• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
18 Aralık 2025 Perşembe
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Geçmişin hayaletleri

17 Aralık 2025 Çarşamba - 23:00
Kategori: Forum, Manşet
Geçmişin hayaletleri

Cihan Soylu’nun, Hakkı Özdal’ın ve Arif Koşar’ın yazıları farklı tonlarda kaleme alınmış olsalar da aynı teorik refleksi paylaşıyor: Marksizm’i yaşayan bir yöntem olarak değil; sınırları önceden çizilmiş, bir doktrin olarak ele almak. Marksizm’i savunma iddiası, her üç yazıda ve benzerlerinde Marksist yöntemin askıya alınması pahasına kuruluyor

Deniz Bakır

Türkiye’de devrimci-sosyalist teorinin, akan hayatla gerilimleri ve çıkmazları ne zaman gündeme gelse sahneye hep aynı zihniyet çıkıyor: Bugünün sorunlarına geçmişin diliyle yanıt veren, kendini Marksizm’in muhafızı ilan etmiş ‘teorik şövalye’ zihniyeti. Zırhı ezberlerden, kalkanı dogmadan, mızrağı ise “sapma” hayaletlerinden yapılmış bir zihniyet. Bu bakış açısı tarihin ilerleyişi karşısında garip bir paradoks yaşıyor. Bir yandan salt determinist görüş açısıyla ilerlemeci tarih şemalarını öne sürüp, ‘misyonunu’ bu şemaya dayanarak koruma altına almaya çalışıyor. Diğer yandan ise önüne konan her değişim dinamiğini tüyleri ürpererek karşılayıp zihinsel konforunu bozan her şeye karşı çıkıyor; kapitalizmin, toplumların, sınıfların esasta değişmediğini ezberler yoluyla söylemeyi teori olarak dolaşıma sokuyor.

Hey hat doğru olan, çoktan yazılmıştır!

Ve doğru zaman ve mekânın üstündedir!

Amiral gemisi ve hayalet avcıları

Kürt özgürlük hareketinin paradigmal dönüşümünün yarattığı sarsıntılar toplumsal ve siyasal zeminde olduğu kadar teorik alanda da yeni saflaşma ve dizilimlere yol açıyor. Bu dönüşüm sürecine karşı alınan pozisyonlar dikkate alındığında Evrensel ve yazarları bu tartışmada bir çeşit amiral gemisi rolü üstlenmiş gibi görünüyor.

Hakkı Özdal, Cihan Soylu ve Arif Koşar tarafından kaleme alınan ve artarda yayınlanan yazılar bu bakımdan tipik örnekler olarak ele alınmayı hak ediyor. Yazarlar Marksizm’i savunmak adına çıktıkları yolda Marksizm’in yaşayan özünden uzaklaşarak onu ölü fikirler yığınına dönüştürüyorlar.

Cihan Soylu’nun, Hakkı Özdal’ın ve Arif Koşar’ın yazıları farklı tonlarda kaleme alınmış olsalar da aynı teorik refleksi paylaşıyor: Marksizm’i yaşayan, dönüşen, mücadele içinde yeniden yeniden kurulan bir yöntem olarak değil; sınırları önceden çizilmiş, doğruları sabitlenmiş bir doktrin olarak ele almak. Bu ortaklık rastlantı değil. Marksizm’i savunma iddiası, her üç yazıda ve benzerlerinde Marksist yöntemin askıya alınması pahasına kuruluyor.

Yazılar ilk bakışta sağlam bir Marksist envanter sunar gibi görünür. Yeni solun açmazları, Avro-komünizmin iflası, post-Marksizm’in sınıf siyasetine yabancılaşması üzerine bilinenler olabildiğince parlak cümlelerle tekrarlanıyor. Bunların önemli bir bölümü doğrudur da. Ama mesele tam da burada başlıyor. Çünkü bu doğrular, bugünü anlamak için değil, bugünden kaçmak için kullanılıyor. Kürt özgürlük hareketinin neden ve nasıl böyle bir paradigmatik dönüşüm yaşadığına dair tek bir analitik cümle kurulamıyor ya da kurulmuyor. Bunun yerine, 20. yüzyıl sosyalizminin en kaba şemaları “teori”, tarihsel yenilgileri “zorunluluk”, bugünün devrimci arayışları ise “sapma” olarak kodlanıyor. Marksizme sadakat, ‘bugünkü duruma son veren harekete’ (Marx) yani komünizme sadakat olmaktan çıkarak tarihsel bir mezarın kapağını tutmakla eşdeğer hâle geliyor.

Devrim mi dogma mı?

Cihan Soylu’nun “yeni diye sunulanların aslında eski olduğu” iddiası ile Koşar’ın “yeni sosyalizm aslında kapitalizm içi bir uyarlamadır” hükmü, biçimsel olarak karşıt gibi görünse de aynı sonuca varıyor: Bugünün soruları, dünün yanıtlarıyla kapatılıyor. Marksizm açısından sorun, bir fikrin daha önce dile getirilmiş olması değil; hangi tarihsel çelişkilerden doğduğu ve hangi maddi süreçlere yanıt verdiğidir. 20. yüzyıl sosyalizminin çözülüşü, ulus-devlet formunun krizi, emeğin parçalanması, cinsiyet rejiminin ve ekolojik yıkımın merkezi hâle gelmesi, bugün “yeni” tartışmaların maddi zeminidir. Bu zemini yok sayarak yapılan her eleştiri, Marksizmi tarihsel maddecilikten koparır ve onu ideolojik bir muhafazakârlığa indirger.

Arif Koşar’ın yazısında 20. yüzyıl sosyalizminin kazanımlarına dair yapılan vurgu önemlidir ve doğrudur. Sosyalist deneyimler, yalnızca kendi toplumlarında değil, küresel ölçekte emekçi sınıfların kazanımlarını belirlemiştir. Ancak Koşar’ın metninde bu tarihsel savunu, eleştiriyi askıya alan bir referans noktasına dönüşür. Sosyalist devlet deneyimlerinin yarattığı eşitlikçi kazanımların altını çizmek, bu deneyimlerin devlet biçimi, bürokratikleşme ve toplumsal öz-örgütlenmenin bastırılması gibi sorunlarının bugünkü devrim tartışmaları açısından ne anlama geldiğini tartışmayı gereksiz kılmaz. Marksist yöntem, geçmişi savunmayı değil; geçmişle hesaplaşarak ilerlemeyi gerektirir. Öcalan’ın reel sosyalizm eleştirilerine tek bir içerikli yanıt yoktur yazılarda. Çünkü o eleştirilerin analizi sosyalist hareketin tarihsel tıkanmasının nedenlerinin tartışmaya açılması, masaya yatırılması demektir. Ve kaçınılmaz olarak muhataplarına devrimin dogmanın hapishanesinde nasıl boğulduğunu gösterir. Toplumun kendi kendini örgütleme kapasitesini hatırlatır.  Bu yüzden eleştiriler teorik değil, refleksiftir.

Teorinin can simitleri

Koşar’ın proletarya diktatörlüğüne dair kavramsal açıklamaları Marksist literatür açısından büyük ölçüde doğrudur. Devletin her koşulda sınıfsal bir diktatörlük olduğu tespiti, Marx’tan beri bilinir. Ancak sorun, bu tespitin tarihsel ve politik sonuçlarının tartışmaya kapatılmasıdır. Proletarya diktatörlüğünü yalnızca kavramsal olarak savunup, 20. yüzyıl pratiğinde bu biçimin neden toplumsal özneleşmeyi daralttığını, neden devrimci enerjiyi devlete devrettiğini tartışmamak, Marksizmi analiz değil savunma refleksi hâline getirir.

Devletin sınıfsal niteliğini kabul etmek, devlet merkezli devrim fikrinin sorgulanamaz olduğu anlamına gelmez.

Hakkı Özdal ve Arif Koşar’ın metinlerinde Kürt özgürlük hareketi, farklı gerekçelerle ama benzer bir yöntemle ele alınır: Birinde “sosyalist değil” hükmü baştan verilir, diğerinde “kapitalizm sınırlarını aşamayan bir proje” olarak kategorize edilir. Her iki yaklaşımda da hareketin neden böyle bir paradigmatik dönüşüm yaşadığı, hangi tarihsel ve sömürgeci koşullar içinde şekillendiği ve hangi pratik sorunlara yanıt üretmeye çalıştığı ikincilleştirilir.

Marksist yöntem açısından bir hareketin doğruluğu, teorik saflığıyla değil; maddi koşullarla kurduğu ilişkiyle değerlendirilir. Kürt özgürlük hareketinin devlet, ulus, cinsiyet ve ekoloji başlıklarını merkezine alması, “post-Marksist sapma” değil; Marksist hareketin tarihsel olarak ertelediği sorunların yeni tarihsel koşullarda yeniden açılmasıdır.

Koşar’ın sermaye lağvedilmeden sosyalizmin olamayacağı vurgusu da teorik olarak doğrudur. Ancak burada sorun, sermayenin lağvedilmesini yalnızca klasik mülkiyet ve devlet iktidarı formu üzerinden düşünmektir. Bugün sermaye, yalnızca mülkiyet ilişkisi değil; yaşamın tüm alanlarını örgütleyen çok katmanlı bir tahakküm ilişkisi olarak işler. Bu tahakkümle mücadele, tek bir iktidar alanına indirgenemez. Öcalan’ın yaklaşımına yöneltilen eleştirilerde, sermaye ile mücadele ya “tam lağvetme” ya da “kapitalizme teslimiyet” ikiliğine sıkıştırılır. Bu ikilik, Marksist diyalektiğin kendisine aykırıdır. Kaldı ki Öcalan’ın sermayeyi içeren bir sosyalizm önermesi yaptığını ve bunun varoluşsal olarak sosyalizmle çelişkili bir önerme olduğu iddiası da doğru değildir.  Öcalan’ın önermelerinde ekonomi boyutu yeterince açımlanmış olmasa da anti-tekel, anti-kapitalist ve komün önermesinin temel unsurlarından biri olarak sınıflara dayalı devletçi düzenlere karşı sınıfsızlığa dayalı komün önermesi temel çizgiler olarak açıklayıcıdır. Komün, emek (işçi sınıfı) ve yabancılaşmış emeğin (sermaye) aşılmasına dönük bir girişim olarak da önerilmektedir.

Teori kitaptan kaçıp devrime sığınır

Özdal sorar: “Yeni sosyalizmler neyi başardı?”

Oysa soru kolaylıkla şöyle de sorulabilir: Eski sosyalizm bugün neyi sürdürebiliyor?

Türkiye sosyalist hareketinin tablosu ortadadır: Praksisle bağını koparmış bir devrim fikri, toplumsal alandan yalıtılmış örgütler, ritüele dönüşmüş sınıf söylemi, eleştiriden muaf bir Marksizm…

Bu çöküşün sorumlusu kimdir?

Batı’daki post-Marksistler mi? Öcalan mı?

Sorunun ters yüz edilmesi, sorumluluğu görünmez kılmanın en pratik yoludur. Mesele sınıfı unutmak değil; sınıfı toplumsal bağlamından koparıp metafizik bir özneye dönüştürmektir. Sınıfı tarihsiz, sosyalizmi donmuş bir form olarak ele alan yaklaşım, hareketi hayattan koparır.

Koşar, Öcalan’ı kuramı güncel siyasetin ihtiyaçlarına göre “bükmekle” eleştirir. Oysa Marksizm açısından kuramın değeri, pratik tarafından sınanmasından gelir. Kuram ile pratik arasındaki gerilim, Marksizm’in canlılığının göstergesidir. Sorun, kuramın değişmesi değil; değişimin analiz edilmeden ahlaki bir sapma olarak damgalanmasıdır. Marksist teorinin en büyük düşmanı, pratikle karşılaşmaktan kaçan teoridir.

Teori pratikten koptuğunda teori olmaktan çıkar. Bu yazılar, o kopuşu gizlemek için çekilmiş bir panik frenidir. Devrimi hâlâ 1917’de bırakanlar için bugün anlaşılmazdır. Çünkü ikonlaştırılmış devrim, aslında anti-devrimdir. Tarihsel hareketi yok sayar. Oysa devrim, müzede değil; halkın eyleminde yaşar. Teori kitaptan kaçıp devrime sığınır.

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

MESEM’in içinden: Okula gidemiyoruz, dövülüyoruz, çalışmak zorundayız

SON HABERLER

Geçmişin hayaletleri

Geçmişin hayaletleri

Yazar: Heval Elçi
17 Aralık 2025

MESEM’in içinden: Okula gidemiyoruz, dövülüyoruz, çalışmak zorundayız

MESEM’in içinden: Okula gidemiyoruz, dövülüyoruz, çalışmak zorundayız

Yazar: Heval Elçi
17 Aralık 2025

İkinci aşama inkardan kabule geçiş

İkinci aşama inkardan kabule geçiş

Yazar: Aziz Oruç
17 Aralık 2025

Kürdistan Özgürlük Hareketi ile birlikte sosyalizmi düşünmek

Kürdistan Özgürlük Hareketi ile birlikte sosyalizmi düşünmek

Yazar: Bedri Adanır
17 Aralık 2025

Cihan’ın Saati: Hakikatin katli

Cihan’ın Saati: Hakikatin katli

Yazar: Heval Elçi
17 Aralık 2025

Toplumsal barışın yolu: Kültürün, adaletin ve hakikatin inşası

Toplumsal barışın yolu: Kültürün, adaletin ve hakikatin inşası

Yazar: Heval Elçi
17 Aralık 2025

Asimilasyon, inkar ve efendiye benzemek

Kadın bedeni üzerinden özel savaş

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
17 Aralık 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır