KÜRT ÜÇGENİNDE NELER OLUYOR? (3)
Kürt Özgürlük Hareketi, soy bağına ve mülk sahibi sınıflara değil, emekçi sınıflara dayanırken, bu yönüyle KDP’den ayrışmaktadır. KDP, emekçilerden oluşan bir kuvveti sınıfsal bir tehdit olarak görmektedir
Erdoğan Altan
Tüm yer altı ve yer üstü zenginliklere rağmen hem Irak merkezi hem de Federe Kürdistan yönetimi özel mülk anlayışı ve iktidar eksenli anlayıştan kaynaklı her iki hükümet arasında bütçe paylaşımı yapılamıyor. Ancak en son Bağdat ve Süleymaniye merkezli Kerkük, Ranya, Qelediz, Kelar, Seyîdsadiq gibi birçok merkezinde sokaklara çıkan halk, bölge yönetimindeki KDP ve YNK’nin yanı sıra kimi siyasi partilerin bürolarını ateşe verdi. Bu protestolara dönük müdahalelerde yansıyan bilgilere göre, şu ana kadar ikisi çocuk 10 kişi yaşamını yitirdi, onlarca kişi de yaralandı. Halkın protesto eylemlerinin devam etmesiyle her iki yönetim arasında uzun zamandır sorun olan bütçe anlaşmasının imzalandığı açıklandı. Anlaşmaya göre Federe Kürdistan Bölgesi’nde çıkarılan petrolün 250 bin varili ve gümrük kapılarından elde edilen gelirlerin yüzde 50’si merkezi hükümete aktarılacak, bunun karşılığında merkezi bütçenin yüzde 12’si Federe Kürdistan Bölgesi’ne verilecek. Federe Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) anlaşma yapmaya mecbur kaldı. Anlaşma bu haliyle onaylansa dahi bu ancak geçici bir rahatlama yaratır ve temel hiçbir soruna çare olamaz.
Şehir devletleri
İki şehir devletine bölünmüş, merkezi bir siyasi ve iktisadi yönetimden yoksun, en üstteki küçük bir azınlığın devlet yönetimini elinde bulundurma ayrıcalığını toplumsal servete el koymanın aracı olarak kullandığı, var olan üretken iktisadi temelin de bu egemen azınlık tarafından yıkıldığı ve iç pazarın bir çeşit serbest sömürge pazarı haline getirildiği, petrol ve gümrük dışında hesaba katılabilir bir gelir kaynağının olmadığı, buradan elde edilen gelirlerin de yeni yatırımlara ayrılmak yerine egemen azınlığın kasasına aktarılarak yağmalandığı, halkın büyük çoğunluğu için devletten maaş almanın tek geçim kaynağı haline getirildiği bir sistemde bu ve benzeri anlaşmaların temel hiçbir sorunu çözmeye hizmet etmeyeceği bölgedeki uzmanların ortak görüşü.
Eylemleri kim başlattı?
YNK bölgesi olan Süleymaniye’nin Baxê Giştî Parkı’nda 1 Aralık 2020 tarihinde Dengê Mamosteyên Nerazî (Muhalif Öğretmenlerin Sesi) adlı bir grup öğretmen tarafından yapılan basın açıklamasıyla bölge yönetiminin değişmesi, yolsuzluk, işsizlik ve maaşların ödenmemesine karşı eylem ve etkinliklere başlayacaklarını duyurdu. Ardından akşam saatlerinde yapılan protesto yürüyüşü ile birlikte binler sokağa döküldü. Bu eylem ve etkinlikler kısa sürede Kerkük, Halepçe ve bağlı ilçelere sıçradı ve önü alınamaz bir hal aldı. Tüm eylem ve etkinliklerde dikkat çekilen sloganların başında var olan yönetimin değişmesi ‘özgürlükçü ve halkı esas alan bir yönetim’ anlayışının kurulması oldu.
Silahlanma arttı
Özellikle üst yönetim nezdinde yaşanan yolsuzluk, maaşların ödenmemesi ve doların büyük yükselişi ile birlikte halkta büyük kaygı yaratırken, bu da beraberinde mevcut yönetime karşı bir güvensizlik oluşturmuş durumda. Öyle ki son dönemlerde halkta büyük bir silahlanma durumu yaşandığı belirtilebilir. Yönetimin halka karşı sert açıklamaları ve asayişin silahlı müdahaleleri halkta büyük bir kaygı yarattı. Bundan dolayı da silah kaçakçılarından silah alımında çok artış yaşandı ve bu durum da olası şiddete dönüşmesi halinde artık silahlı çatışmaların yaşanacağını gösteriyor.
Yeni oluşumlar
Serhildanların devam ettiği süreçte yönetimin artık süreci yönetemediği belirtilerek birçok yeni oluşum ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi bir grup genç tarafından ‘Üçüncü Yol’ kendini ilan ederken, yine asayiş güçlerinin sert ve silahla müdahalesine karşı ‘Fermandarên Azad-Özgür Liderlik’ askeri bir terim olan bir oluşum çıktı. Serhildanların 11. gününde yani 12 Aralık’ta aydın, yazar ve eski parlamenterlerden oluşan ‘Kongreya Dengên Nerazi-Muhalifin Sesi Kongresi’ bir oluşum ilan edildi. Çıkan bu yeni oluşumlarla birlikte söz konusu duruma kalıcı bir çözüm bulunmaması halinde eylem ve etkinliklerin bu oluşumların öncülüğünde devam edeceği belirtildi.
Çıkış yolu
Federe Kürdistan’daki sistem bu haliyle burjuva iktisadı anlamında dahi bir “çevrim” yapamaz. Devletten gelecek olan maaşa bağımlı kılınan bir emekçiler topluluğu, servet biriktiren mutlu küçük bir azınlıktan oluşan bir toplumda, halk devlete, devlet yönetimini elinde bulunduranlar da dışarıya avuç açmak zorundadır. Böyle bir toplumda bunalım, çürüme ve isyan sürekli bir hal alır.
Bu durumdan kurtulmanın ilk elden yolu, halkı temsil eden birleşik bir yönetimin kurulması, küçük bir azınlığın toplumsal serveti yağmalamasının siyasi ve iktisadi temellerinin yıkılması, halkın temel çıkarlarını esas alan, iktisadi kaynakların toplumsal bir ekonomik inşa için kullanıldığı yeni bir siyasi ve iktisadi sistemin kurulmasıdır. Bu da yetmez, zira Kürdistan’ın her bir parçası çeşitli statüler kazanabilir ama bu kazanımların korunması, ancak her türlü sömürgeci bağımlılık ilişkisinden kurtulmuş özgür federasyonlar ve birleşik bir Kürdistan’la mümkün olacağı şeklinde iktidar dışında tüm kesimin ortak görüşü olduğu belirtilebilir.
Sınıfsal çelişkiler
Ne var ki bugünkü bölge yönetimi ve sistemi bu hattan giderek daha fazla uzaklaşmaktadır. Öyle ki Kürt ulusal güçleri arasında daha sıkı bir ittifaka ya da işbirliğine yönelmek yerine, bu ittifak ve işbirliği zeminini yıkmaya dönük adımlar atıyor, ulusal çıkarları sınıfsal çıkarlarına heba eden girişimlerde bulunuyor. Başûr yönetimi, ki esasen de Kürdistan Demokrat Partisi’nin (PDK) egemen olduğu Hewlêr son yıllarda sömürgeci güçlerle hesaplaşacağına PKK ve Rojava Özerk Yönetimi’ni hedef tahtasına oturtmaya başladı. KBY Başbakanı Mesrur Barzani, Başûr’daki halk ayaklanmasından PKK ve Rojava’dan gelenleri sorumlu tuttu, ABD’den Rojava sınırına asker koymasını ve DSG’ye yaptığı askeri yardımları kesmesini istedi.
PKK’nin, PDK ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’nden (YNK) farkı nedir? Bunların üçünün de ulusalcı amaçlarla oluşmaları benzer yanlarını oluştursa da PKK, soy bağına ve mülk sahibi sınıflara değil, emekçi sınıflara dayanan bir parti olarak ayrışmaktadır. KDP, emekçilerden oluşan bir kuvveti sınıfsal bir tehdit olarak görmektedir.
Rahatsızlığın kaynağı
Daha önce de bahsedildiği gibi Federe Kürdistan’daki iki şehir devletinden oluşan iki parti egemenliğine dayalı bir sistem yürürlüktedir. Bu iki partinin kendi yönetiminde silahlı güçleri ve istihbaratının olması bulundukları alandaki temel egemenlik aracıdır. Bunların her biri kendisini devlet olarak yetkilendirdiği için bir başka partinin askeri kuvvet oluşturması mümkün değil. Hal böyle olunca bir başka parti halkın desteğini alsa da böyle bir kuvvetten yoksun olduğu için etkisi zayıf kalmaktadır. Örneğin Goran (Değişim) Partisi’nin durumu tam böyledir. PKK ise Başûr sistemi içindeki bir parti değildir fakat Başûr’dadır, Kürt emekçilerine dayanan ve işbirlikçi olmayan mülk sahibi sınıfların da desteğini alan bir harekettir. KDP ve genel olarak Başûr yönetimi, iktisadi bunalım ve toplumsal çürümenin boyutlarının giderek arttığı koşullarda PKK’nin Başûr’da bir sosyal temel kazanması ihtimalinden büyük endişe duyuyor. Mesrur Barzani bu korkuyu “Onlar kendilerini misafir değil, iktidarın alternatifi gibi tanımlıyor” diyerek ortaya koydu. Bu endişenin sonucudur ki, serhildanların nedenini sistemin bunalımında, keskinleşen sınıf çelişkilerinde arayacağına PKK ve Rojava’ya bağlamaktadır.
Basının tavrı ve sorular
Bölgede özellikle iktidara yakın basın- yayın kuruluşları halkın serhildanından yana tavır alması gerekirken, sürekli dışarıdan ya da farklı örgüt ve devletlerin parmağı olduğu algısını yaratmaya çalışan bir yayın politikası yürütülüyor. Bazen İran rejimi ama daha çok PKK ve Rojava’yı sorumlu tutan bir yayıncılık anlayışı hakim. Aynı yayıncılık, halkın mevcut yönetimin yönetememesi, ayyuka çıkan yolsuzluk, yükselen işsizlik ve buna bağlı olarak üretimden uzaklaştırılan ve maaşlı dörde birlik nüfuslu kesimin maaşlarının ödenmemesini görmezden gelirken, aynı zamandan Federe Kürdistan’daki siyasi ve iktisadi çürümüşlüğe isyan eden emekçilerin ilgisini çeken Rojava’daki demokratik halkçı sistem ve kadın devrimi, halkçı bir ekonomi inşa çabası da bölge yöneticileri gibi basını da hoşnut etmiyor.
Görülüyor ki bilhassa KDP yöneticilerinin sınıfsal çıkarı bu karşıtlığın başlıca nedenlerinden biridir. Bir başka deyişle, Türk devletinin baskısı ile Federe Kürdistan bölge yöneticilerinin sınıf çıkarı örtüşür hale gelmiştir.
Suçlamalar
Aynı basın-yayın ve yazarlar, mevcut iktidar-yönetime çözüm önerileri sunmaları gerekirken sürekli şikâyet dilli kullandığından kaynaklı halkın tepkileri de dinmiyor. Yayınlarında, “Şengal’de Haşdi Şabi ile işbirliği içinde Şengal’i Kürdistan’dan uzaklaştırma çabasında” olduğunu ileri sürüyor. Ancak Şengal’i önce IŞİD’e bırakarak kaçan, daha sonra Haşdi Şabi’ye anlaşmayla teslim eden PDK olduğunu unutturmaya çalışılıyor. Eğer PKK de KDP gibi yapsaydı şimdi Şengallilerin hali ne olurdu? Haşdi Şabi, Şengal’in bütününe hakim olmayacak mıydı? Eğer bugün Şengal halen Kürdistan’ın bir parçasıysa, bu özerklik ilan eden ve özsavunma kuvvetleri oluşturan Şengallilerin sayesinde değil mi?
Niye halkı sokağa döken sorunlar ve nedenler üzerinde durulmuyor da sürekli bir şikâyet ve ‘dış mihrakların parmağı’ algısı yaratılmaya çalışılıyor? Örneğin AKP-MHP iktidarı ile KDP arasındaki petrol ve gümrük gelir giderleri ve yapılan 50 yıllık anlaşmanın içeriğini KDP içindeki egemen kesimden birkaç kişi dışında kimse biliyor mu? Bilmiyor. Üst düzey yöneticilerin de içinde bulunduğu bir yolsuzluk dosyası var mı var, işsizlik oranı en üst düzeyde mi? Evet. Bölge nüfusunun dörde birlik oranı maaşa bağımlı hale getirilmesine rağmen maaşlar ödeniyor mu? Yok. Siyasi ve askeri anlamda halkın tepkilerine rağmen saldırılara bırakın tepki göstermesine destek olunuyor mu? Tüm açıklamalara ve gelişmelere bakıldığında evet destek de oluyor ve artık gizleme gereği bile duyulmuyor. Peki, neden şikâyet veya sürekli başka bir Kürt gücünü suçlayıcı dil kullanılıyor da tüm bu sorunların çözümü için arayışa girilmiyor? Bu sorular ve yorumlar halk ve muhalif kesimler tarafından hem bölge yönetimine hem de basın-yayın kuruluşlarına sıkça sorulan sorulardır.
Öyle ise PKK’nin Kürdistan Yönetimi’nin egemenliğini tanımaya davet edilmesi gerektiğini belirterek “Tanımıyorsa bölgeyi terk etmelidir. Terk etmiyorsa, takibatla, idari ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmalıdır” diyen bölge iktidarına yakın basın-yayın kuruluşları ve yazarları, şu soruları kendilerine sorarak yanıtlamalı:
“Takibat, idari ceza ve yaptırım” uygulayarak terk etmeye zorlamak kime hizmet eder? Bu AKP-MHP iktidarının temel talebi değil mi? Böyle bir girişimin Birakujî’ye sebep olacağı belli değil mi? Kürt Özgürlük Hareketi’nin Rojava’da başarısızlığa uğraması, Başûr’u terk etmesi KBY’ye kaybettirmez mi? KBY’yi yalnızlaştırır ve sömürgeciler için çok daha kolay yutulur bir lokma haline getirmez mi? KYB’nin problemi PKK ya da Rojava değil, Başûr’daki siyasi ve iktisadi sistem değil mi? Bu sistemle kazanımların korunması bir yana eldekiler de giderek yitirilecek, sömürgecilere bağımlılık giderek derinleşmez mi?
Bağımsızlık Referandumu sonrası Kürdistan Bölgesi’nin topraklarının bir bölümünün elden çıkarılmasının nedeni PKK ya da Rojava mıydı? Kerkük gibi Kürdistan’ın kalbi olan bir şehri merkezi hükümete PKK mi teslim etti? Anayasanın 104. maddesinin uygulanmasını PKK ve Rojava yönetimi mi engelliyor? Bütçe payının yüzde 17’den yüzde 12’ye düşmesinin nedeni PKK ve Rojava mıdır? Nüfusun neredeyse dörtte birinin maaşa bağımlı hale gelmesine ve bu maaşların ödenmemesine PKK mi neden olmuştur? İktisadi kaynaklara, petrol ve gümrük gelirlerine PKK mi el koymuştur?
Çözüm: Kongre toplanmalı
KDP; kuşatma, tecrit etme ve saldırma politikasını terk etmeli, Rojava ile ulusal kardeşlik ve dostluk ilişkisi kurması gerektiği tüm Kürtlerin talebi olduğu son gelişmelerle birlikte yapılan değerlendirme ve açıklamalarla ortaya çıktı. Kürt partileri arasında ortaya çıkan sorunların yegâne çözüm yolu birinin diğerini alt etmesinden, cezalandırmasından değil ulusal çıkarları ve birliği esas almaktan geçer. Aksi her tutum Kürdistan’ın parçalanmışlığını meşrulaştırarak sömürgecilerin ekmeğine yağ sürer. Sorunların görüşüleceği bir ulusal kongre hemen toplanamasa da ulusal konferans ya da konferanslar pekâlâ toplanabilir. Atılması gereken ilk adımın bu olduğu ortadadır. Aksi takdirde zaten ABD, İran desteğine sahip Rusya’nın Suriye ve Irak’taki etkisini kırmak istiyor. Bu işte Türkiye’ye ihtiyacı var. Türkiye ise Kürtlerin kazanılmış ve kazanılacak haklarını yok etmek, en azında en alt düzeye indirmek istiyor, ortak payda bu. Her Kürt ve Kürt partisinin, Kürt karşıtlarının birlikte hareket etmesi sonucu ortaya çıkacak felaketlere hazır olması gerekiyor. Mesela Güney yönetimi ‘dost’ sandığı Türk devletinin Bağdat’la geliştirecek ilişkiler sonucu kendisini bekleyen zor günlere hazır olmalıdır. Çünkü Türk devletinin, Ortadoğu’da Kürtleri temsil edecek hiçbir yapıya tahammülü yoktur.