8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü bu yıl Türkiye ve Kürdistan’da büyük coşku ve moralle kutlandı. Sayın Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ ve kadınlara gönderdiği mesaj 8 Mart alanlarında coşku ve umutla karşılandı.
Sayın Öcalan’ın 8 Mart vesilesi ile gönderdiği mesajında dört katmanlı kadın kurtuluş ideolojisini geliştirdiğini duyurması, kadın ve sosyalizm arasında kurduğu bağ, önümüzdeki süreçte toplumsal değişim, dönüşüm ve demokratik toplumun inşasında kadınlara büyük sorumluluk yüklemiştir.
‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ alanları dolduran kadınların geleceğe dair umudunu yükseltip ve mevcut krizli durumdan çıkış açısından bir kapı aralandığını düşündürtse de devlete ve iktidarın son on yıllık pratiğine yönelik güvensizlik sürece temkinli yaklaşmalarına neden olmaktadır.
Kadınlarla sohbet edince hepsinin erkek egemen sistem ve anlayıştan kaynaklı ciddi sorunlar yaşadıkları, özel savaş politikalarından etkilendikleri de görülüyor. Bir kadının anlattığı ve yedi yıldır çözülmediğini söylediği bir sorun bana Sayın Öcalan’ın ifade ettiği Satı kültürünün nasıl devam ettirildiğini gösterme açısından çarpıcı geldi. Genç bir kadın evlendiriliyor; hem resmi hem dini nikah yapılıyor. Belli bir süre sonra evlilik yürümüyor, resmi olarak evlilik sonlandırılıyor ancak erkek dini olarak kadını boşamayı reddediyor. Kadın kendi ailesinin yanında yaşamasına rağmen erkeğin boşanmaması nedeniyle kendi hayatı hakkında karar veremiyor ve geleceğini belirleyemiyor. Çünkü dini olarak evli sayılıyor. Sorunu anlatan genç kadının annesi sorunun çözülmesi ve kızının özgürleşmesi için mücadele ettiğini ama şimdiye kadar sonuç alamadığını söyleyerek kadın hareketinin kendisine yardımcı olmasını istiyor.
Bu tekil bir örnek mi, buna benzer başka örnekler var mı bilmiyorum. Ama kadınların bu ve daha başka uygulamalarla baskı altına alındığı, sınırlandırıldığı ve erkek egemen sistem ve kültür tarafından etrafına görünmez duvarlar örüldüğü, hayatlarının sınırlandırıldığı ve bu duvarları, sınırları aşmanın kadın için hiç de kolay olmadığı gerçeğini biliyoruz.
Babil yaratılış destanı Enuma Eliş’te, tanrı Marduk, Tiamat’ı büyülü bir ağ ve rüzgârlarla sınırlandırır. Burada fiziksel bir çember çizilmese de, tanrısal güçler Tiamat’ı hapseder.
Sümer mitolojisinde, tanrıça İnanna’nın yeraltı dünyasına inişi anlatılırken, yeraltı tanrısı Nergal’in, yeraltı kapılarının etrafına mühürler çizdiği belirtilir. Bu mühürler, içeridekilerin dışarı çıkmasını engelleyen bir tür mistik çember görevi görür.
Mezopotamya mitolojisinde çember, sınırlandırıcı ve koruyucu bir güç olarak görülür. Kötü varlıkları hapsetmek, insanları dış tehditlerden korumak veya tanrılar tarafından düşmanları mühürlemek için kullanılırdı.
Ortaçağ’da etrafına çizilen sihirli bir çemberin, o kişiyi içeride veya dışarıdaki kötü ruhlardan koruduğuna inanılırdı. Ancak bazen bu çember, kişiyi tutsak eden bir bariyere dönüşür.
Sayın Öcalan’ın kadınlara gönderdiği mesajda bahsettiği “Sati kültürünün” güncelde farklı biçim ve uygulamalarla sürdürüldüğü gerçeği önümüzde durmaktadır. Sayın Öcalan, “Sati kültürü ve geleneği var biliyorsunuz. Sati kültüründe kadınlar ateşe atılır ve yakılır. En son uygulama 1832’dedir. İngilizler bu kültüre son vermiştir” diyor ve kadın katliamlarını, Narin cinayetini, kadınlara yönelik şiddet, taciz, tecavüz, ayrımcılığın bu kültürün ürünü olduğu ve aynı zamanda bunun bir zihniyet sorunu olduğunu söyleyerek, aşılması gerekliliğinin altını çiziyor.
Bu zihniyetin aşılması konusunda büyük emek ve çaba da var. Ancak henüz erkek egemen kapitalist sistemi aşma konusunda eksik ve yetersizliklerimiz olduğu da bir gerçek. Patriyarka/erkek egemenliğine karşı Kürt kadın hareketinin, feminist hareketin, sosyalist hareketin verdiği mücadele bir bilinç yaratmış olsa da patriyarkanın aşılması şöyle dursun, toplumda hala güçlü bir yere sahip olduğu gerçekliğinin farkındayız. Sayın Öcalan kadınlara gönderdiği mesajda erkek egemen kapitalist sistemin kadınlara dayattığı klasik kadınlık ve annelik rollerini aşma konusunda bir çabanın olduğunu, ancak bu kimliklerin ancak %10’unun aşılabildiğine dikkat çekiyor. Bu demektir ki kadın özgürlüğüne giden yolun %90’ını yürümeliyiz ve kadınlar başta olmak üzere toplumun değişim dönüşümüne öncülük etmemiz gerekiyor.
Erkek egemen kapitalist toplumun kadınların etrafına ördüğü, içine hapsettiği görünmez duvarları, sınırları aşmak, kadın özgürlüğünü ve toplumsal özgürlüğü sağlamak için öncelikle bunun farkına varmak ve mücadeleye devam etmek gerekiyor. Kadına dayatılan köleliğin, içine hapsedilmeye çalışılan sistemin farkına varılması özgürlük için atılan ilk adımdır ve bu adım atılmıştır.
Kadınlar, cinsiyetçi, milliyetçi, dinci ve militarist politikaların onları köleleştirmekle kalmadığının, bunun değişmez bir kader gibi sunulduğunun da farkında olarak mücadele etmektedir. Erkek egemenliğine, köleliğe karşı direnen, mücadele eden kadınlar dışlanma, şiddet, açlık, ölüm dahil pek çok riski göze almak zorunda olduğunu da biliyor. Kadın özgürlük mücadelesi o nedenle cesur kadınların mücadelesidir. Kendilerine dayatılan her türlü sömürüye, kader olarak sunulan köleliğe karşı isyanın adıdır. O nedenle TJA olarak biz bu yıl “Kadın Kırımına İsyan Ediyor, Özgürlüğe Yürüyoruz” şiarıyla alanlardaydık. 8 Mart alanlarında yaktığımız özgürlük meşalesi şimdi Newroz ateşini harlıyor. Kadınlar özgür olmadan toplumun özgür olamayacağı gerçeği bize yeni dönemde kadınların, halkların ve inançların özgürlük mücadelesinde kadınların öncülük rolünün kritik önemde olduğunu gösteriyor.
Sayın Öcalan “Barış ve Demokratik Toplum Çağrı”sının kadınlar için de bir rönesans olacağının altını çizerek, “Demokratik komünalist süreç ana kadın toplumsallığının güncellenmiş halidir. Toplumsal gerçekliğe de ancak bu yöntemle varılır” diyerek kadınların bu öncü rolüne dikkat çekmiştir.
2025 yılı barış ve demokrasi çağrısının yol açtığı yeni siyaset ve demokratik komünalist sistem inşasının yol ve yönetimlerinin tartışılmaya başladığı tarihsel bir dönemeç. 2025 Newrozu da bu tarihsel dönemeçte halkların özgürlük mücadelesinde yeni bir başlangıcın, özgürlüğün Newrozu olarak tarihe geçecektir. Mazlum’lardan Zekiye’lere, Rahşan’lardan Ronahi ve Berivan’lara özgürlük ateşini harlayanları anıyor, halklarımızın özgürlük bayramı olan Newroz Bayramı’nı kutluyorum.
Newroza we pîroz be!