Cezaevinden tahliye olan gazeteci Meltem Oktay, haber yapan gazetecilerin tutuklandığı bir ülkede ifade özgürlüğünden söz edilemeyeceğini belirterek, ‘Gazeteciler yaptıkları haberlerden kaynaklı tutuklandı’ dedi
MA / Sadiye Eser
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Meltem Oktay, Mardin’in Nusaybin ilçesinde sokağa çıkma yasağının devam ettiği süreçte yaptığı haberler gerekçe gösterilerek “örgüt propagandası” iddiasıyla tutuklanmıştı. Hakkında verilen 4 yıl hapis cezasının İstinaf Mahkemesi tarafından onaylanmasının ardından 2’nci kez tutuklanan Oktay, avukatının infaz durdurma talebi üzerine 25 Ekim’de tahliye edildi.
2 yıl 7 ay cezaevinde kalan Oktay, kaldığı Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde yaşanan sorunlara dikkat çekti. Edirne’de gözaltına alınarak tutuklandığını belirten Oktay, ilk olarak Edirne Cezaevi’ne götürüldüğünü ve burada çıplak arama dayatmasına maruz kaldığını ifade etti. Bu cezaevinde siyasi koğuş olmadığı için çocuk koğuşunun kendisi için boşaltıldığını aktaran Oktay, ” 9 gün boyunca tek başıma kaldım sonra da Gebze Cezaevi’ne sevk edildim. Kişileri bağımsız koğuşlara yönlendirme durumu var. Gebze’de bana bunu dayattılar, tabi bunu kabul etmedim” dedi.
‘Siyasi sürece göre tutum alınıyordu’
OHAL koşullarının olmadığı zaman bile kimi kısıtlamaların olduğunu söyleyen Oktay, “10 kişilik koğuşa 13 kişi koyuyorlardı. Yine mektup kısıtlaması vardı. Gazetenin verilmeme durumu zaman zaman yaşanıyordu. Kısacası siyasi sürece göre değişen durumlar vardı. Özellikle açlık grevi ve Efrin’e yönelik operasyon sürecinde yoğun bir baskıyla karşı karşıya kaldık” diye belirtti.
Oktay, bu süreçte tek doğru ve sağlıklı haber alabildikleri Yeni Yaşam gazetesinin kendilerine verilmediğini ifade etti.
‘Mektuplar sakıncalı bulunuyordu’
Açlık grevi sürecinde birçok kısıtlamayla karşı karşıya kaldıklarını ve dışarıya seslerini duyuramadıklarını belirten Oktay, “Yaşanan hak ihlallerini duyuramıyorduk. Ailelerimizle konuşamıyorduk. Grevdekilerin sağlık durumlarını gün geçtikçe kötüleşiyordu. Bunu ailem aracılığıyla duyurmak istedim. Durumu anlattığım sırada aniden telefonumu kestiler ve bir daha arayamadım. Özellikle görüşlerde yoğun bir kontrol oluyordu. Yine mektup aracılığıyla yaşanan ihlalleri duyurmak istedim ama engelleniyorduk. Var olan gerçeklik veya yaşanan bir durumun kendisi sakıncalı bulunarak gönderilmiyordu. Nedir; işte içerisinde sadece grev kelimesi olduğu içindir ve ya grevde olan bir kişinin adı geçtiği için sakıncalı bulup mektuplarımız gönderilmiyordu” diye konutu.
‘Tedavi süreci sorunlu bulundu’
Açlık grevlerinin bitiminin ardından hastaneye sevklerin yapıldığını aktaran Oktay, “Açlık grevi 6 ay sürdü. İnsanlar günlerce açlık grevinde ve bu başlı başına insanın bedenine zarar veren bir şey. Ama orada da grevde olan kişilerin gününe göre bir yaklaşım söz konusu oldu. ‘Ölüm orucunda olanları götürelim diğerleri ciddi değil. Gerisini revire çıkararak tedavi edebiliriz’ dediler. Hatta bazılarını hastaneye götürüp serum bile takmadan geri getirdiler. ‘Bir şeyiniz yok yemek yiyebilirsiniz’ dediler. Oysa ki çok ciddi hasarlar oluşmaya başlamıştı. Hastaneye götürülen arkadaşlarımızın hiçbirini tahlil yapılmadı. Serum bile verilmedi. Çok normal bir durummuş gibi yaklaşıldı. Daha sonra biz kendi çabalarımızla bir şeyler yapmaya çalıştık” ifadelerini kullandı.
“Hepsinin sonradan mide rahatsızlığı, kas ağrıları başladı” diyen Oktay, hala hastaneye gidip gelen tutukluların fazla olduğunu söyledi.
‘Moral olarak iyiler’
Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde ölüm orucuna giren Aslı Doğan ve Ardıl Çeşme’nin durumuna ilişkin de bilgi veren Oktay, “En zoru onlarınkiydi. Çünkü açlık grevinin belli bir aşamasından sonra ölüm orucuna başladılar. Zaten belli bir yıpranmışlık vardı. Ölüm orucuna geçişle birlikte ilk 2-3 günde hemen zayıfladılar. Açlık grevi ve ölüm orucu sonlandırıldığında hastaneye götürüldüler. Onların tahlilleri yapıldı. İki gün hastaneye götürüp getirdiler. Ama şimdi zamanla birlikle bazı rahatsızlık ortaya çıkıyor. Kas ağrıları çok yoğun. Özellikle kemik, boyun ağrıları kalıcı oldu. Midede ağrıları kalıcı oldu. Baş ağrıları ve göz zayıflaması var. Yakın bir zaman önce de ortak alana çıkmıştık sohbet ettim ikisiyle de moral olarak çok iyiler ama sağlık olarak çok şey götürdü onlardan” dedi.
‘İfade özgürlüğü yok’
Gazetecilerin tutuklanmalarına ilişkinde konuşan Oktay, “Özellikle bölgedeki gazeteciler çoğu yaptıkları haberlerden kaynaklı tutuklandı. Sadece gerçekleri yazdıkları için tutuklandılar. Biz ve bizim gibi diğer arkadaşlarımızda bu şekilde tutuklandı. Kimine az cezalar verildi kimilerine çok uçuk cezalar verildi. Türkiye’de artık öyle bir şeye gelmiş ki, hem toplumda hem gazeteciler açısında, artık savaş desen de barış desen de tutuklanıyorsun. Bu insanlar ne desin artık” diye dile getirdi.
İnsanlara tek sese mecbur bırakmak amacıyla gazetecilerin tutuklandığına işaret eden Oktay, “İnsanların yazdıkları haberlerden tutuklanması gerçekten korkunç bir şey. Bir ülkede gazetecilerin tutuklu olması aslında bizim hiç normal görmemiz gerekir. Gazeteciler haber yazamazsa o toplumda özgürlük, ifade özgürlüğü yoktur. Gazetecilerin tutuklu olması Türkiye’de demokrasinin, ifade özgürlüğünün olmadığının en büyük kanıtıdır” diye belirtti.
‘Dayanışmayı büyütelim’
“Türkiye’de gazetecilik yapmak şu koşullar altında çok zor” diyen Oktay, “Ama şunu da anladım ki gerçekten gerçekleri yazmak kadar güzel bir şey olamaz. Herhangi bir insan için cezaevi çok zor. Ama doğru bir şey yaptığıma inandım ve bunun içinde gurur duydum. Gerçekleri yazdığım için mutluyum. Yine olsa yine yapardım o süreç açısından” dedi.
Oktay, dayanışmanın büyütülmesi gerektiğine de işaret etti.