İHD Onursal Başkanı Akın Birdal, Kürt sorunun çözümüne dair yürütülen sürecin bir an önce adının konulması ve zamana yayılmaması gerektiğini belirterek, ‘Güven verici adımlar atması gerekiyor’ dedi
İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından 21-22 Haziran’da Amed’de “Barış için yol: Hakikat ve Adalet” buluşması gerçekleştirildi. İki gün süren buluşmanın ilk gününde, Kürt sorununda güvenlikçi politikaların mağdurları hikayelerini anlatarak, nasıl bir barış istediklerini paylaştı. İkinci gün ise sivil toplum örgütleri, kendi alanlarında toplumsal barışa yönelik önerilerini sıraBarış buluşmasına katılan İHD Onursal Başkanı Akın Birdal, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) üyesi Elif Turan ve Ekopolitik yazarı Tarık Çelenk, toplumsal barışa dair değerlendirmelerde bulundu.
‘Sıra artık devlette’
Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümüne dair bugüne kadar birçok fırsat yaratıldığını dile getiren Akın Birdal, bu fırsatların şimdiye kadar barışa evrilmediğini hatırlattı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısı ve PKK’nin kendini feshetme kararının bu sürece önemli katkıda bulunduğunu dile getiren Akın Birdal, “Şimdi bu sürecin kalıcılığı ve barışa evrilmesi, barış onurunun sırası artık devlette, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ve sıra sivil toplum örgütlerinde. Bu sürecin toplumsallaşması gerekiyor. İnsan Hakları Derneğimizin, bütün bu çatışma ve savaşın mağdurlarının katılımıyla, seslerini, duygularını, vicdanlarını ve özlemlerini ortaklaştırması çok önemli.Herkes bu sürece el veriyor” dedi.
‘Süreç zamana yayılmamalı’
Süreci zamana yaymamak gerektiğinin altını çizen Akın Birdal, “Çünkü artık küresel ve bölgesel bir kaos yaşanıyor. O nedenle Türkiye Cumhuriyeti Devleti derhal bu sorunun demokratik, barışçıl çözümünü bir fırsata dönüştürmeli ve zamana yaymamalı. Aksi takdirde, yarın bölgesel kaos bu sürecin kesintiye uğramasının bahanesi olabilir. Ben böyle bir kaygı duyuyorum” diye belirtti.
‘Kurul hem Ankara hem İmralı’ya gitmeli’
İHD’nin gerçekleştirdiği konferans ve buluşmalarla sivil toplum örgütlerinin bir yol haritası ve ajanda ile hareket etmesi gerektiğini kaydeden Akın Birdal, şunları söyledi: “Barışın toplumsallaştırılması yolunda sivil örgütler, emek örgütleri, meslek odaları, aydınlar ve akademisyenlerin katılacağı bir konferansta kolektif bir irade ortaya çıkabilir ve buradan bir kurul çıkabilir. O kurul yetkili kılınarak hem Ankara’ya hem İmralı’ya gidip bu süreçte köprü oluşturabilir. Diyalog ve müzakere, hem müzakere hem mücadeledir çünkü bu süreci mümkün kılan Kürt halkının kararlı, cesaretli mücadelesidir. Ondan sonra umutsuzluğa kapılmamak gerekir. Bugüne kadar nasıl geldiyse bundan sonra da bu halk ve dostları, diline, kimliğine, kültürüne, varlığına sahip çıkmaya devam edecektir.”
Meclis’te komisyon
Meclis’te oluşturulacak komisyonun çok önemli olduğunu da sözlerine ekleyen Akın Birdal, “Umarım Meclis tatile girmeden komisyon oluşur. 100 kişi denildi ama o 100 kişi bir araya gelip üst kurul oluşturur. Ayrıca alt komisyonlar da kurulur. Bu yaz bir fırsat olarak görülmeli. Bu komisyon herkesle, asker aileleriyle, gerilla anneleriyle, çatışmanın mağdurlarıyla, emek güçleriyle, demokrasi güçleriyle görüşüp ortak bir program yapabilir. Artık bu sürecin kesintiye uğramaması gerekiyor ve uğratılmaması için ne gerekiyorsa yapacağız” dedi.
Devletin yapması gerekenler
Bu süreçte onarıcı adaletin çok önemli olduğunu da ifade eden Akın Birdal, “Güven verici adımlar atması gerekiyor. Örneğin 10. yargı paketi bir hayal kırıklığı yarattı. İnfazların durumu halen problemli. Şimdi böyle bir süreç konuşuluyor ve hâlâ 30 yıl yatmış bir insana ‘Pişman mısın?’ diye soruluyor. İnfaz yasası derhal değiştirilmeli. 351 ağır, 1412 hasta mahpus var. Ağır hasta mahpuslar bırakılmalı. Ayrıca, bugün, yarın ve uzun vadede yapılması gerekenler için bir ajanda hazırlanmalı. Sürecin adının konulması gerekiyor. Barış ve demokratik toplum süreci mi? Demokrasi süreci mi? Müzakere ve diyalog süreci mi? Adı konulmalı. İki, medya dili; yandaş medyanın başında sorumlu biri var. Nasıl ki savaş politikalarında şiddet, çatışma ve ayrımcı nefret dili kullanılıyorsa; artık barış dilini kullanması gerektiğini onlara söylemeli. Bakın, şimdi Amed’teyiz. Gece ve sabah savaş uçakları kalkıyor. Her bir uçağın kalkış ve iniş maliyeti 10 bin dolar. Açlık ve yoksulluk derinleşmişken artık bu güvenlik ve savunma harcamalarına son vermeli, barışa ve insana, kardeşliğe yönelmeli” diye belirtti.
‘Muhalefet süreci hızlandırmalı’
Muhalefetin de süreci hızlandırması gerektiğini ve Meclis’in ilk gündeminin barış olması gerektiğini kaydeden Akın Birdal, “Her kim kürsüye çıkarsa; Kürt sorunun çözümsüzlüğünün ve savaşın siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel yıkımını anlatmalı. Barış geldiğinde herkesin yararına nasıl bir gün doğacağını da anlatırsa, insanlar ikna olur” dedi.
‘Sivili alan açılmalı’
Ekopolitik Koordinatörü Tarık Çelenk, “Gerçekçi olmak lazım. Eğer devlet çözüm iradesi ortaya koyuyorsa; siyasal alanda kullandığı inisiyatif gibi sivil alanı da açmak zorunda. Sivil alan açılırken, oradaki faaliyetlere hukuki altyapı ve güvence sağlanmalı. İfade hürriyeti kapsamına girmeyen hiçbir şey olmamalı. Sivil alan açılırsa, sivil toplum çalışmalarının anlamı olur” dedi.
‘Devlet teşvik etmeli’
Kürt ve Türk muhafazakarlarının sivil aktörlerinin sahada olmadığını belirten Tarık Çelenk, “Onların da sahaya inip çalışmalara destek verebilmeleri için devletin bunları teşvik etmesi lazım. Çünkü onlar teşvik bekliyor. Aksi halde asker aileleri ya da güvenlik güçleri aileleri gibi grupları buraya getirmek zor. Gelenler ise özel kişiler oluyor. Örneğin burada bir akademisyen var; babası yüzbaşı iken şehit olmuş, ama kendisi muhalif ve görevden alınmış” diye aktardı.
‘Şeffaf olunmalı’
2013’te devletin sivil alana ciddi bir alan açtığını ancak siyasal alanın sürece dahil edilmediğini hatırlatan Çelenk sözlerini şöyle sürdürdü: “Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi sürece katılmadı, dahil edilmedi. İkna edilmelerine gerek de duyulmadı. O dönemde bir yol haritası, yani İngilizce ‘Endgame’ denilen, her işin bir sonu vardır. Hayat da öyle başlar. Bu işin nereye varacağı konusunda belirsizlik vardı. Özellikle 2013’te bu belirsizlik fazlaydı ve herkesin farklı bir ‘Endgame’i vardı. Şimdi süreç çok gizli ve özel yürütülüyor. Bilinmeyenler, bilinenlerden daha çok. Bizler bilinmeyenlerin içinde güzel şeyler var diye umut ediyoruz. Hemen herkes bu varsayımda. Bir noktadan sonra şeffaf olmak zorunda ki sivil toplum ne yapacağını bilsin.”
‘Barış ihtiyacımızı gördük’
TİHV üyesi Dr. Elif Turan, aileleri dinlerken son 10 yılda yaşananların bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçtiğini belirterek, “Duyduklarımız ve işittiklerimiz barışa olan özlemimizi ve barış ihtiyacımızın ne kadar elzem olduğunu gösterdi. O yaraları sarmak için adalet sağlanmalı. Adaleti sağlamak için önce neler olduğunu, neler bittiğini ortaya koyup gerçeklerle yüzleşmek gerekiyor. Dünya örneklerine baktığımızda sivil toplum örgütlerine ve devlet dışı organizasyonlara büyük ihtiyaç var” dedi.
‘Sivil toplum kentlerin hafızası’
Sivil toplum örgütlerinin kentlerin hafızası olduğunu dile getiren Elif Turan, “Sivil toplum örgütleri yaşananları belgeleyen ve tanıklık eden kurumlar olduğu için, bu onarımın sağlanması ve hakikatlerin ortaya çıkarılması açısından önemi çok büyük. İki tarafa barışın toplumlar için ne kadar elzem bir hak olduğunu anlatmalıyız. Sivil toplum olarak hem siyasetle köprü kurarak hem de toplumu anlatarak bunu yapabiliriz” ifadelerini kullandı.
Haber: Berivan Altan / MA