Şengal Özerk Meclisi Eşbaşkan Yardımcısı Heso Brahim ile Êzidîliği ve tarihini konuştuk: Müslümanlığı kabul etmeyen Êzidîler katledilip Fırat suyuna atılırdı. Fırat kırmızı olarak akmaya başlamıştı. Musul’da marul tarlaları kanlı Fırat suyuyla sulanmıştı. Şehidinin kanıyla yeşermiş marul artık haramdır
Mehmet Ali Beydağı
Farklı inançta olduğu için Osmanlı’nın defalarca girişmesinin üstüne bölge ülkelerinin yarattığı konseptlerle IŞİD’in Ağustos 2014’te giriştiği tehcir ve soykırımın izleri hâlâ taze. 21. yüzyılın ilk çeyreği tamamlanmak üzereyken Şengal Êzidîlerini yeni endişe sardı. Çünkü KDP yönetimi Irak hükümetiyle 9 Ekim 2020’de Bağdat’ta Şengal’i IŞİD’den kaçarak tehcir ve soykırımı izleyen Irak ordusuna teslim etme anlaşması imzaladı, Irak ordusu Şengal’i kuşattı. Mayalanmasında Hollanda’nın eski Savunma Bakanı olan şimdinin militer gözlüklü BM Irak Özel Temsilcisi Jeanine Hennis-Plasschaert, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, ABD Başkanı Donald Trump; Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi ile Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in ziyaret ettiği Almanya Başbakanı Angela Merkel, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve Türkiye gibi ülkeler rol aldı. Şengal ve Derik’e operasyon senaryosu konuşulup protestolar olurken, “müjde” verileceğinin ilanıyla Irak, Türkiye ve KDP üçlü mekanizmasıyla Şengal’in kuzeydoğusundaki Garê, Siyane, Meyroke, Bergare, Şikeftiya alanına 50 kadar uçak, SİHA ve helikopterle 10 Şubat 2021’de devasa operasyon başlatıldı. KDP öncesinden bazı yolları Roj Peşmergeleri yerleştirip kesmeye çalışırken harekâta istihbarat desteği verecekti. 35 km derinlikteki Garê’ye hakim olup yerleşmek, stratejik suikastlar düzenlemek, Şengal-Rojava hattının Federe Kürdistan koridorunu makaslayıp oksijen borularını kesmek hedefliydi. Son kertede Sünni havza yaratıp konuşulan Kürt rönesansını baltalamak, BM’de Kürt ulusal masası açılmasını önlemekti.
Trump’ın dosyaları ve korona mali paketi ile uğraşırken “de facto” Garê dosyası önüne konan ABD yeni Başkanı Biden istenen desteği vermeye yanaşmayınca, Merkel ve NATO şefi Stoltenberg’in desteğine rağmen sahada dramatik gelişmeler yaşandı ve 14 Şubat’ta operasyon sona erdi. Ankara’ya inanmayıp “eğer’li taziye yayınlayan Biden yönetimi, İran ve Rusya’ya karşı kafasında “koçbaşı ve bariyer” olarak tasarladığı Türkiye modeli kurguladığından hava koridorunu kapatmayıp AKP yönetimine kapıyı aralık da bıraktı. IŞİD’e karşı savaşın içinde de yer alan Şengal Özerk Meclisi Eşbaşkan Yardımcısı Heso Brahim (Heso İbrahîm) ile Êzidîleri ve Şengal’i konuştuk.
Êzidîlerin bölge halklarından ayırt edici kültürel ve tarihsel dokusunu öncelikle sormak istiyorum. Yani kimlerdir Êzidîler?
Êzidîlerin inancı diğer inançlara göre daha farklıdır. Êzidîlik bir din, değil inançtır. Herkes yaşadığı döneme göre bir şeylere inanıp o inanca göre yaşamış. Biz Êzidîler de ateş, toprak, su ve havaya (rüzgâra) inanırız. Şu anda da yemin ettiğimizde toprak adına yemin ederiz. Doğaya inandığımız için yeminimiz de öyledir. Fakat diğer dinler de kutsal kitapları üzerine yemin ederler. Bütün dinlerde Tanrı birdir. Tanrı kimseyi kafir olarak dünyaya getirmez, onun için kafir lafını kullanmıyoruz. Tanrı bütün inanç ve dinlerden daha büyüktür. O yüzden Tanrı’ya inanmayan birini de kıramazsın, onun sorunu Tanrı’yladır. Tanrı daha büyüktür, halleder. Bizde bir söz var: “Kim sana yardım ediyorsa, dinini ya da inancını sormamalısın.” Çünkü insan olması yeterlidir. İnsanlık dinden daha önemlidir. Eğer kültür olarak bakarsak ve Neolotik veya Ana Tanrıça Dönemi’ne gidersek, şu an toplumumuzda hâlâ o kültür yaşamaktadır. Örnek olarak verirsek eski tarihte koyun kutsal olarak ele alınırdı. Şu an hâlâ Êzidî toplumunda koyun yününden elbiseler yapılmaktadır. Bu kültürümüz hâlâ yaşanmakta. Mesela Hurilerden bahsedilir. Huri kimdir, nasıldır? Huriler beyaz elbiseli ve güzel bir kadının tarifidir. Şu anda Êzidî kadınları beyaz elbiseliler. Yaşamsal olarak bu tür konulardan birçok örnek verebiliriz. Ama eski kültürümüzü Êzidî halkı olarak hâlâ yaşıyoruz ve yaşatıyoruz. Bayramları ele alırsak Êzidîlerin bayramında doğa, Tanrı ve diğer bütün kültürleri görebilirsin. Ayın başında kutlanan bayram, yeni sene için kutlanan bayram, yılın kırkı olarak kutladığımız bayram ve diğer bayramlar hepsi felsefi olarak ele aldığımız ve kutladığımız bayramlardır. Örneğin eğer bir kubbe yaparsak özel yaparız. Güneş, güneş ışınları, hilal, aylar, yılın kırkı ve diğeri hepsi felsefik bir şekilde ele alınır. Fakat bir cami veya bir kiliseye girdiğinde bunu görmek mümkün değildir. Dini ve inanç boyutunda bizi farklı kılan budur.
Êzidîler için Ninova-Musul, Şengal ve Laleş ne anlama geliyor?
Musul bizim için kutsal bir alandır. Tarihe baktığımızda da ismini Musana’dan almış. Musana aşireti Dayzorak aşiretindendir. Dayzorakların kendisi aslen Musanalılar. Musul’da da bu aşiret olduğundan kaynaklı Musul olarak adlandırılmışlar. Örnek olarak Kuzey Kürdistan’da Dola Hewlerka var. Dola Hewlerka aslında Deştilerdir. Goyi, Tori, vb. aşiretler gibi. Miske Zaza döneminde Musul’dan Amed’e kadar hakimiyetleri vardı. Bedredin Lolo döneminde ise Musul yıkılıyor. Êzidîler o zaman esir alınıyor. Zorla İslamiyeti kabul ettiriyorlar. Müslümanlığı kabul etmeyen Êzidîler katledilip Fırat suyuna atılırdı. O zaman Fırat kırmızı olarak akmaya başlamıştı. Marulu neden yemiyoruz, o dönemde İslamiyeti kabul etmeyenleri öldürdükleri için Musul’da bulunan marul tarlaları kanlı Fırat suyuyla sulanmıştı. Şehidinin kanıyla yeşermiş bir şeyi artık haram olarak kabul ediyorsun, yiyemiyorsun. O zaman zorla onların sorumlusu Şexe Hesen’e yediriyorlar. O zaman da marul haram oluyor. Sonra Şexe Hesen’i cezalandırıp Musul etrafında ‘sur’ların yapılması gerektiğini söylüyorlar. Şexe Hesen bu ‘sur’ları oluştururken, kuru üzüm çekirdeklerini tükürükle ona doğru atarlardı. Tek amaçları sineklerin etrafında toparlanması ve Şexe Hesen’in işinin zorlaştırılmasıydı. O zaman orada yaşayanlar neden bu ‘sur’ların oluşturduğunu sorduklarında Daneynewa olarak tanımlıyorlar. Yani saldırılar olmasın diye oluşturuyorlar. Neynewa’nın Ninova’dan geldiği söylenir ama saldırılar olmasın diye söylenmiş. Kısaca Musul’un Êzidîler için tarihi önemi bundan kaynaklıdır.
Diğeri de Şexan, Laleş ve Şengal Musul’a bağlı ilçelerdir. O zaman Musul ve Şengal arasında ticaret olduğu için Musul katliamını yaşamamak için de Şengal ve Laleş Êzidîleri marulu haram ediyorlar. Şengal o zaman da direnişin yeriydi. Dağı olduğu için geliş-gidişler zordu ve şu anki gibi yol olmadığı için de saldırılar olmuyordu. Dağın eteklerinden indiğinde düzlük alanlara geçebiliyorsun. O zaman Şengal geçim kaynaklarını tarım ve palamut ağaçlarından elde ediyordu.
Kürt ve Êzidî halkı nerede bir dağ görürse yönünü o tarafa verir, çünkü dağlı bir halktır. Ve en korunaklı savunmanı yapacağın alanlar dağlık alanlardır. Şengal dağlarımızda geyik, şahin kuşu, kekik ve yılanlarıyla ünlüdür.
Şengal Dağı’nda da kan dökülmüş. Derwêşê Evdî’nin de hikâyesinin yaşandığı bir yerdir. Şengal stratejik ve tarihi bir öneme sahiptir. Êzidîlerin en çok inancını yaşadığı bir alandır. Şengal Dağı’nın etrafını dolaştığında hepsi kutsal ve inançlarını yaşadığı mekânlardır. Dağın her iki tarafında da Xanlar var. Xane Sor ve Xana Şawaniya olarak adlandırılır. Eskiden de ticari bir yerdir. Şengal stratejik bir yapıya sahip olduğu için bugün saldırılarla yüz yüzedir. Laleş ve Şexan ise Kaniya Sipi (Beyaz Çeşme) olarak biliniyor. Anlatılanlara göre tufan kalktığı zaman bütün sular bulanıklaşırken bu çeşme suyu beyaz bir şekilde akmaya devam etmiş. Zemzem suyu diyoruz. Bu bizim için kutsaldır. Şexan dönemlerinden önce Laleş hac değildi. İlmi bir medreseydi. Her dönemde ilmi medreseler vardı. Kürdistan ve Êzidîler için de ilim yeriydi Laleş. Musa ve Şexan da burada eğitim görmüşler. Şexan, Şam’dan gelince “Şam nasıldır?” diye sorulduğunda “Şam şekere vatan şirintir e” (Şam tatlıdır ama vatan daha güzeldir) der. Laleş sadece bizim için değil, Kürt halkının asıl vatanıdır. Şu ana kadar da Laleş’in kendini adama yeri olduğunu söylüyoruz. Laleş’e gidip kendini adayıp, gelen kişiler toplumun dervişi, piri ve öncüsü oluyorlar. Laleş’in tarihi oldukça uzundur. Şengal, Laleş ve Musul birbirine bağlı alanlardır.
Osmanlı İmparatorluğu ve Saddam Hüseyin döneminde Şengal’in kaderini etkileyen gelişme ve değişimleri sormak istiyorum…
74 fermandan bahsediyoruz. DAİŞ fermanı dışında olan diğer fermanların hepsi Osmanlı döneminde olan fermanlardır. Tarihe baktığımızda da Osmanlılar Kürdistan’ın her parçasında katliamlar yapmış. Din değiştirmeler de o zaman olmuş. Bu katliamları Osmanlılar kılıçla yapmışlar. Osmanlılara karşı direnen insanlar ya kızları ya da kadınları alıp tecavüz eder, katledilirlerdi. Bu ahlaksızca yöntemlerle varlıklarını devam ettirdiler. Büyüklerimiz hep bize anlatırlardı. Osmanlı devletinden daha ahlaksız ve kirli politika yürüten bir devlet yoktur. Nereye gitmişlerse mutlaka kız çocukları ve kadınlara tecavüz eder ve varlıklarını sürdürmek için katliamlar yaparlar. Biz küçük olduğumuz için çok bilmezdik ama dinlerdik. Hafız Paşa, Ömer Vehbi Paşa, Hisen Vehbi Paşa vb. birçok ferman Şengal Dağı’na yönelik yapılmıştır. Musul ve Kerkük Türk hükümranlığı altına girince kirli politikalar da yürütülmeye başlanmış. Dıhoka Dasini olarak adlandırdığımız Dıhok eskiden hepsi Êzidîlerdi, o zaman bu alanlarda Êzidîlik inancı yok oluyor. Osmanlılar bütün toplumlara karşı bir katliam politikası yürütmüş özellikle Êzidîlere karşı farklı bir politika yürütülmüş. Bizdeki geyik ve ceylanlardan bahsetmiştik. Xezal ve Hesen’nin hikâyesi anlatılıyor bizde. Tarihe baktığımızda hem biz Êzidîlerde hem de Kürtlerde Xezal, Seve, Xuxe vb. birçok doğa isimleri kullanılıyor. Her ne kadar katliamlar olsa da kültürler bir şekilde devam etmiştir.
Saddam Hüseyin’in Vezirlik Dönemi başladığında özellikle İzzet İbrahim döneminde İslam dini esas alındı ve Êzidî fermanının olması için zemin hazırladı. İzzet İbrahim döneminde Êzidîler üzerine yeni bir politika gelişti.
Êzidîlere İzzet İbrahim’in siyasetine göre köyler yapıldı. Êzidîleri dağlık alandan çıkarma planları yapılıp, her Êzidî evine TV konuldu. Neden TV? Bizde TV olmadığı için kültürümüze bağlı bir şekilde yaşardık. TV’yi evlere sokarak asimilasyon yollarıyla bizi kültürümüzden uzaklaştırmaya çalıştı. Hatırlıyorum babaannem “TV izlemeyin günahtır” derdi. “Neden?” diye sorduğumuzda ise istediğimiz cevabı alamıyorduk. Fakat gerçekliğine baktığında Êzidîlere ait herhangi bir kültür veya seni anlatacak bir program yok. Sadece gördüğün düşmanının sistemidir. Ve bu temelde de kolay bir asimilasyon oluşuyordu.
Babaannem 115 sene yaşadı ama hiçbir zaman TV izlemedi. Dışarıdan gelen hiçbir yiyeceği yemedi. Sadece emek ve kendi ürettikleriyle beslendi.
TV’nin çanağı yoktu. Sadece üç kanal vardı o da Saddam Hüseyin’in konuşmaları, savaş ve nasıl itaat etmen gerektiği gösteriliyordu. Bir de okullara gittiğinde mutlaka her gün “Ben Arap ümmetindenim” sloganını söylemen gerekirdi, şarttı. En büyük asimilasyon yani soykırım burada yaşandı. Eski köylerimize baktığında hepsi dağlara yakın yerlerdedir. Biz Êzidîler her zaman dağlara sırtımızı dayamışız.
İzzet İbrahim bu politikayla sonuç alamayınca bizi Bağdat tarafına, Bağdat’takileri de topraklarımıza getirmeyi planladı. Fakat planı gerçekleşmeden Irak-İran Savaşı çıktı. Onun için de biz şöyle diyoruz: “Yönünü bize çevirenler hiçbir zaman hayır görmeyecektir.” Yaklaşık 8 sene devam eden Irak-İran Savaşı’ndan sonra Kuveyt Savaşı başladı. Ondan sonra da politikaları olmadı. Fakat bir işkence vardı. İstihbaratı güçlüydü. Bir yanlışın cezası idamdı.
Yarın: Araplarla Êzidîlerin ilişkilerini bozmak için yapılanlar. IŞİD ile Peşmerge arasında nasıl bir denge vardı? Katliamdan nasıl kurtuldu? Baba Şêx gittiğinde FK Başkanı Mesud Barzani ne dedi? Şengal’de hangi güçler var? Bağdat hükümeti ve Şia güçleriyle temaslardan ne çıktı?
Koço ağır bir acıydı
IŞİD eliyle katledilen Koço köylüsü 104 Êzidî’nin kemikleri 6 Şubat’ta Şengal’e getirilip törenlerle toprağa verildi. KDP Başkanı Mesud Barzani’nin yarım saati bulan açıklaması oldu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Êzidîlik bir inançtır. Bir halktır, kültürdür, inançtır ve üzerinde soykırım yapılmıştır. Koço köyü gerçekten de büyük ve ağır bir acıydı. 104 kişinin aynı köyden katledilmesi… Belki insan 104 annenin feryadı karşısında kendisini tutamayabilir. 104 şehit için verilen mesaj ile Êzidîlerin üzerindeki ferman ve jenosidi unutturamazlar. Askeri bir törenle iyi bir şey yaptıklarını sanıyorlar. Biz Êzidî halkı olarak buna ikna değiliz. Karartılan yüreğimiz bu merasimle teselli edilemez. Koço köyü sorumlusu, fermana neden olan güçlerin bu merasimde hazır bulunmasına müsaade etmemeliydi. Onların gelip esas olarak şehitler karşısında kendilerini affettirmeleri gerekiyor. Bu bir jenosid ve bunun da kabul edilmesi gerekiyor. Demokrat Parti ve lideri ne bununla affedilecek ne de Êzidîler onları affedecek. Bu şekilde davranıp zayıf halkayı kendileri için kullanıyorlar.