Govend tarih öncesi çağlardan günümüze kadar Kürtler için süren ve bitmeyen bir özgürlük yolculuğu ve arayışıdır da aynı zamanda. Kürt dansı, özgürlük aşkı ile kendini yaratma ritüelidir. Tıpkı Newrozlar’da yakılan ateşle diriliş ve bir olma hali gibi… Tıpkı Demirci Kawa’dan çağdaş devrimci Kawa Mazlum Doğan’a kadar süren bir direniş…
Nezahat Doğan
Bir türkünün-stranın ezgisi, dengbêjin ağıtın ruhu, ritmi, sözü bize çok şeyler anlatır.
Her bir ses aynı zamanda bir ruh halini canlandırır. Toprak özdür, bağdır, gerçekliktir. Tüm coğrafyalarda toprak bir kültürün varlığını, renk, doku ve ahengini yansıtır.
O kültür, o toprağın sesleri, ezgisi insan bedeninde ritme dönüşür, ortaklaşarak canlanır, hayat bulur govendler ve dilanlarla…
Govend ve dîlan Kürtler için ulusal kimlik, yurtseverlik, direniş, acı, aşk, yaşam ve neşenin ortaya konduğu bir eylemdir. Kısacası nefes almaktır.
Dans, özgürlük ve kendini temsil etmedir.
Dîlanda birlikte atılan her adım ve ona eşlik eden zılgıtlar, direniş, mücadele ve hayatta kalma biçimini betimler.
Batısından doğusuna, kuzeyinden güneyine Kürdistan toprağından köklenen dans kültürüdür govend… Savaşların, barışların, düğünlerin, ölümlerin, doğumların, isyanların, başkaldırıların, yeniden dirilişlerin adıdır. Direniş coğrafyası Kürdistan’ın kendini ifadesidir.
Govend tarih öncesi çağlardan günümüze kadar Kürtler için süren ve bitmeyen bir özgürlük yolculuğu ve arayışıdır da aynı zamanda.
Kürt dansı, özgürlük aşkı ile kendini yaratma ritüelidir. Tıpkı Newrozlar’da yakılan ateşle diriliş ve bir olma hali gibi… Tıpkı Demirci Kawa’dan çağdaş devrimci Kawa Mazlum Doğan’a kadar süren bir direniş…
Demirci Kawa’nın zalim Dehaq’a karşı zaferin sonucu olarak yaktığı meşaleyi gören gençler halaya durarak karşılık vermişler ve zaferi kutlamışlardır.
Mazlum Doğan’ın 21 Mart 1982 günü üç kibrit çöpü yakarak “Bugün 21 Mart Newroz günüdür, Newroz ateşi yakmak lazım!” diye bağırdığı andır. Amed Zindanı başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında estirilen baskı ve işkence politikalarına karşı Mazlum Doğan fedai bir eylemin adıdır. Onun “Berxwedan Jiyan e” şarkılarıyla govend tutar Kürtler.
Ve… Zekiye Alkan “Newroz ateş yakılarak kutlanır” diyordu. Zulmün, karanlığın kol gezdiği ve kadınların her alanda serhildanla geleceği müjdelediği günlerde tarihi surlara çıkarak bedenini ateşe veren Zekiye’nin yolunu; kendine düstur edinen Kürt kadınları, özgürlük yolunda onun ayak izlerinden takip ederek yürüdü ve dîlan bugün büyüdükçe büyüyor.
Dîlan; 8 Martlarda da başkaldıran kadınların isyanının adıdır.
Kürt kadınları suya yazılan yazılarla değil, iz bırakan, anlamlandıran, kendi mücadeleleriyle büyüdü, çoğaldı, farklılaştı…
Kürt dansı acı, umutsuzluk ve hatta keder gibi duyguları da temsil eder. En önemlisi, savaş ve çatışma dönemlerinde dans, ulusal kimliğin ve zalimlere karşı direnişin bir sembolüdür.
“Yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerle” başlayan bu mücadele artık her yanı ölümle sarılsa da yok edilemeyecek bir yaşam biçimine, bir kültüre dönüşmüştür. Govend tüm baskılara rağmen ayakta kalma halidir. Kürtler arada dikenli teller de olsa aynı duygudaşlıkla sınırın iki tarafında şarkılar eşliğinde halaydadır.
Halay, bir olma halidir, tek olma hali değil!
Govende katılanlar serçe parmakları ile bir zincir oluştururlar, birbirlerine kenetlenirler, çember oluştururlar, müziğin etkisiyle aynı anda cinsiyet ayrımı yapmadan ritmik hareketlerle yekvücut haline gelirler. Kürtler için govend, Kürdistan’ı bölen sınırları aşan, topluluk bağlarını ortaya koyan; özgürlük, mutluluk ve hatta acı duygularının dışavurumudur.
Toplumun varlığı, birliği, dirliği ile ilgili bütün etkinlikler, müjdeler, tarihsel bayramlar, toplumsal hafızayı barındıran önemli günler, özgürlük ile ilişkili olan bütün etkinlikler govend ile kutlanır.
Yani, kadimden bugüne hakikat ve özgürlük arayışındaki geleneği taşıyan binlerce yıllık toplumsal bir ritüelidir. Kendini toplumla, toplumsal hafızası ile tamamlama eylemidir. Bu da özgürlük demektir. Direniş dağlardan ovalara kadar yankılanır.
Halayın çok eski bir ritüel olması; içinde müzik, ritim, armoni, ahenk, aşk, özgürlük, zulme karşı dik duruş, dans ve ahlak olması, kadının gerçeklik olduğuna da işaret eder.
Jîna Emînî’nin ‘ahlak polisi’ tarafından katledilmesinin ardından pek çok Kürt ve İranlı kadın danslar sergiledi ve bunları İran’da mücadele eden kadınlara adadı. Sonra Dilan eşarplarını çıkarıp alanlarda özgürce dans ettiler. Jin Jiyan Azadî ile halaya duran kadınlar, seslerini dünyaya duyurdular. Kadınlar şimdi kendi ritimleriyle sisteme ve erkek devlet rejimlerine meydan okuyor.
Bugün hala İran’da ve işgal altındaki Doğu Kürdistan’da birçok kadın kamusal alanda dans etmek için mücadele ediyor. Govend, İran’da idam cezası alan Pexşan Azizi, Türkiye’de Leyla Güven gibi Kürt kadınların cezaevlerindeki direnişinin adıdır. Özgürlükten taviz vermemektir.
Kürt halkı demokratik siyasetin öznesidir. Bu yüzdendir ki Türkiye ve Ortadoğu’da demokrasi ve özgürlük mücadelesi halayının halay başını Kürtler çeker. Halay çekerken atılan sloganlar ve yaşanan o coşku bu direniş bilincinin yansımasıdır.
Tıpkı 11 Temmuz da silahlarını imha eden gerillalara karşı o dağın içindeki sessizlikte yankılanan zılgıtlarla selamlaşma hali gibi…Öncüleri Besê Hozat’ın bir tebessümle karşılık vermesinin birbirini anlamaya yetmesi, birlik olma hali gibi…
Tarih içinde dans adımlarına her dönemin müziği eşlik eder. Hikâyenin adı değişir kentten kentte ama aynı adımlar atılır; adı değişir ama aynı hareketle, aynı duygudaşlıkla govendler tutulur. Aynı coşku ile halaya durulur.
Her govendin bir hikayesi vardır. Yaşanmış tarihi olayları, isyanı, aşkı anlatır. “Şer şer e şer e şer e, îro meydanê şer e” stranı savaş dansıdır, savaş demektir. Bu dans geçmişten beri savaşçıları anlatır. Tıpkı Bablekan gibi… Bablekan bir dönem Govenda Şoreşgeran; onun da Türkçeleşmesiyle ‘Gerilla Halayı’ ismiyle ortaya çıktı veya popülerleşti.
Halaylar çoğaldıkça bağ güçlenir. El ele tutuşanların bağı hiç kopmaz. Görülmek ve duyulmak içindir dîlan…
Her bir adımda yeni bir başlangıcın, varlığın, umudun, direnişin, hüznün, acının, isyanın heyecanıyla halaya durulur. O govendler ki bizi biz yapar. Her ritmin ahengi yeni bir sancının içimize işlemesidir.
Her beden kendi gücüyle ruhuyla inandıklarıyla direnir.
O direnme; bazen dağa, taşa, ovaya, toprağa sevdanın; umutla güzelleşecek yaşama dairdir. Cemre düşme halidir.
Aşkı; tüm yaşamsal güzellikleri, topraktan filizlenen her bir tohumun heyecanı gibi içinde taşır büyütür göğe çıkarır. Budur kişiyi kendi yapan; karakterli, onurlu, ilkeli duruşu gösteren.
Toprağının özü, rengi, dağı, taşı, sensin, kendinsin.
Her coğrafyada gün başka başlar, güneş başka yerden doğar ama her doğuş başka bir ışık saçar. Gözlerin kamaşır ve ışığına inanırsın, kamaşırsın ve yürüyeceğin yolu görürsün. Dağların her bir kıvrımı ve heybeti seni alıp içine çeker. Her bir çekiş yeni bir sancıdır ama tek bir ruhtur.
Gönülden gönüle duygudaşlık, yoldaşlığın-kardeşliğin esasıdır.
Öyleyse her birimiz, bugün ve sonsuz gelecekte Emma Goldman’a atfedilen ünlü “Dans edemeyeceksem bu benim devrimim değildir” sözünü temsil edercesine sınır dinlemeden, barış için her renkten her dilden türküler söyleyip koca bir zincirle halaylar çekmeye…