‘Gömme’ kavram olarak Kürtlerin bellek ve duygusunda bir travmadır. Her direniş ve isyanın sonucu devlet tarafından ‘gömme’ olmuştur. Bugünlerde tekrar bir gömme söylemidir gidiyor
Herdem Fırat
Ağrı isyanı sonrası Türkiye Cumhuriyeti ordusu Ağrı Dağında bir mezar yaptırarak üzerine ‘Hayali Kürdistan burda gömülüdür’ diye yazmıştı. ‘Gömme’ kavram olarak Kürtlerin bellek ve duygusunda bir travmadır. Her direniş ve isyanın sonucu devlet tarafından ‘gömme’ olmuştur. Bugünlerde tekrar bir gömme söylemidir gidiyor. Bahçeli meclis kürsüsünde ‘ya silahlarını gömerler ya da silahlarıyla birlikte gömülürler’ diye bağırıyor. Erdoğan partisinin il kongresinde ‘ya teslim olacaklar ya da silahlarıyla birlikte onları gömeceğiz’ diye haykırıyor. Hakan Fidan çıktığı tv programlarında benzer ifadelerle Kürtleri nasıl kıyımdan geçireceklerini anlatıyor.
Kürtler tarihleri boyunca çok fazla katliama uğradılar. Hala kendilerine dönük katliam tehdidi ortadan kalkmış değil. 20. Yüzyılın son çeyreğinde bile kimyasal silahlarla katliama uğradılar. Irak, İran, Suriye ve Türkiye’de günlük olarak kırım politikalarına maruz kalıyorlar. 2014 yılında Êzidiler Daiş tarafından katliama maruz kaldılar. 21.yüzyılın teknoloji ve uzay çağında insanlar açlıktan ve susuzluktan öldüler. Elinde iki tane boş kola peti bulunan, susuzluktan dudakları çatlayan, rengi solan küçük bir kızın ‘Em tî bûn, em birçî bûn, em pêxwas bûn, me bazda…’ (susuzduk, açtık, yalın ayaktık, kaçtık) sözleri kulaklarımda yankılanıyor. Şimdi de gömme siyaseti yürütenler sanki o günler unutulmuş gibi Daiş artıklarını Rojava’da Kürt halkının üzerine saldırtıyorlar.
İmralı’da PKK Lideri sayın Abdullah Öcalan ile yapılan görüşme sonrası heyet çeşitli parti, kişi ve kurumlarla görüşme yapıyor. Görüşmelerde Kürt sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesinin yolları aranıyor. Ortaya konulan çözüm iradesine destek isteniyor. Ancak özellikle iktidarın yetkililerinden yapılan açıklama ve çağrılar Kürt halkının zihninde deprem etkisi yaratıyor. ‘Gömülecekler’ demenin ne anlama geldiğini en çok Kürtler biliyor. Gömmenin topyekün imha ve katliam anlamına geldiğini Kürtler çok iyi biliyor. Çünkü Türk devleti ölüye bile saygısı olmayan, alında Kürt’ün ölüsünü gömmeye bile izin vermeyen bir akıl tarafından yönetiliyor. Kısa bir süre önce gazeteci Nazım ve Cihan katledildi. Cenazelerinin memleketlerine getirilmesi için günlerce arayış içinde olundu. Ne var ki bu faşist zihniyet ölülerin bile gömülmesine izin vermiyor. Onun için aslında gömme derken dini ve inançsal bir ritüelden bahsedilmiyor, tamamen yok etmekten bahsediliyor.
Bir taraftan iç barıştan söz edilecek, kardeşlikten söz edilecek ama diğer taraftan barışmak istediklerini gömme ile tehdit edecekler. Dünyanın hiç bir barışında böyle bir şey görülmüş deği. İktidar elinde silah olanların kim olduklarını biliyor. Kürt halkının çocuklarıdır. İçinde Türkler, Araplar, Farslar, Çerkezler var. Dünyanın dört bir yanından gelip bu ahlaki ve vicdani mücadelede yer alıp şehid düşenler var. Her kürsüye çıkıp ‘gömeceğiz’ dediğinde bunların kendisi, akrabaları, çocukları, kardeşleri, anne ve babaları ‘siz kimi gömüyorsunuz?’ diye sormuyorlar mı sanıyorlar. O zaman büyük yanılıyorlar.
Gömme siyasetinin şimdiye kadar barış ve kardeşlik adına inşa edilen duvara tek bir tuğla taşıdığı görülmemiştir. Varolan duvarı yıkmaktan başka işe yaramaz. Kürt’ün duygu ve zihin duygusunda koca delikler açmaktan başka işe yaramaz. Kürtlüğü belli olmasın diye eziklik psikolojisiyle hareket edip tehditler savuranHakan Fidan, eski marksist şimdilerin faşisti, ne kadar kudretli olduğunu, sosyalistlere kendi kıymetinin ne kadar olduğunu gösterme telaşındaki Mehmet Uçum siz sanıyor musunuz ki bunları söyleyince Kürt halkı tir tir titriyor. Böyle deyince Kürt halkı kaçacak delik arıyacaklarını sanıyorlarsa büyük yanılıyorlar. Yok eğer bunları sadece siyaseten söylüyorlarsa, şunu da bilsinler ki bu da işe yaramaz. Karanlıktan korkup karanlığa küfretmenin faydası yoktur. Kürt sorunu Ortadoğu’nun en temel sorunudur. Bugün Kürtler bu sorunun hem kendileri için hem de diğer halklar için demokratik ve özgürlükler temelinde çözülmesi için yeni bir paradigmanın öncülüğünü yapıyorlar. Diğer halklarla birlikte eşit bir yaşam inşa etmenin mücadelesini veriyorlar. Hakan Fidan ve Mehmet Uçum gibiler Kürtlerin bu pozisyonunu hazmedemiyorlar. Bu kadar teknik güce rağmen başarısız olmalarını sindiremiyorlar. Bunu gizlemek için tehdit ve hakaretlere başvuruyorlar. Bu yaklaşım yenilgi psikolojisinin dışavurumudur.
Gömme siyaseti Türk siyasetinin seviyesini gösterme açısından da özenle incelenmesi gereken bir konudur. İç siyasetten tutun da genel dünya siyasetine kadar ne kadar sonuç alıcı olduğu incelenmeye değer. Daha önce MİT başkanı olan birini dış siyasetin sorumluluğuna getirmenin geleceği nokta herhalde burasıdır. MİT’in çalışmalarında kullandığı teknikleri dış siyasette de kullanacağını sanıyor herhalde. Paris’te savunmasız üç devrimci kadını alçakla katletme yöntemini şimdi Hakan Fidan genel olarak Kürt halkı üzerinde denemek istiyor herhalde. Kabalık, kibirlik, eziklik psikolojisinin oluşturduğu kendini kanıtlama çabası… Tüm bunları da gömme siyaseti ile telafi edeceğini sanma gafleti. Türk siyasetinin dünyada siyasetine son katkısı da şu oldu: Colani ile araba turu ve Kassun Dağı’nda çay keyfi.
Belki hala birileri PKK lideri sayın Abdullah Öcalan’ın, Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkının barış ve özgürlük istemlerini bir lütüf ve çaresizlik durumu olarak görüyor olabilir. Buna güvenerek gömme siyaseti izliyor olabilirler. Oysa biraz etraflıca baksalar durumun böyle olmadığını görecekler. Kürtler hiç de çaresiz değiller. Kaderlerini gömme siyaseti yürütenlere bırakacak kadar şuurlarını da kaybetmemişler. Kürtler artık ne diz çökerler ne de oyunlara kanarlar.
Gömme siyaseti asla başarılı olmadı, olamaz da. Kürdün hayalinin kazıldığı mezar, 90 yıl sonra HPG gerilları tarafından yıkılıp yerine yeni bir mezar yaptırılarak üzerine ‘hayali sömürgecilik burda gömülüdür’ diye yazdılar. Dikkat edilirse herhangi bir halk veya inancın gömülmesinden söz edilmiyor, sömürgeciliğin gömülmesinden söz ediliyor. Sömürgeciliğin er geç yenilmeye mahkum olduğu belirtiliyor. Sonuç olarak son günlerde Şêx Maşuk Xiznewi’nin deyimiyle söylersek: “Oxliim bavê we nikaribû!” (Oğlum babanız da başaramadı.)