Ortadoğu’da yaşanan yeniden dizayn değerlendiren Gazeteci Selahattin Soro, sırada Türkiye’nin olduğunu belirterek Türkiye’nin çözüm için adım atması gerektiğini belirtti
İsrail’in İran’a yönelik saldırıyla birlikte uzun süredir beklenen savaş resmen patlak verdi. Zira son yıllarda Ortadoğu’da artan gerilimler, böylesi bir çatışmanın kaçınılmaz olduğuna dair güçlü sinyaller veriyordu. Gelinen aşamada savaşın sadece bölgesel sınırlar içinde kalmayacağı, daha önce çeşitli düzeylerde varlığını sürdüren küresel gerilimin Üçüncü Dünya Savaşı’na yeni bir boyut kazandırdığı görülüyor. Gazeteci Selahattin Soro, Üçüncü Dünya Savaşı’nı yeni bir aşamaya taşıyan bu savaşın perde arkası, sonuçları ve Ortadoğu’da yaşanan krizin çözüm yollarına dair MA’dan Özgür Paksoy’a konuştu.
7 Ekim saldırısı
Hamasın 7 Ekim 2023 saldırısı ile bağlantısını iyi kurmak gerektiğini belirten Soro “İsrail’de turistlerin bir kutlamasına yönelik yapılan saldırı ile bu süreç başladı. Bu İsrail’in 11 Eylül’ü gibi bir şeyi ortaya çıkardı. İsrail’in şahsında peşi sıra yeni bir strateji, doktrin hızlandırılarak hayata geçirildi. Buna domino etkisi, stratejisi diyebiliriz. Daha sonra İran’ın tüm proxyleri (bağlantı, vekiller) ağırlıklı olarak Şii örgütlerin tasfiyesi stratejisi start aldı. Hamasın saldırı yapması, İsrail’e altın tepside sunulan bir fırsata dönüştü. Adeta bu stratejiyi hayata geçirmek için dört elle üzerine atladı ve Hamas’a karşı Gazze’de yıkıcı bir savaş başlattı, halen devam ediyor. Peşi sıra Lübnan ve Hizbullah’a operasyon gerçekleştirildi. Hizbullah Suriye’de Esed rejiminin en önemli dayanak ve destekçilerindendi. 8 Aralık’ta Şam hükümetinin devrilmesi ve HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesi, domino etkisi yaratarak bu süreci hızlandırdı” diye konuştu.
‘Sırada Türkiye var’
Ortadoğu’da yeniden dizayn politikasını değerlendiren Soro, “1990 ile birlikte BOP bağlamında Amerika’nın kendisini yeniden dizayn etmesi, kendini yeniden konumlandırmasını yaparken İngiltere ve Fransa’nın Sevr, Lozan, Sykes-Picot antlaşmaları gibi ABD’nin kendi stratejileri vardır. ABD, birleşik devletlerden oluşuyor. Bu açıdan Ortadoğu’da Wilson’un 1918’de belirlediği 14 madde açısından yanaşmak ve geliştirmek istiyor. Bunlardan biride Kürtlerin bölgede federatif bir statüye sahip olmasıdır. Kürtler Sykes-Picot’ta, Lozan’da mahrum bırakıldılar. Bunlar Kürtler için bir ölüm fermanıydı. Küçük bir devlete sıkıştırılıp bir Kürtlerin Filistinler gibi koçbaşı olarak halklara karşı kullanmak istemi vardı. Bu açıdan bölgenin dizaynı ABD, İsrail, AB, İngiltere bağlamında İran’a yönelik bu hamleyi geliştirmiş durumdalar. Bu domino stratejisidir. Sayın Öcalan’ın da dediği gibi 5 aşamadır. İlk 3 aşaması Hamas, Hizbullah, Esad (Suriye) ve şimdi sırada İran var. Sırada Türkiye var” diye belirtti.
‘İran için çözüm demokrasi’
“Toplumsal sorunlar Demokratik Modernite kuramı ile yetkince uygulanırsa, önemli sonuçlara yol açabilir.” diyen Soro, “Sayın Öcalan’ın bu yönlü değerlendirmeleri var. Merkeziyetçi çabalar çözüm üretmiyor. Saddam ve Esad örneklerinde biz bunu çok gördük. Tüm dünya canlı yayınlarda izledi. Mahkeme idam kararı verileceği esnada Saddam toplumsal gerçekliği inkar ediyordu. Her halde İran’ın yetkilileri de kendilerini öyle görüyor. Ancak tarih, güncellik bunun öyle olmadığını çok acı ve yakıcı şekilde hepimize gösteriyor. İran halkının, İran’ın yer üstü ve yer altı zenginlikleri böyle bir kör dövüşe kurban edilmemesi gerek. Bunun için en büyük çözüm ne kapitalist ulus devletlerin dayattığı çözüm ne de geleneksel bölge gericiliği tekçi devlet. İran renkli bir yapıya sahip tekçi elbise üzerine oturmaz. 90 milyonluk Ortadoğu’nun en zengin, tarihsel, toplumsal ve kültürel renklerini ancak konfederatif bir demokrasi, halklar bahçesi ile bir arada tutabilirsin. İran mevcut haliyle federatif, konfederatif gerçekliğe tekabül ediyor. Bir yandan Beluciler, bir yandan Araplar, bir yandan Azeri ve Kürtler, Yahudilik, Hiristiyanlık, Ermenilik, Ezidilik, Zerdüştlük gibi bir çok inancın bir arada yaşadığı, çok renkli bir coğrafya. Nasıl 2 bin yıllık bir devlet geleneğini temsil ediyorsa, 3 bin yıllık halkların kültürlerini, birikimlerini ve zenginliklerini temsil ediyor. Bunun heba olmaması demokratikleşme ile olur” dedi.
‘Kürtler çok diri bir toplum’
“Sayın Öcalan, birçok olay ve olguda olduğu gibi 27 Şubat çağrısında çok stratejik bir hamleyi Kürtler ve Türkler adına, hatta Ortadoğu halkları adına başlatmış oldu” diyen Soro, Bunun Kürtlerden çok Türkiye halkları ve devlet aklının iyi okuması ve takdir etmesi gerektiğini söyledi. Soro, devamında şu ifadeleri kullandı: “Çağrı Ortadoğu cehenneminde adeta sağlam bir limana çekmiştir. Eğer bu saldırılar acımasız bir şekilde devam etseydi, Sayın Öcalan üzerinde tecrit devam etseydi, bugün Ortadoğu’da çok farklı bir gelişmeler imkan halindeydi. Kürtler çok diri bir toplum, Rojhilat’ın Newrozlarını gördük, 2025 Newrozları, 1990 Bakûr Kürdistan’daki serhildanlar gibiydi. Kürt siyasal durum, Kürtlerin silahlı durumu, Rojava’daki Kürtlerin elde ettiği kazanımları, Bakûr Kürdistan’da Kürt halkının 52 yıllık amansız mücadele ile ortaya çıkardığı durum, hem bölgesel hem de küresel hegemonik güç olmak isteyenlerin iştahını kabarttı. Sayın Öcalan Kürtlerin bu kurtlar sofrasında bir araçsallaşmaya maruz kalmamaları için, Türkiye ile kıran kırana bir kör dövüşe sebebiyet vermemesi için muazzam bir hamle yaparak, Kürtler ve Türkiye halklarına büyük bir fırsat sundu. Dolayısıyla Türkiye şu an bölgede, her ne kadar beklenen bir adım atmamış olsa da kazananı Türkiye’dir. Bunu da Sayın Öcalan’ın geliştirdiği siyaset ve attığı tarihi adımlar ile bağlantısı tartışmasızdır.”
‘Türkiye sonuç çıkarmalı’
Adım atılmaması halinde Türkiye’yi bekleyen tehlikelere dikkat çeken Soro, “Bunu en iyi Türkiye devleti bilir. Bu riskleri sıralamaya gerek yok. Akademi, istihbarat, güvenlik, devlet aklı bunu çok iyi biliyor ve okuyor. Kürtler 52 yıldır Bakûr Kürdistan’da canlı bir dinamik. Yenilmemiş bir gerilla var. Başûrê Kürdistan’da sadece KDP-YNK peşmergelerinin rakamları çok ileri bir düzeyde. Rojava hakeza öyle. Rojhilat Kürdistan’da durumu herkes görüyor. Adeta diğer parçaları kıskandıran bir gerçeklik var. Adım atmak istiyorlar. Jîna Emînîi’nin şehadetinde bütün dünyayı etkileyen bir halk devrimi yaşandı. Bu herkesin iştahını kabartan bir durumdur. Dolayısıyla Türkiye’nin bunu kendisi için bir tehdit olmaktan çıkarması için adım atması gerek” dedi.
‘Tüccar gibi hesap yapılmamalı’
“İktidarın birkaç oy hesabı ile bu işe yaklaşmaması gerek” diyen Soro, “Tarih bunun örnekleri ile dolu. En bariz olanı da Özal’dı. (Turgut Özal) Mesut Yılmaz ‘Avrupa Birliği’nin yolu Diyarbakır’dan geçer’ dedi, bunu siyasi arenadan çekilme pahasına söyledi. Bu dönemde Devlet Bahçeli ‘İdam meselesine karışmıyorum, çekiliyorum’ diyerek bu sürecin önünü açtı. Bu isyanı başlatan, partiyi kuran, yöneten kurucu önder Abdullah Öcalan hem PKK’yi feshetme kararı aldırıyor, silahlı mücadeleyi bitiriyor hem de Türkiye için tehdit olmayacak bir manifestoyu deklere ediyor. Örgütü de buna uyuyor. Dolayısıyla yüzde 90-95 şuana kadar sağlanmış. Kalan Türkiye’nin çıkaracağı maddeler ile bağlantılı. Yeni bir infaz düzenlemesi oldu, hiçbir Kürt bundan faydalandırılmadı. Tüccar gibi ‘şu kadar oy alırım, şu kadar oy kaybederim’ hesapları yapılmamalı. Türkiye’de Kürt sorununu çözen, oyu bırak tarihe mal olacak insanlardır. Ama çözmeseniz marjinal bir başarı yaşarsınız. Marjinal başarı yenilgileri ortadan kaldırmaz, yüzde 35-40 oy alırsın ama stratejik olarak yenilirsin” diye belirtti.
‘Hiçbir adım atılmadı’
Soro, devamında şu ifadeleri kullandı: “Tarih onları nasıl yenildiğini bize ibretler ile gösteriyor. O açıdan ‘Ben bir daha seçilir miyim? Partim ne kadar oy alır?’ diyerek değil, önümüzdeki yüz yıla sağlam ve güvenlikli bir yürüyüş gerçekleştirecek miyiz? Devlet Bahçeli bunu çok net bir şekilde söylüyor. Söylediklerinin ağırlığının pratikte gerçekleşmemesi tabi dikkat ile izlenmesi gereken bir durum. Ortadoğu’da PKK ve Sayın Öcalan’ın bir gerçekliği var. Bu; söyleneni değil, yapılanına bakılır. Lafa bakılmaz, aynası iştir insanın. Çok güzel şeyler söylendi, güzel adımlar da atıldı. Bugün DEM Parti yetkilileri bir sorun olmadığı yönünde. Yılın yarısı bitti, hala hasta tutsakların tahlisinde herhangi bir adım atılmış değil. Topluma ‘iyi şeyler oluyor’ dedirtecek hiçbir adım atılmadı, atılmıyor. Burada bir tıkanma var, umarım bunlar aşılır. Hepimizin dileği budur.”
‘Kürtler iki şık arasında zorlanmamalı’
“Kürtler ne kapitalist hegemon güçlerin taşeronu olmalı ne de bölgesel gericiliğin taşıyısıcı”diyen Soro, “Demokratik ulus, toplum, modernite içinde kendi öz örgütlülükleri ve savunmalarını güçlendirerek kendi gündemlerinde ısrarcı olmalılar. Kürtlerin iki şık arasında zorlanması Kürtlerin kabul edeceği bir durum değil. Kürtler buna dönük Rojava’da, Şengal’de, Maxmûr’da açığa çıkan bir nebze de olsa devletçik görünümü de olsa Başûr Kürdistan’ında ortaya çıkan federatif model ama esasında Demokratik Modernite projesidir. Kendi savunmasını yapan, bu büyük kavgada, hengamede masada bir aktör olarak kendini var ederek, kendi iradesi, söylemi ile kendi hedef ve amaçlarını gerçekleştiren bir siyasal perspektifi geçmiş gelenek ortaya çıkarmıştır” dedi.
‘Ne İran ne İsrail’
“Biz ne İsrail, ne de her ne kadar gerici de olsa İran Molla Rejmi ile İsrail’e karşı duramayız. Bu istenmeyen sonuçlar doğurur” Soro, “1990’lı yıllarda bunu Başûr’da gördük. İran’ın hafızası çok diridir. 1946’da Mahabat’ın tasfiyesi, Qazî Muhammed’in idam edilmesi, 1989’da Abdullah Qasimlo’nun Viyana’da katledilmesi, 1992’de Berlin’de Abdurrahman Şerefkendi’nin İran tarafından katledilmesi Kürt hafızasında diridir. Hala İran zindanlarından genç kadınlar ve gençler var. Vinçler ile sokak ortasında katledilmekte, idam tehdidi altında binlerce kişi cezaevlerinde tutuluyor. Kürtler kendi trajedilerini kendi metotları ile iyileştirmek zorundalar. Bu açıdan hem içinde yaşadıkları coğrafyayı hem de küresel güçleri iyi okuyarak birliklerini sağlayarak ulusal ittifak ve birliği geliştirerek ileriye dönük adımlar atmak zorundalar. Rojhilat’ta da PDK-İran, Komala İran, PJAK gibi önde gelen Kürt siyasi hareketleri var. PJAK’ın ciddi bir askeri ve toplumsal gücü var. Uzun yıllara dayanan bir gerilla savaş deneyimi de var. Bu açıdan Kürtlerin bu dönemde sergileyeceği tutum kendi içinde saygı, ortak değerler temelinde birlik, ittifak ve savunma stratejisi” diye konuştu.
‘Süreç Sayın Öcalan şahsında ilerlemeli’
Barışı için öncelikli adımın Türkiye ile Sayın Öcalan’ın geliştirdiği sürecin Sayın Öcalan şahsında ilerlemesi olduğunu söyleyen Soro, “İmralı tecrit sisteminin ortadan kaldırılması, sağlıklı ve güvenli yaşar, çalışır durumun olması, siyasetçi, basın ve halkın herkesin Sayın Öcalan ile ilişkilenmesinin şartları yaratılmalı. PKK’nin 12’nci Kongresi’nde fesih kararı alındı, fakat alınan kararların hayata geçirilmesi kurucu önder Abdullah Öcalan’a rol ve misyon inisiyatif verilmesi kararıdır. Türkiye gerçekten barışı istiyorsa, -gerçekleşecek Kürt ve Türk barışı Ortadoğu halkları barışı olacak- kongre kararlarının hayata geçirilmesi ve Sayın Öcalan’ın rolünü oynaması gerek. Meclis’in bu noktada adım atması gerek. En öncelikli adım budur” dedi.
HABER MERKEZİ