Tarihi günü TV kanallarından hep birlikte izledik.
PKK gerillası “silahlara veda etti.”
Yapılan töreni oradan oraya sıçrayarak, kah özgür medya kanallarından, kah iktidar yanlısı kanallardan, kah CHP yanlısı kanallardan izlerken bir gariplik dikkatimi çekti: Kürt halkı töreni sevinçle karşılıyordu, ama Türk halkının sevinip sevinmediği ona hitap eden medyada yansımıyordu. Üstelik günlerden beri aşırı milliyetçi medya “zaferden”, PKK’yi “yenmekten” söz ettiği halde Türk kamuoyunda sevincin zerresi yoktu. Kürt kamuoyu ise ekranlara pür dikkat kesilmiş, törenden yansıyan her resmi coşkuyla alkışlıyordu.
“Zafer kazandınız” denilen Türk halkı durgun, “yenildiniz” denilen Kürt halkı yerinde duramaz olmuş.
Bu çelişkili ruh hallerini nasıl açıklamalı?
Açıklama Abdullah Öcalan’ın komplodan beri ilk görüntülü konuşmasında saklıydı. Gerilla silahlarını “gönüllü” olarak, Önderlerinin çağrısına uyarak bırakmıştı.
Ortada gerillayı esir alan bir TSK birliği yoktu. Gerilla başlarında Besê Hozat dağdan silahlarıyla tek sıra halinde inmişti. Silahlarını yakmış ve yine tek sıra halinde silahsız olarak dağa dönmüştü. Yüzlerinde ne bir gülümseme, ne de üzüntü vardı. Gösterişten uzaktılar, birbirleriyle tek kelime konuşmadılar. Bu sessizlik içlerindeki şehitlerin huzurunda yapılan saygı duruşuydu. Gencecik yüzlerindeki sert ciddiyet attıkları adımın bilincinde olduklarını gösteriyordu.
Gerilla teslim olmamış, titremeyen elleriyle silah bırakarak tarihi görevini yerine getirmiş ve silahsız, ama özgürce dağa dönmüştü. Bunun anlamı çok açıktı: Gerilla silahsız, üniformasız, aramıza karışacak, barış ve demokratik toplum mücadelesinde var olacaktı.
Kürt halkı, anneler, babalar, kardeşler ve hısım-akrabalar bu kararlılığı ilk bakışta anladılar. O gerillaların her biri silah kuşanıp “katılım kararı” verdikleri zaman nasıl idiyseler, silah bırakırken de öylelerdi.
Buna sevindiler. Özgürlük mücadelesinde yeni bir aşamanın eşiğinde olduklarını anladılar. Varlıklarını kırk yıllık savaş sürecinde kazanmışlardı ve şimdi sıra özgürlüklerini kazanmaktaydı. Hissettiler.
Sevinçlerinin sebebi buydu.
Türk kamuoyuna gelince… Şimdi bu barış töreni yapılırken, iktidarın çoğunlukla destekledikleri kendi partilerine yönelik darbe hamlelerinin yarattığı öfkeyle, olan bitene ne anlam vereceklerini bilememenin şaşkınlığı içindeler. Şaşkınlık uzun sürmeyecek.
Az sonra Kürt halkının kendini özgürleştirirken, Türk halkını da özgürleştireceğini görecek ve işte o zaman kendilerine unutturulan Türk-Kürt kardeşliğini yeniden hatırlayacak ve şimdi devletle PKK arasındaki barışı halkların barışına sevinçle dönüştürecekler.
O halde Türk kardeşlerimize, bir Azerbaycan şarkısını hatırlatayım.
“Ana kalbim odlanır söz düşende davadan
Bes değil mi ey insanlar döküldü kan aktı kan
Bes değil mi ana toprak su içti gözyaşından
Ben anayım, bu sesimde yerin göğün derdi var
Ey insanlar sulhe gelin yoksa dünya mahvolar
Silahları yandırın arşa çıksın tütsüsü
Her obada her evde kanat açsın sulh sözü
Yüzü gülsün insanların, bayram olsun yeryüzü
Yeryüzünde dostu olsun gerek insan insanın
Kalbimdeki bu arzular arzusudur zamanın”.