Yarın, yani 8 Haziran 2025 günü, şehit gazeteci arkadaşlarımızdan birini -Hafız Akdemir’i- anacağız! Devlet aklının bilerek, seçerek katlettiği arkadaşlarımızdan biri olan Hafız’ın yaşam öyküsünü anlatayım öncelikle:
Hafız Akdemir, Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 1965 yılında doğdu. Annesi evde altı çocuğunu büyütmek için çalıştı, babası ise mahalle bakkallığı yaparak evin geçimini sağladı. 24 yaşındayken babasını kaybeden Hafız, lisede okurken, 1984 yılında Kürdistan Ulusal Kurtuluş (KUK) adlı örgütün sempatizanı olarak tutuklandı ve hüküm giydi. Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde direnişlere katıldı ve daha sonra gönderildiği Eskişehir ve Aydın cezaevlerinde Heyamola ve Kardelen isimli dergiler çıkardı.
1984’den 1991’e kadar süren yedi yıllık zindan yaşantısından sonra Yeni Ülke gazetesinde muhabirliğe başladı. Eskişehir E Tipi Cezaevi’nde 52 gün açlık grevinde kaldığı için tahliye olunca üç ay tedavi gördü. Yeni Ülke gazetesinde bir yıl kadar çalıştıktan sonra Özgür Gündem gazetesinin Diyarbakır bürosunda muhabirliğe devam etti.
Tek alanda uzmanlaşmak yerine her habere giderdi. Halkın Emek Partisi (HEP) binalarındaki açlık grevlerinin, Tekel’deki işçi direnişlerinin, işkence görenlerin veya köyü yakılanların haberlerini yaptı. Bir defasında yazdığı izlenim için “Rojin Pale” ismini kullanmıştı.
Hizbullah ve kontrgerilla hakkındaki haberlerinden ötürü Hafız göze batmıştı. Hatta bir sabah gazetenin kapısında “Kaleminiz kırılacak, sıra sizde. Hizbullah” yazılı bir not bulundu. Dahası bir gün, gazeteden eve dönerken, yolda kimlik kontrolüne denk gelmiş. Gazeteci olduğunu söyleyince “Yazdıklarına dikkat et” diye uyarmışlardı.
Akdemir’in yeğeni Veysi Polat anlatıyor: “8 Haziran’da 08:30’da evden çıktık, 150 metre sonra yolda Palu Fırını’nın önündeyken Hafız’a dönüp baktığım anda silah patladı. 20’li yaşlarında bir erkek, profesyonelce ensesine tek el ateş etti. Hafız katilini görmedi. Dayım yüz üstü düşerken ben bağırınca, tetikçi ayağıma ateş etti ve kaçmaya başladı. Ben de kovaladım. Katili elimden kaçırdığımı anlayınca hemen taksiyle dayımın yanına döndüm. Ağır yaralı Hafız dayımı, taksiyle hastaneye götürdüm.”
Diyarbakır Devlet Hastanesi’nde doktorlar Hafız’ı yoğun bakıma aldılar. Yeğeni de polise ifade verdi. Doktorlar durumu ağır olduğu için Hafız’ı Diyarbakır Tıp Fakültesi’ne sevk etti. Ancak Fakülteye vardıktan kısa süre sonra Hafız vefat etti. Bunun ardından, polisler akrabalarına zorla kağıt imzalattılar ve Hafız’ı Mardinkapı Mezarlığı’na gömdüler.
Hafız’ın apar topar gömülmesine arkadaşları ve akrabalarının yüksek sesli ve eylemli itirazı ardından, naaş mezardan çıkarılıp, Lice’deki babasının mezarının yanına götürülmek üzere ambulansa konuldu. Gazeteciler de iki araçla ambulansı takip etti. Diyarbakır-Lice ayrımında askerler tarafından durduruldular ve gazetecileri geri gönderdiler.
Lice’ye bağlı Sisê (Yolçatı) Köyü’ndeki mezarlıkta askerler pusuda, mermileri namludaydı. Hafız’ı camiye götürmelerine bile izin vermediler. Cenazede “Şehit namirin” sesleri yükselince ortalık karıştı. Cenazeye katılanlara saldırdılar ama Hafız o kargaşada gömüldü. Daha sonra da, bir keresinde mermerleri kırıp, mezara mermi sıktıkları için mezar 1995 yılında yeniden yapıldı.
Hizbullah davaları başladığında, Hafız Akdemir’e yönelik saldırıda gözcü olarak yer alan Fuat Balca, Hafız’ın katilinin Cihan Yıldız olduğunu söyledi. Cihan Yıldız, Viyana’da yakalandı ve Türkiye’ye iade edildi. 11 suikastin faili olarak Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı ve Sincar cinayeti de dahil 6 öldürme ve 2 silahlı yaralamadan sorumlu tutularak 30 Mayıs 2013’te müebbet hapis cezası aldı. Uzun tutukluluk gerekçesiyle yapılan itiraz üzerine, pek çok Hizbullah hükümlüsü gibi, Cihan Yıldız da tahliye edildi.
Devlet aklı, özverili ve disiplinli çalışmanın timsali olan gazeteci arkadaşımız Hafız Akdemir’in katledilmesinde kullandığı tetikçinin öldürdüğü 11 kişinin hesabını vermeden tahliyesini sağladı ama bizler tetikçiyi de de onu kullananları da unutmadık ve unutmayacağız!..