El koymanın süreçlerini izlerken aklımdan bu eylem başka sözlerle geçiyor. Ve içimden bir ses beni dinlemeksizin tüm gücüyle yükseliyor; hırsızlığı meşrulaştırıyorlar…
Herkesin dilinde pelesenk olan suların kıtlığı ve kuraklık meselesi, bugüne değin bu sürecin gerçekleşmesi için ciddi çaba harcayan siyasi iktidar tarafından bakın nasıl yönetilecek.
Gelin 2024’ün son günlerine sıkıştırılan birkaç siyasi çalışmaya bakalım.
Bildiğiniz gibi bu yılın son günlerinde köy kanununda değişiklikler yapıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yetkileri genişletildi. Bakanlığın işlevini yürütecek şirketler yapılandırıldı. Kurullar il yönetimlerinde yapılandırıldı. Bir yandan harıl harıl var olan yasalarda değişiklik yapan siyasi iktidar diğer yanıyla yapmak istediklerini idari yapılanmaya bağlamakta, böylece güçlenerek çalışmalarına hız vermiş durumda.
Aslına bakarsanız bütün bu süreçler 2000’den bu yana yıllardır adım adım yaşama geçmeye geçirilmeye çalışılıyor; önce yönetmeliklerde değişiklikler yaparak suların kullanım hakları şirketlere devredildi (2003 yılında yaptıkları düzenlemeyle), ardından su havzaları su şirketlerinin cirit attığı bir alana dönüştü, sonra aynı alanlara maden işletmeleri, enerji ve inşaat şirketleri (Rüzgar enerjileri, güneş enerji santralleri vb ile) hızlı şekilde girmeye başladı, diğer yandan tarım alanlarının toplulaştırılmasına başlandı. Türkiye’de tarım toprakları, doğal alanlar bölgede yaşayan halkların geçimlik yaşamları yok edilerek o bölgelerde yaşayan canlıların yaşam alanlarını yok edilerek şirketlere devredildi…
Bugünlerde doğal alanlar meralar ve benzerleri böylece yok edilirken, diğer yandan bu alanların tümüne müdahale edilecek yeni düzenlemeler hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bir yandan yasalarda yaptıkları değişikliklerle yaşam ve yaşam alanları şirketlere devredilirken diğer yandan bu devir işlemi için idari yapılanmaları yani devlet adına işi yürütecek idari yapıları oluşturarak el koyma- gasp sürecini yasallaştırıyorlar. Süreci yürütecek idari yapıları oluşturmaya çalışıyorlar.
İklim kanunu çıkarma çabaları, Su yasası taslağını yürürlüğe sokma çabaları daha yasa çıkartılmadan, yürürlüğe sokulmadan o yasalarda murat edilen kurullar çalışılıyor. 2008’den itibaren fiili olarak el konulan, sermaye birikimine sokulan sulara halkların erişimi neredeyse tüm ülkede ciddi olarak sıkıntıya uğramış durumda.
Bu kurumsal yapılanmalar, yasalarda yapılan değişikliklerin sonuçlarını, önümüzdeki sürecin bizler için bu coğrafyada yaşayan halklar için bu coğrafyada yaşamını sürdüren tüm canlılar için ne demek olduğu oldukça açık. Yaptıkları her değişiklik ile yaşama yapacakları müdahaleleri yasallaştırmış oluyorlar.
Aralık ayı başında çıkardıkları köy yasasında değişiklikler ile önümüzdeki dönem Güneş ve enerji santralleri için, enerji nakil hatları için bütün önleyici yasalları ortadan kaldırıyorlar, gerekçeleri yatırımcıyı teşvik etmek. Köy yasasında değişiklik maddeleri Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na kentsel dönüşümün dışında kalan her tür alanda plan yapma, araziyi düzenleme, tasarım projelerini onaylama yetkisini veriyor. Bu günlerde yaşamaya geçirmeye çalıştıkları su kurulları ile henüz yasa olarak yürürlükte olmayan Su yasası tasarısında bahsettikleri ulusal su kurallarını her ilde hızlıca oluşturmaya başladılar. 81 ilde kurduklarını iddia ettikleri bu kurullar ile Devlet Su İşleri’nin toplantılarında kuraklıkla mücadele edeceklerini beyan ederek acil eyren planlarını açıklıyorlar. Yasal dayanağı olmayan bu kurulların ilk yapacakları iş olarak hedeflerinde 8 gölün acil eylem planlarını yapmak varmış. Bakanın açıklamasına göre; Eğirdir, Akşehir- Eber, Manyas, İznik, Burdur, Bafa, Beyşehir ve Tuz gölleri. Bu arada hatırlatmakta fayda var, gene geçtiğimiz ay içinde Muğla’da kıyıları şirketlere devreden MUÇEV şirketinin yetkisi genişletilerek bakanlığa bağlı çalışmak üzere kıyı yönetimi ve çevre koruma A.Ş. oldu. Yetkisi ise tüm Türkiye sularına genişletildi. Deniz, nehir, göllerin kıyılarında bu şirket istediği şirkete yapılaşma için o bölgeye el koyma hakkını verebilecek.
Hatırlatmakta fayda var, bu yetki tanımı ve işlev Anayasaya aykırı. Hiç kimse ve organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz; Anayasa 6. maddeye göre. Ona rağmen Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı bu konuda tam yetkiyle kıyıların kullanım hakkını ve üzerinde işlem teklif ettirme hakkını bu şirkete vermiş durumda.
Şimdi yeniden bakalım oluşturulmaya çalışılan su kurularının (yasal bile olmayan ama yasalmış gibi yapılandırmaya başlanılan) bakan tarafından açıklanan hedefine 8 göl için. Sizce kıyı yönetimi ve çevre koruma A.Ş. şirketi aldığı yetkisiyle tüm Türkiye kıyılarının dışında göl kıyılarında ilk yapacakları müdahaleyi hangi göllerle başlayacak? Su kurularının hedefinde iddia ettikleri bu ilk 8 gölü “koruyacaklarmış”!
Bu göllerle ilgili eylem planlarını hazırlayacaklarmış. Başka ne yapacaklarmış, her konunun uzmanı AKP Genel Başkanı’na referansla verilen iddiada olduğu gibi tarımda (yani toplulaştırdıkları tarım alanlarında yapacakları endüstriyel tarımda), sanayide, enerjide, turizmde ve daha birçok sektörde suya olan ihtiyacımızı karşılayacaklarmış. Sulama otomasyonları yapacaklarmış, kuraklık tahminleri erken uyarı sistemleri koyacaklarmış ve su verimliliği için seferberlik yapacaklarmış
Yani doğadan çaldıkları, sermaye birikimine sundukları, siyasi olarak yaptıkları bu süreci şimdi artık yasal gerekçelerle, yasalarla, idari yetkide şirketlerle gerekçelendiriyorlar. Yasal yetkili el koyma sistemlerini oluşturuyorlar.
2003’ten beri “yasal” olarak el koydukları suları yöneten DSİ’nin işlevini kolaylaştırmak için oluşturacakları su kuralları gibi kılıf yapılarla meşru olmayan tüm müdahalelere meşru bir kılıf giydiriyorlar. Bu ülke sınırları yetmezse eğer orada doğuda el koydukları ya da dostluk adına yaptıkları Nijerya’da Güney Afrika’da, savaşla gasp etmeyi hayal ettikleri Ortadoğu’da diğer alanlarda da bu dahiyane müdahale planlarını genişleterek siyaseten var olmaya devam etmeyi hedefliyorlar.
Bize mi ne düşüyor? Bu hırsızlığa sanırım politik olarak göz yummayacağız, yaşamın meşruluğunu sonuna kadar savunmayı sürdüreceğiz, bu süreci tersine çevirmeyi ise önümüze görev olarak koyacağız. Rastgele…