‘Gazetecilere yönelen sıradan kötülük’ başlığıyla tutsak bulunduğu cezaevinden mektup gönderen gazeteci Necla Demir Arvas, ‘Başını kuma gömenlerin artık ortak bir ses çıkarmasının zamanı geldi de geçiyor’ dedi
İstanbul merkezli soruşturma kapsamında 17 Ocak’ta yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan ve 20 Ocak’ta “örgüt üyesi” iddiasıyla tutuklanan gazeteci Necla Demir Arvas, tutsak bulunduğu Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nden avukat aracılığıyla mektup gönderdi.
“Gazetecilere yönelen sıradan kötülük” başlığıyla mektubunu gönderen Necla Demir Arvas, güne gazete manşetlerine bakarak değil gazetecilerin tutuklanması ile başlandığına dikkat çekti. Necla Demir Arvas, “Daha ne kadar kötü olunabilir, ne kadar ileri gidilebilirimin fragmanı olmaktan çokta öteye geçtik. Kaotik ve tartışmalı süreçlerin en çok başvurulan kişileri olan/olması gereken gazeteciler, bugün çeşitli gerekçelerle kriminalize ediliyor, mesleğin kendisi adeta yok sayılmak isteniyor. Savaşların ve krizlerin derinleştiği, sayısız kadın katliamının yaşandığı ve kötülüğün her türlüsünün toplum nezdinde sıradanlaştığı coğrafyalarda halkın gözü, kulağı olması gereken gazeteciler, bugün ‘hapsedilme’ ile tehdit ediliyor. Özgür düşünce ve hakikatin hapsedilemeyeceği gerçeğinden uzak yaşayanların başvurduğu yöntem de basını ve onun haklı sesini kısmaya çalışmak oluyor. Ne kadar başarısız oldukları ise gazeteciliği meslek olmaktan öte gören; işine aşkla-şevkle bağlı olanlarda saklı…”
Ses çıkarmak lazım
Mektubunda gazeteciliğin yok edilmeye çalışıldığını vurgulayan Necla Demir Arvas, “Sorgulayan ve kalemin denetleyici işlevini yerine getiren herkesin hedef haline getirildiği bir düzen yaratılmak isteniyor. Yeni dönemin ‘günah keçisi’ olarak görülüp lanse edilen gazetecilerin, hiç olmadığı kadar mesleğe ve bu mesleğin onuruna sahip çıkmalı. Salt Özgür Basın ve muhalif basına yönelen bir kötülük olmaktan çoktan öteye geçti. Sabah hangi gazetecinin kapısının çalınacağı belirsiz. Hal böyle olunca ‘bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın’ diyerek başını kuma gömenlerin artık ortak bir ses çıkarmasının zamanı geldi de geçiyor…”
Çanlar kimin için çalıyor bu memlekette?
Necla Demir Arvas, mektubunun devamında şu ifadelere yer verdi: “Sahi çanlar kimin için çalıyor bu memlekette? Hiç oturup düşündük mü? Gazetecisi, aydını, yazarı, genci, kadınıyla koskoca bir toplum baskılanmaya çalışılıyorken; bir gazetecinin tutunacağı dal, hakikatten başka ne olabilir ki? Açıkça ve büyük bir hızla basın, yalnızca devletin resmi açıklamalarının yayınlandığı bir propaganda aygıtına dönüştürülmek isteniyor. Her gün en az 4-5 kadın katledilirken, öldürülen çocukların derelere atılırken, sayısız kadının akıbeti gizlenirken tüm bunların konuşulup tartışılmasını engelleyerek, suç lanse etmek: gölde maya tutmasını beklemek kadar abes… Ekonomik kriz başta olmak üzere siyasi krizin daha da derinleştiği günümüz Türkiye’sinde şiddet aygıtlarını devreye koyan siyasi aklın ilk hedef aldığı kesimin gazeteciler olması boşuna değil elbette…
Fatura gazetecilere kesilmek isteniyor
Dizayn edilmek istenen yeni toplumun yapı taşları örülürken (eğitim, aile, sağlık, ekonomi, vb.) tüm bunları deşifre eden basının başında ‘Demokles kılıcı’nın sallandırılması da tesadüf olamaz. Artık üretemeyen iktidarın tek dayanak noktası gerçeği-realiteyi ‘yok’ saymak/ görünürlüğünü engellemek ve baskı araçlarını devreye koymaktan öteye geçemiyor. Hal böyleyken kıssadan hisse fatura gazetecilere kesilmek isteniyor. Ülke gerçekliğinde bunca şey yaşanmıyormuş gibi yapmak, “mış” gibi yazmak, konuşmak tekçi medyanın da asli görevi haline gelmiş durumda.
Sıradan kötülük
Bu tablonun vahametine karşı özgür basına/muhalif basına düşen görev ve sorumluluk daha da artıyor. Gazeteciliğe yönelen bu ‘sıradan kötülüğü’ bertaraf edebilmenin yol ve yöntemleri ekmek ve su kadar elzem iken, sahi durmadan çalan bu çanları susturmayı düşünmüyor musunuz?
#Emekleriyle çalışmaları daha da değerli kılan tüm arkadaşlara selam ve sevgilerimle…”
Kaynak: JINNEWS