Sosyo-Politik Koordinatörü Yüksel Genç ile yeni sürecin dinamiklerini ve bölgeye etkilerini konuştuk:
Bu sürecin asıl riskini üstlenen, öncülüğünü yapan ve ana dinamosu olan adres Sayın Öcalan’dır. Kuşkusuz Bahçeli’nin kararlı bir biçimde yeni bir barış sürecini koruyan duruşu da önemli. Yeni paradigmanın işler olabilmesi için Sayın Öcalan serbest bırakılmalı
Selman Çiçek
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sonrası PKK 5-7 Mayıs tarihleri arasında 12. Kongresi’ni gerçekleştirdi. 12 Mayıs’ta kongrenin tarihi kararlarını açıklayan PKK, Meclis’e, iktidara ve muhalefete de “tarihi sorumlulukla rolünü oynaması” yönünde çağrı yaptı. Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, PKK’nin 12. kongre kararları ve olası etkilerini gazetemize değerlendirdi.

- PKK’nin 12. kongre kararlarını nasıl okumak gerekiyor?
Her şeyden önce PKK’nin 12. kongre kararları tarihi önemde kararlardır. Bu kongreyi tarihi önemde kılan nedenlerden birincisi, Kürt meselesinde yaklaşık 50 yıldır süren çatışmalı ve şiddete dayalı çözüm formunu, algısını ya da arayışlarını sonlandırmış olmasıdır. Kürt meselesinde savaşın bu anlamıyla bitirilmesine dönük çok güçlü bir irade beyanında bulunmuş olması birinci önemdedir. İkincisi, Kürt meselesinde çatışma dışı yeni yöntemlerle çözüm yolunun aralanması ve bununla ilgili güçlü bir dönüşüm iradesinin kongrede ortaya çıkmış olmasıdır. Bu da oldukça kıymetli. Kürt meselesi gibi bir meselede çatışma dışındaki araçlarla meselenin çözümüne dair bir ufuk, bir model belki de açığa çıkacaktır. Bu aslında dünya çapında önemlidir. Ulusal, sınıfsal ya da düşünsel gerekçelerle ya da kimlik gerekçeleriyle ortaya çıkmış olan çatışmalı pozisyonlar yerine demokratik siyasal araçlarla çözüm modellerine dönük güçlü bir örnek çıkarabilir. Dünya nezdinde oldukça kıymetli bir sürecin de kapısı aralanacaktır. Üçüncüsü, bu karar Ortadoğu’nun yeni paradigma ile inşa sürecine Kürtlerin güçlü ve kendine güvenir bir biçimde ben de varım dediğini göstermesi açından önemlidir. Dördüncüsü, bu kararla beraber Türkiye Kürt meselesini çözmeye yönelir, çözüm kapılarını açar, cesur adımlar atar ise, Türkiye’nin kuruluşundan bu yana geçen yüzyıl aşkın sürecindeki yalpalayan, ağır aksak ve bir türlü tanımlanamayan, oluşamayan tartışmalı olan rejim tartışmalarını geride bırakacak, bir türlü başaramadığı demokratik Türkiye’yi gerçekleştirecektir. Bu silahsız mücadele kararı ya da silahların bırakılması kararını Türkiye doğru değerlendirirse Kürt meselesini demokratik Türkiye’nin, demokratik cumhuriyetin kuruluşuna vesile yapabilir. Türkiye sadece 100 yıllık içeride istikrarsızlık yaratan, belirsizlik yaratan, sürekli krizlere vesile olan bir problemi aşarsa aynı zamanda bölgesel bir örnek rol model ülke olacaktır. Ve benzer biçimde küresel bir rol model olmaya aday olacaktır.
- Kongre kararları Ortadoğu’yu nasıl etkiler?
Ortadoğu kimlik meseleleri, ayrımcılık meseleleri, ötekileştirme, red, inkar meseleleri yüzünden ve değişik nedenlerle çatışmalı bir bölge. Silahlı olarak direnmek ve can pahasına direnmek zorunda olduklarını deneyimlemiş bir bölge. Eğer silahsız mücadele formuyla beraber ortaya bir başarı konabilirse, Ortadoğu’da çatışmaların ortaya çıkardığı istikrarsız bir bölge olmaktan çok bir demokrasi vasfı olma özelliğine kavuşabilecektir. Bu anlamda da kıymetli.
PKK 12. Kongresi ile silahlara veda ve fesih kararı alarak bir son değil, siyasal demokratik mücadelenin güçlü bir öznesi olabilecek biçimde dönüşüm kararı aldığını deklare etmiş. Ama aynı zamanda Türkiye’ye de dönüşüm teklifinde bulunmuş demektir, bu anlamda önemlidir. Bu teklifin devlet, iktidar, hükümet, siyaset tarafından ve toplum tarafından nasıl karşılanacağını, bu teklife ne deneceğini hep beraber göreceğiz. Sadece burada açığa çıkan teklif, Türkiye’ye ait bir teklif değildir. Aynı zamanda bu teklif, İran, Irak, Suriye’ye. Kürtlerle beraber yeni bir dönüşmüş demokratik bir Suriye, İran ve Irak anlamına da gelecektir. Dolayısıyla bu teklif Türkiye’ye yapılmış görünse bile aslında dolaylı olarak Kürtlerin yaşadığı coğrafya ötesinde Ortadoğu’daki üç diğer büyük devlet yapılarına da sunulmuş bir tekliftir.
- Örgütsel baktığımızda bu kararları nasıl okumalıyız?
Kongrenin bu radikal kararları örgüt açısından değerlendirildiğinde iki tane önemli başlığı es geçmemek gerekiyor. Bir tanesi şimdiye kadar savaşıyorken, yenilmemiş iken. Üstelik etki düzlemini bölgesel olarak arttırmışken hiçbir örgüt silahsızlanmadı, kendini fesih etmedi. Tarihte bir ilk olarak önümüze çıkıyor bu örnek. Bunu yapma cesareti göstermiş olmaları, kongrenin bu cesareti karar altına almış olması kıymetli. İkincisi, 26 yıldır lideri bir adada tecrit halinde olduğu halde, örgütüyle ilişkisi kopuk olduğu halde, 26 yıl sonra bile örgütünün ve hareketinin etkilediği çevreye hala otoritesini gösterebilen bir liderlik olması açısından önemli. Çünkü bu iki örnek dünyada görülebilecek bir örnek değil. Bu tip hareketler genelde liderleri yaşamı yitirdiğinde ya da esir düştüğünde dağılmakla yüz yüze ya da parçalanmakla yüz yüze kalır. Üstelik liderin partisi, örgütü ve mücadele alanları tabanı açısından etki alanı da çok karşılık bulmaz. Bu bir ilk. Dolayısıyla bütün bunları birlikte düşünmek ve bu konuların önemine, bütün iç ve çevresel önem halini de değerlendirmek gerekir.
- Bu sürecin pratik öncülüğünü Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yürüttüğünü söyleyebilir miyiz?
Bu sürecin asıl riskini üstlenen, öncülüğünü yapan ve bu sürecin ana dinamosu olan adres İmralı ve Sayın Öcalan’dır. Sayın Öcalan’ın çerçevesini çizdiği kararlılığı, yaklaşım biçimiyle kendisi süreci yürüttü. Ekim ayından bu zamana kadar başlayan süreçte iktidar ‘terör’ kavramı dışında ya da yeni inkar dillerine alan açan söylemler dışında hiçbir somutluk sunamazken hem 27 Şubat deklarasyonuyla hem 12. Kongre kararlarıyla aslında Kürt tarafı bu konudaki cesaretini, öncülük pozisyonunu pekiştirmiş oldu. Ve sürecin asıl mimarının, asıl öncüsünün de Öcalan ve liderliğindeki örgüt olduğunu göstermiş oldu. Kuşkusuz Bahçeli’nin Ekim ayında DEM Parti sıralarına gidip tokalaşmasıyla başlayan ve ısrarla kararlı bir biçimde çözüm süreci ya da yeni bir barış sürecinin kurulması konusundaki söylem setlerini koruyan duruşu da önemli. Kuşkusuz o da kıymetli ama burada pratik öncülük Öcalan’a ait. Başından beri, süreç başladığından beri… Türkiye’deki kamuoyu, Öcalan’ın çağrı ve kararlarına PKK’nin uymayacağı ya da çerçevenin ne olacağı konusunda, PKK’nin bu süreç karşısında nerede duracağı konusunda belirsizlik yaşıyordu. Kongre, PKK ve Kürtler açısından bu belirsizliği kaldırdı. Süreç karşısında Kürtlerin nerede konumlandığını, nasıl konumlandığını, hangi arzuyla konumlandığını net biçimde ortaya koydu. Şimdi belirsiz olan ve çerçevesini nerede koymak istediğini bilmediğimiz taraf iktidar, devlet, Türkiye’deki siyasal ayak. Şimdi sıra devlette.
- Kürt sorununun çözümü ve Türkiye demokrasisi için bu karar bir eşik mi?
100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin değişim dönüşüm fırsatı açısından da birçok temel bir problemi çözme fırsatı açısından da çok yüksek bir eşik, çok önemli bir eşik ve altın bir fırsat. Şimdiye kadar çatışmalar gölgesinde tartışılamayan demokrasi ya da tartışılması engellenen çözüm ve demokrasi gerekçelerinin hepsi ortadan kalkmış durumda. Bahaneler ortadan kaldırılmış durumda. Ama aynı zamanda gerilimin, Kürt meselesinin ya da benzer meselelerin çözümsüzlük ısrarının nasıl büyük bir gerilim ve yıkıma yol açacağının da bir örneği. Bu örnek kendi kendine bir noktadan sonra dönüştürme kararı aldı. Bu anlamda çok yüksek bir eşik. Bu eşiği Türkiye atlar atlamaz. Bu eşikten sonrasını Türkiye, demokratik ve aydınlık bir geleceğe uygun olarak örer örmez onu çok bilmiyoruz ama şu an için önemli bir eşik. Kürtler açısından da çok yüksek bir eşik. Şimdiye kadar inkar ve baskı süreçlerine isyan ederek ve isyanını ortamın sunduğu gerilim politikalarının bir parçası olmaktan kurtulmaksızın ne yazık ki karşılık vermek zorunda kalan Kürt toplumu kendisine dayatılan bütün gerilim hatlarına bir şiddet dalgası olmaksızın yanıt vermenin yollarını örmeye çalışıyor. Bu anlamda Kürtler açısından da önemli bir eşik.
- Geçmiş deneyimler şimdiki süreci olgunlaştırdı mı ve şimdi süreç karşısında ne gibi karşıt güçler var?
Şunu da söylemek gerekiyor tabii. PKK’nin 12. Kongresi ve yeni barış sürecine getiren şey bir anda olmadı. Kuşkusuz bu sürecin beslendiği birkaç kaynak var. Bunlar geçmiş süreçlerdeki deneyimler. 1993’ten bu yana atılan her adım Kürt meselesinin çözülebilmesi için yeni yöntemlerin, yeni araçların denenebilmesiyle ilgili ufku da genişletti. Ve her deneyim, her bozulan deneyim bir sonraki deneyimin tecrübesi oldu. Devamlılık ve birbirine devreden bir deneyim ilişkisinden bahsetmek mümkün. Hakeza süreç başladığından beri devlet adına hareket edenlerin de kapalı devre süreci götürme çabalarına baktığımızda onların da süreci kimi etkilerden şimdiye kadar korumayı esas alan bir yöntemle geçmişin tecrübelerinden faydalandıklarını söylemek mümkün. Esas bundan sonra biz devletin, hükümetin, iktidarın geçmiş deneyimlerden ne kadar ders aldığını göreceğiz. Nihayetinde PKK’nin kongre kararlarını açıkladığından bu yana AKP- MHP kanadında sürecin Türkiye’nin dönüşüm için büyük kapı araladığına dair görüşler duyuyoruz. Ama öte yandan AKP iktidarı öncesinde eklemlenen askeri vesayet ve biraz daha seküler Kemalizm ya da seküler ulusalcılık etrafında buluşmuş eski egemenlerin parçaları olan siyaset erbaplarının ya da gazeteci erbaplarının süreç karşıtlığı ve sürekli Kürt inkarını, Kürtlerin eşitlik taleplerini, Kürt meselesinin hakikatini reddeden, görmezden gelen ötekileştiren dilde ısrar ettiğini görüyoruz. Bu ilginç bir dalga. Bu dalgayı Türkiye siyaseti ve iktidar, muhalefet nasıl karşı durur bilemiyoruz. Ama şunu hatırlatmakta fayda var. 1999-2004 arasındaki ilk silahsızlanma çabasının kaybedilmesini sağlayan akıl, bu akıldı. 99-2004 sürecini bu akıl kaybettirdi. Ancak bu akıl, bu sorunu çözmediği için kendisi de kaybetti. O süreci değerlendiremediği için tasfiye oldu, yerine bugünkü iktidar geldi. Hala o dönemin bozucu ve çözümsüzlük üreten aklının bugün silahsızlanma ve fesih kararı karşısında dönüşüme direnme ve reddetme biçimlerinin kendisi, 99-2004’ü kaybettiren aklın ne kadar diri olduğunda gösteriyor.
- Bundan sonra devlet kanadı ne gibi adımlar atmalıdır?
Devletin aslında atması gereken adımların hepsinin kısa vade içinde tamamlaması gerekir. En nihayetinde 99-2004 süreci bize, hatta 2013-2015 süreci de bize şunu gösteriyor. Barış süreçleri başladıktan sonra sürecin gereklerini yerine getirmek yerine zamana yayarak çürütmeye terk edildiği zaman o süreç için ardından çok daha şiddetli, yıkıcı başka süreçler oluşuyor, barış bozuluyor. Dolayısıyla zamana yayıp çürütmeye terk etmek yerine çok hızlı bir biçimde hem Meclis çatısı altında hem devlet bürokrasisi ve erkleri açısından icra makamı olarak, güvenlik alanları olarak ve toplumsal olarak hızla sahiplenip yapılanma süreci geliştirmesi gerekiyor. Bir kere çok hızlı bir biçimde süreç başladı ama hala, Kürt toplumunda da sürecin karşılık bulacağına dair güven duyguları zayıf. O güven duygularının güçlendirilmesi gerekiyor. Türkiye toplumunun sürece hazırlanması ve bu savaşın bazı hakikatleriyle yeniden tanıştırılması ya da bu hakikatlerin gösterilmesi gerekiyor. Güven artırıcı önlemlerin ve yönelimlerin, uygulamaların, düzenlemelerin hızlı bir biçimde hayata geçmesi gerekiyor. Yine yol temizliği, kalıcı barışa giden süreçteki yol temizliklerinin çok hızlı bir biçimde yapılması gerekiyor. Bu kapsamda bir, güvenlik politikaları ve uygulamaları açısından yapması gerekenler var. İki, hak ve özgürlükler ve yasal teminatlarla ilgili yapması gerekenler var. Üç, toplumun hazırlanması ve toplumun ortaklaşmasını sağlayacak, müşterekleri ortaya çıkaracak, pozitif iklimin yaratılması ile ilgili yapması gerekenler var. Bu süreç içerisinde Meclis’in çok hızlı bir biçimde harekete geçmesi, toplumsal uzlaşı alanlarının çoğaltılması için sivil toplumun harekete geçmesi gerekiyor. Güvenlik uygulamalarının ve güvenlikçi politikaların ortaya çıkardığı birçok militer ve gündelik hayatı bile kontrol eden uygulamalar gözden geçirilmeli. Meclis çatısı altında çok hızlı bir biçimde hasta tutsakların serbest bırakılması, cezası bitmiş olan PKK’lilerin tahliye edilmesi, hiçbir şiddete bulaşmadığı halde siyaset yaptığı için, gazetecilik yaptığı için ya da düşüncesini ifade ettiği için tutuklananların bir an önce serbest bırakılması gerekiyor. Ama her şeyden önce sürecin yürütülebilmesi için, kongre kararlarının yürütülebilmesi ve demokratik toplum siyasetinin, dönüşüm siyasetinin kurulabilmesi için, yeni paradigmanın işler olabilmesi için Sayın Öcalan’ın serbest bırakılması, sürecin siyasal öncüsü olarak hareket edebilmesini sağlayacak kolaylıkların sağlanabilmesi gerekiyor. Bunu iktidar ve Meclis’in birlikte düzenlemesi gerekiyor. Yine çok hızlı bir biçimde ifade özgürlüğü, düşünce özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlüklerin alanın genişletilmesi ve Türkiye’de hukukun özgürlükler bağlamını önceleyecek biçimde tarafsızlaştırılması gerekiyor. Örgütlenme hak ve özgürlük çerçevelerinin genişletilmesi ve bazı teminatlar alınması gerekiyor. Bunların çok hızlı yapılması gerektiği kanaatindeyim.