Fransa’da kahraman gibi görünen Gisèle Pelicot’in onurlu duruşu, bütün bir halkın gönlünü kazandı; ancak erkek şiddetine bakışımız, kusursuz bir kurban imgesine bağlı olmamalı
Eylülün başından beri, Fransa’nın güneyindeki küçük bir kasabada yaşayan, sıradan bir kadının yüzü tüm dünyada gazetelerin ilk sayfalarını kaplamaya başladı. Gisèle Pelicot, ana sanığın, eski eşi Dominique Pelicot olduğu davanın ana figürü. Dominique Pelicot, neredeyse on yıl boyunca eski eşine ilaç verdiğini ve diğer erkekleri de kendi yatağında, eşinin bilinci yerinde değilken kendisine tacizde bulunmaya davet ettiğini, hatta bu erkekleri de bunu yaparken filme aldığını itiraf etti. Pelicot’nun yanı sıra davada elli kişi daha tecavüzle yargılansa da pek çoğu suçlamaları kabul etmiyor.
Maruz bırakıldığı iddia edilen vahşetin boyutlarına karşın, Gisèle Pelicot duruşmalara katılırken alışılmadık bir figür sergiliyor. Başı dik, özenli kıyafetleriyle, Avignon’daki adliye binasına doğru dimdik yürüyor. Bu davranış, ‘‘utancın’’ cinsel saldırı mağdurlarındansa suçu işleyen faillere yönlendirilmesinin bir simgesi olarak görülebilir.
Kimlik gizliliği yani anonimlik, diğer pek çok ülkede olduğu gibi Fransa’da da uzun süredir korunmaya devam eden bir haktır ve çoğu durumda mağdurları hukuki süreçte daha fazla yıpranmaktan korumak için tasarlanmıştır. Ancak halkın gözü önünde olmaya hiç de alışık olmayan bir kadın olarak Gisèle Pelicot, utanacak bir şeyi olmadığına karar verdi ve kendi isteğiyle kameralar karşısına çıktı. Sadece isim gizliliğinden feragat etmekle kalmadı, aynı zamanda eski eşinin hazırladığı videoların, yalnızca davaya dahil olan avukat ve jürilerin erişimine izin veren kararın da bozulması için çabaladı. Mahkeme başkanı, video kanıtlarının fazlasıyla şok edici olduğunu ve bunların açık mahkemede gösterilmesinin kamu ahlakına hakaret olacağını savunmaktaydı. Ancak Gisèle Pelicot dünyanın ayrıntıları bilmesini istiyor; “başka hiçbir kadının buna maruz kalmamasını” sağlamak istiyor.
Onun soğukkanlılığı ve dava ile ilgili detayları kamuya açma kararı, bu davanın artık sadece küçük bir kasabada şok yaratmış bir dava boyutundan çıkmasını sağladı. Bu dava artık doğrudan tecavüz kültürü ve erkekliğin sanık sandalyesinde oturduğu, Fransız toplumu için ulusal bir değişim anı haline geldi.
Toplumun her kesiminden (emekli bir erkek, bir itfaiyeci, bir hemşire, bir hapishane gardiyanı, bir gazeteci, işletme sahipleri ve hayır kurumlarında gönüllüler dahil olmak üzere, Fransız toplumunun temsili bir minyatürü gibi) 26 ila 74 yaş arasındaki erkekler, Dominique Pelicot tarafından çevrimiçi ortamlarda iletişime geçilerek ve iddiaya göre Gisèle Pelicot’nun bilinci kapalıyken ona tecavüz etmeleri için evlerine davet edilmişlerdi.
Dominique Pelicot’un 50 suç ortağının çoğu tecavüz suçlamalarına karşı suçsuz olduklarını iddia etti. Birkaçı savunmalarında Pelicot’nun kurbanı olduklarını da iddia ettiler. Anlattıklarına göre, Pelicot onlara, bilinci kapalı haldeki karısıyla cinsel ilişkiye girmelerine izin vermesinin yeterli olduğunu söyledi. Bir erkeğin karısının bedenine ne olacağına karar verebileceği fikri, eşlerin bir şekilde hala kocalarının malı olduğuna dair rahatsız edici bir inanç, görünen o ki, hala yaygın durumda.
Bu kadar korkunç bir hikayenin parçası olan erkekler, canavar yaratıklar değil, “sıradan” erkeklerdi. Bunun farkına varmak, Fransa’daki birçok kişi için şok yarattı. Kadınlar, kendilerine yabancı olmayan; akrabaları, kocaları ve partnerleri olan erkekler tarafından her zaman terörize edilmiştir. Ana akım temsiller ‘iyi erkekler’ ile ‘şiddet yanlısı erkekler’ arasında ayrım yapar ancak bizler herhangi bir erkeğin bir tacizci olabileceğini biliyoruz. Gerçekten de kızlara ve kadınlara genellikle aşılanan ‘şiddet yanlısı yabancılar tarafından saldırıya uğrama’ korkusu, toplumda erkeklerin cinsel taciz suçlarının neden bu kadar yaygın olduğunu sorgulamamıza engel oldu.
Birkaç erkek kamusal figür, davanın onlar için bir “uyanış” olduğunu öne sürdü. TV sunucusu Karim Rissouli, diğer erkeklerden topluca “erkek olma biçimlerini” sorgulamalarını istedi ve iddia edilen tecavüzcülerin “sizin ve benim gibi erkekler” olduğunu söyledi. Kamusal alanda iki yüzden fazla erkek, Libération dergisinde erkek şiddetinin “canavarlarla ilgili olmadığını”, “sıradan, günlük erkeklerle” ilgili olduğunu söyleyen bir görüş yazısına ortak yazarlık yaptı.
Cinsel şiddetin ve genel olarak şiddetin çoğu erkekler tarafından işleniyor. Erkekliğin saldırganlığı ve şiddet içeren davranışları teşvik eden bir toplumsal yapı olduğunu anlamadan bu soruna değinemeyiz. Erkekler belirli şekillerde davranmak üzere sosyalleştirilir.
Gisèle Pelicot’a karşı işlendiği iddia edilen suçlar ölçek olarak olağanüstüydü. Ancak tecavüz tamamen sıradan bir olaydır. Fransa’da her yıl 94.000 tecavüz veya tecavüz girişimi gerçekleşiyor: bu yaklaşık olarak her beş dakikada bir demek oluyor. Ve kurbanların %91’i tacizcilerini tanıyor (vakaların %96’sında erkek). Aslında ev, herhangi bir şiddet biçimine maruz kalma olasılığımızın en yüksek olduğu yerdir.
Gisèle Pelicot, davası için kapalı kapılar ardında bir duruşma yapmayı reddederek bu davayı tarihsel bir ana dönüştürdü ve mücadelesini “cinsel şiddet mağduru olmuş dünyadaki tüm kadınlara ve erkeklere” adadı, tıpkı tarihe geçmiş bir başka Gisèle gibi. 1978’de avukat ve insan hakları aktivisti Gisèle Halimi, müvekkilleri Anne Tonglet ve Araceli Castellano’ya tecavüz etmekle suçlanan üç adamın davasının medyada yer almasını talep etti. Halimi o zamanlar, kadınların utanılacak hiçbir şeyi olmadığını söylemişti: “Bir erkeğin tecavüz etmesi bir şey, ancak köyündeki, işyerindeki veya gazetelerdeki insanların bunu bilmesini istemesi başka bir şey.” Halimi’ye göre, bu davaların gerçek sorunu “erkekler ve kadınlar arasındaki ilişkileri kökten değiştirmekti”.
Gisèle Pelicot, mağduriyeti yeniden tanımlama çabasındaki cesareti nedeniyle haklı olarak övülüyor. Ayrıca, yaşadığı çileye verdiği tepkinin, halk tarafından “saygın” bulunması nedeniyle de alkışlanıyor. Zarif, beyaz, orta sınıf bir büyükanne olarak, toplumun cinsel saldırganlığın “gerçek” bir mağdurundan beklediği şeyi temsil ediyor, cinsel saldırıya maruz kaldığı esnada Gisèle’in bilinci kapalıydı. “Masumiyeti”ni kanıtlayan şey bilincinin kapalı olması.
Ancak Gisèle Pelicot’nun gücüne, onun mükemmel olmasını beklemeden hayran olamaz mıyız? Saygımız, dinleme isteğimiz ve şefkatimiz “mükemmel” mağdurlarla sınırlı olmamalı. Erkek şiddetine yönelik sorgulamamız, mağdurların nasıl davrandıklarına bağlı olmamalıdır.
Bu kadar çok kadın ve erkeğin Gisèle Pelicot ile dayanışma içinde protestoya katılması takdire şayan. Ancak bir kişiyi kahramana dönüştürmek, erkek şiddetinin istisnai olduğu konusunda ısrar eden anlatıyı beslemektedir. Bu tarihi davadan çıkarmamız gereken ders budur.
Çeviri: Haber Merkezi
Kaynak: Rokhaya Diallo, Guardian Europe (https://www.theguardian.com/commentisfree/2024/oct/11/france-gisele-pelicot-rape-male-violence-victim)