İktidarlar için en önemli konu, kuşkusuz meşruiyet sorunudur. Meşruiyet krizi herhangi bir soruna benzemez çünkü. Bir kez böylesi bir tartışma başladı mı, önünü almak imkansızdır. AKP-MHP iktidarının da benzer bir sorun yaşadığını söylemek mümkündür. İktidar eliti bu gerçekliğin üzerini örtmek için müthiş bir çaba harcasa da giderek büyüyen bu tartışmanın gün geçtikçe daha fazla aleniyet kazandığı görülüyor.
Bu tartışmanın, son yapılan Yerel Yönetim Seçimleri ardından alevlendiği, “İktidar halk desteğini kaybetti, genel seçimlere gidilmeli” biçiminde, fazlasıyla yorum ve değerlendirmenin yapıldığı, bunun da AKP-MHP hükümetini ciddi bir biçimde zorladığı biliniyor. Yine iktidarın gelişen bu tartışmayı manipüle etmek, ömrünü uzatmak için dışa dönük saldırgan bir siyaset izlediği de yakın geçmişten elde edilen önemli bir veri oluyor. Elbette! Bu saldırgan siyasetin Türk devletinin genlerinde yer alan tarihsel Kürt düşmanlığı ile bağı tartışma götürmez. Böylesi bir objektif durum mevcut. Fakat AKP-MHP iktidarının gerek Güney gerekse de Batı (Rojava) Kürdistan’a dönük son saldırılarının güncel-politik iktidar hırslarıyla bağını da unutmamak, bunu önemsiz görmemek gerekmektedir. İktidar açıkça yaşadığı bu meşruiyet sorununu aşmak ya da en hafif deyimle gölgelemek için böyle bir yola koyuldu ve sonuçlarıyla da şimdi yüzleşmektedir.
Ülke içinde en cılız sesin dahi çıkmasını engelleyen, hegemonik bir iktidar inşasına girişen fakat dünyaya kendisini bir biçimde makul gösterip, olurlarını alan iktidarın, 9 ekim Rojava saldırısıyla deyim yerindeyse baltayı ayağına vurduğu söylenebilir. Gerek bölgesel gerekse de uluslararası hegemon güçlerin Türkiye’deki iktidar gerçekliğini görüp, buna göre ilişkilendikleri, hatta yer yer iktidarı yaptıklarından dolayı teşvik ettikleri biliniyor. Ama 9 Ekim’de başlayan Rojava saldırısı tüm bu güçler açısından adeta çarpılma etkisi yarattı ki, bunun Türkiye’deki verili iktidar için bir dönüm noktası teşkil ettiği aşikardır. AKP-MHP iktidarı çıkarları temelinde kullanan, özellikle radikal selefi kesimleri dizginlemede bir araç olarak değerlendiren dünyanın belli başlı güçleri, Erdoğan-Bahçeli iktidarının pervasız saldırıları karşısında bir kez daha düşünmek durumunda kaldılar ve pozisyon aldılar. Kuşkusuz! Kapitalist dünya koşullarında devletler arası ilişkilerde çıkarlar belirleyicidir. Bugün de belli güçlerin Türk devleti ile çıkar ilişkileri sürmektedir. Fakat değişen bir şey vardır. O da AKP-MHP iktidarının başına buyruk adımlar atma durumu ve bunun dizginlenmesi gerçeğidir.
Diyebiliriz ki, 9 Ekim saldırısına kadar dünyada görece kabul edilen, muhatap olarak ele alınan iktidar gücü için, artık işler eskisi gibi kolay değildir. İçeride başlayan meşruiyet krizi dışarıya da sirayet etmiş, hemen herkes bu iktidarın gideceği günü konuşur hale gelmiştir. Dikkat edilirse, Türk iktidarının attığı son adımlara neredeyse destek veren yoktur. Bölgesel bir güç iddiasıyla yola çıkan AKP-MHP iktidarı savaş yürüttüğü tüm cephelerde geri çekilmekte, savunma bentleri oluşturmaktadır. Nasıl ki, ülke içinde iktidarın geliştirdiği söylemlere halk kuşkuyla yaklaşıyorsa; ülke dışında da iktidarın izlediği siyaset, kuşkulu- karanlık olarak ifade bulmakta ve öyle ele alınmaktadır. Suriye, Doğu Akdeniz ve Libya’ya yönelik son atılan adımlara bölgesel ve uluslararası güçlerin yaklaşımına bakıldığında bu gerçek yalın bir biçimde anlaşılabilir. Nihayet! Bu güçler için de Türkiye’deki iktidar miadını doldurmuştur.
Hal böyle olunca iktidarın daha da çılgınlaştığı ve iktidarını tümüyle kaybetme korkusundan kaynaklı oraya buraya saldırdığını görebiliyoruz. Kuşkusuz! İktidar elitleri halk desteklerinin olmadığını çok iyi biliyorlar. En küçük bir tökezlemede başlarına ne geleceğinin farkındalar. Bundan dolayı içeride ve dışarıda aralıksız bir savaş yürütmekte, böylece ömürlerini uzatmayı umut ediyorlar. Böyle bir hikâyeye inanmak istiyorlar. Fakat artık geri dönülmez süreç başlamıştır. Dikkat edilirse, Erdoğan başta olmak üzere iktidar sözcülerinin işi gücü kendilerini savunmak olmuştur. Hem içeride hem de dışarıda tam bir sıkışma, kriz hali mevcuttur. Yaşanan durum, tam da vuruşarak geri çekilmeye -bazıları iktidarın propagandasının da etkisiyle, bunlar geri adım atma dese debenziyor ki, bunun uzun zamana yayılmayacağı görülmektedir. İktidar aksini iddia etse de fazlasını yapacak ne takati kalmıştır ne de demokrasi güçleri, geniş halk kesimleri buna izin verecektir. Gidici olana yol gösterilecektir.