri, politik ve siyasi olarak en güçlü olduğu bir duruma getirdi. Bugün savaştığı güç ile masaya oturmasının en büyük nedeni halkının desteği ve bu askeri, siyasi ve politik gücüdür.
Sayın Öcalan’ın 27 Şubat’ta başlattığı müzakere tarihsel bir zorunluluktur. Bölgesel ve dünya koşullarının en iyi değerlendirilerek günümüz dünyasına paradigmasal bir cevap oluştur. Mahşerin dört atlısı olarak adlandırılan ulus devlet, endüstriyalizm ve kapitalizme karşı demokratik ulus ile cevap olmaktır. Komünal toplum ve ekonomik ekoloji ile cevap olmaktır.
Bu paradigmasal cevap oluş tüm ezilen halklar için, sınıflar için ötelenen, yok sayılan kimlikler için bir umuttur, kurtuluştur. Kapitalist modernitenin yaratmaya çalıştığı bireyci bencil toplumsal olmayan ahlaktan ve vicdandan yoksun bir topluma karşı ahlaki ve politik toplum yaratma savaşıdır.
Varlığı inkâr edilen Kürt halkının varlık savaşını yarım asırdır bedel ödeyerek, onurluca direnerek inkârı yenmesidir. Bugün Bahçeli’den tutalım Erdoğan’a ve daha birçok siyasetçiye kadar bu sorunun artık inkâr edilerek değil, uzlaşılarak çözülebileceğini dile getiriyorlarsa bu en büyük kazanımlardan biridir. Elbette ki sadece dile getirmek çözümün tümü değildir fakat en büyük eşiğin aşıldığı anlamına gelmektedir.
Sayın Öcalan’ın baş müzakereci olarak yürüttüğü sürece PKK tüm varlığıyla cevap olmuş ve atılması gereken tüm adımları fedakârca ve kararlıca atmıştır. Bundan sonra hükümete düşen görev kabul ettiği ve masaya oturduğu süreci hızlandırmak ve Kürt halkının haklı taleplerini somut yasal düzenlemer ile anayasal güvence altına almak olacaktır. Bu durum ne kadar ağırdan alınırsa süreç o kadar provokasyonlara açık hale gelecektir.
Yaklaşık olarak bir yılı aşkındır bu durum yaşanmasına rağmen hâlâ somut adımların atılmaması Kürt halkında haklı olarak derin kaygı ve endişelerin yaşanmasına neden olmaktadır. Bu kaygıların aşılmasının tek yolu demokratik siyaset yolunun açılması, on binlerce tutsağın serbest bırakılması ve entegrasyon sürecini hızlandıracak yasal düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi olacaktır.
Bu anlamıyla kan ve gözyaşından kurtulmak isteyen her toplum fedakârca üzerine düşeni yapmalıdır. Kürt halkının da yaptığı budur. Bu fedakârlığı sadece Kürtlerin üzerine yığmak ve Kürtlerden beklemek en büyük vicdansızlık olacaktır.
İnsani, vicdani ve ahlaki yükümlülükleri olan herkesin; bu sorunun çözümü için de fedakârlık yapacağı aşikârdır.









