FilmAmed Belgesel Film Festivali’nde ‘Belgesel Sinemada Toplumsal Cinsiyet Temsillerinin Etik Yansımaları’ paneli gerçekleştirildi. Panelde kadınlar, belgesel üretim süreçlerindeki deneyimlerini aktardı
Bu yıl dokuzuncusu düzenlenen Filmamed Belgesel Film Festivali’nin dördüncü gününde “Belgesel Sinemada Toplumsal Cinsiyet Temsillerinin Etik Yansımaları” başlıklı panel Çand Amed Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi. Panelin moderatörlüğünü Kadın Kültür Sanat ve Edebiyat Derneği (KASED) Başkanı Saliha Ayata yaparken, Belgesel Yönetmeni Elif Ergezen, Yönetmen Bilge Taş, Yönetmen Berna Gençalp konuşmacı olarak yer aldı.
Panelin açılışını yapan Saliha Ayata, toplumsal cinsiyet konusunun Kürdistan Türkiye ve Ortadoğu’da belgesel sinema üzerine çalışanların tartıştığı temel meselelerden biri olduğuna değindi.
‘Mağdur suçlayıcı yaklaşım çok yaygın’
“Feminist bakış açısıyla sinemada kadın olmanın hali” başlığında konuşan Elif Ergezen, kamera önünde ve arkasında yer alan kadınlara ilişkin sunumunu yaptı. Elif Ergezen, sinema üretim süreçlerinde yer alan kadınların yoğunluklu olarak yetersizlik ve suçluluk hissi içerisinde olduğuna dikkat çekti. Kadınların süreli olarak kendini kanıtlamak durumunda bırakıldığını söyleyen Elif Ergezen şunları belirtti:
“Biz kadınlar olarak yaptığımız işleri kanıtlamak zorundaymışız gibi bir baskı içindeyiz. Bir hata yaptığımızda cinsiyetimizle fark ediliyoruz. Bu durum kamera arkasında mobing olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla bunlarla mücadele etmemiz gerekiyor. Kadınlar olarak çok gayretliyiz ve bu gayreti hatırlatmak istiyorum. Kadın yönetmenler hala atölyelere öğrenci olarak çağrılıyor. Biz kazanımları sağlarken bir taraftan bu kazanımların içinin boşaltıldığını görüyoruz. Kamera önünde ise kadının görünümü ön planda ve ilan edilen aile yılı ile de ilişkili. Bu durum kamera önüne de yansıyor. Genel ahlaki normlara göre şekillenen aile ve anne figürleri mevcut. Sansür mekanizması da aynı şekilde bir baskı yöntemi olarak işletiliyor. Bir diğer duygu olarak suçluluk kadınların sık yaşadığı bir durum. Bu da taciz, cinsel saldırı gibi konularda karşımıza çıkıyor. Çalışma alanlarımızı kadınlara güvenli hale getirmek için çalışmalar yürütülüyor. Hep beraber yan yana gelip ‘susma bitsin’ girişimini oluşturduk. Orada kadınlar olarak bir araya gelip, güvenli çalışma ortamları için tartışmalar yürütüyoruz. Mağdur suçlayıcı yaklaşım bizim sektörümüzde de çok yaygın. Kadınlar ekonomik ve psikolojik olarak şiddete uğruyor. Hissettirilen yetersizlik ve suçluluk duygusunun karşısında dayanışma ile durabiliriz.”
Sansür, devlet ve özel fonlar bağlantısı
Devlet sansürüne eklenen bürokratik sansürlere ve festivallerin bu konudaki tutumuna dikkat çeken Yönetmen Bilge Taş, 2008 yılında gerçekleştirdikleri festival süreçlerinde “kadın ve kötülük” konularını çalıştıklarını hatırlatarak süreçteki deneyimlerini şu ifadelerle aktardı:
“Bir feminist olarak kadın ve kötü kavramlarını yan yana kullanmamızla ilişkili eleştiriler aldık. Sonrasında olay yeri aile çalışması yaptık. Aileye karşı bir politika geliştirildiği düşünülerek Kültür Bakanlığına şikayet edildik. Süreci bir şekilde atlatıp festivali yaptık. Sansürün yeni bir boyut kazandığı bu süreçlerde 9’uncusu gerçekleştirilen FilmAmed Belgesel Film Festivali Kürt sineması bağlamında da önemli bir yerde duruyor.
Sansür ve kadın belgeselciliği içi içe konulardır. Süreçlere göre filmler bürokratik olarak da sansürlendi. Festivaller de giderek sansür sürecinin bir parçası haline geldi.”
“Belgesel süreçlerinde üreten kadın olmak” başlığına dair konuşan yönetmen Berna Gençalp, belgeselde yansıyanların yarın için bir hafızaya dönüştüğünü kaydetti. Berna Gençalp, yaşamı boyunca kadın hakları ve toplumsal cinsiyet konuları ile ilgili olduğunu belirterek, “Kim Mihri” belgeselinin çekim sürecine ve Mihri karakterinin yaşamına değindi.
Kaynak: JinNews