• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
5 Ağustos 2025 Salı
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Manşet

Hafıza teslim olmaz

5 Ağustos 2025 Salı - 00:00
Kategori: Manşet, Ortadoğu
Hafıza teslim olmaz

Dürziler sadece inanç yönüyle değil, tarihsel direnişleri, toplumsal adaptasyon becerileri ve kültürel özgünlükleriyle de incelenmeye değer bir topluluktur. Onlar için hakikat, hiçbir zaman yalnızca görünenden ibaret değildir; tam tersine, ‘görünen, görünmeyenin gölgesidir.’

Elif Duman

Bir Dürzi atasözü der ki: “İnsan yalnızca yaşadığı toprakla değil, taşıdığı hafızayla halk olur.”

Ortadoğu’nun tarihsel olarak en kapalı ama bir o kadar da etkili topluluklarından biri olan Dürziler, yüzyıllardır inançlarını, kültürlerini ve kimliklerini derin bir içsel disiplinle koruyarak varlıklarını sürdürmektedir. Bugün başta Lübnan, Suriye ve İsrail olmak üzere, farklı siyasi ve toplumsal yapılarda yaşayan Dürziler hem mistik hem de politik açıdan dikkat çekici bir topluluk profiline sahip. Onları anlamak, yalnızca bir mezhebi ya da etnik bir inanç topluluğunu tanımak değil, aynı zamanda Ortadoğu’nun derin fay hatlarında gelişmiş hayatta kalma zekâsını da çözümlemek anlamına gelir.

Peki kimdir Dürziler? Devlet kurma amaçları var mıdır, yoksa yalnızca bir varlık mücadelesi mi vermektedirler? Aslında bu soruların cevabı, Dürziliğin hem bir inanç hem de bir topluluk olma özelliğinin sosyolojik yapısından anlaşılmaktadır. Dürziler, bir devlet kurma iddiası veya dini ideolojilerini yayma hedefi gütmezler. Tarih boyunca istedikleri tek şey, kendi inançları ve kültürleriyle yaşayabilecekleri bir mesken olmuştur. Yüzyıllardır istedikleri şey bu kadar yalınken sıklıkla tehdit olarak görülmeleri ise Dürzilerin varoluşunu bir mücadeleye dönüştürmüştür. Bu yönüyle Dürzilik, devlete sahip olmaktan çok devletsiz yaşam içinde kendine alan açma stratejisini benimsemiş, hayatta kalmanın kolektif akla ve inançlarına dayalı yollarını geliştirmiştir.

Dürzilik, 11. yüzyılın başlarında Mısır’da hüküm süren Fatımi Halifesi Hâkim Biemrillah’a duyulan mistik bağlılıkla doğmuştur. Hakim’in ilahi özellikler taşıdığına inanan bir grup mürit, bu görüşü sistemleştiren Hamza bin Ali El Zehebî’nin rehberliğinde yeni bir inanç doktrini oluşturmuştur. 1021’de Hakim’in gizemli biçimde ortadan kaybolması, Dürziler açısından onun ‘gayba’ya çekilmesi olarak kabul edilmiş; 1043 yılında Hamza’nın da ortadan kaybolmasıyla birlikte bu yeni inanç sistemi kendini tamamlanmış sayarak dışa kapalı hale gelmiştir. Bu kapanış, yalnızca inanç bakımından değil, toplumsal ilişkiler açısından da derin bir içe dönüklüğü beraberinde getirmiştir.

Dürzi inancı, köken itibarıyla İslami bir damardan beslenmiş olsa da zamanla onu aşan bir ezoterik (saklı ve sembolik bilgiye dayalı) sisteme dönüşmüştür. Bu sistemde Tanrı’nın birliği (Tevhid) esastır; her şey O’ndan doğmuş ve O’na dönecektir. Ancak Tanrı, akıl yoluyla kavranabilir; dolayısıyla Dürzilikte akıl, neredeyse ilahi nitelik taşır. Ruhun ölümsüz olduğuna ve reenkarnasyon (tenasüh) yoluyla beden değiştirdiğine inanılır. Bu bağlamda cennet ve cehennem, öte dünyada değil; bu dünyada yaşanan ruhsal deneyimlerin sonucudur. Dürziler, bu inançların halktan gizlenmesini bir sorumluluk olarak görür ve dini metinlerini sadece bu öğretiye kabul edilmiş, sırlarına vakıf olmuş kişilerle paylaşır. Bu kişiler “uqqal” (bilgeler), sırra ermemiş halk ise “cuhhal” olarak tanımlanır.

‘Dilini tut, aklını geliştir, yüreğini arıt’

Kültürel anlamda Dürziler, sade ama sıkı bir toplumsal yapı inşa etmişlerdir. Aile, dayanışma ve sadakat en yüce değerler arasındadır. Dürziler arasında yaygın olan özdeyişler, bu içsel disiplinin dildeki yansıması gibidir. “Dilini tut, aklını geliştir, yüreğini arıt” sözü hem bireyin içsel terbiyesine hem de topluluğun kapalı yapısına işaret eder. Yine “Bilen konuşmaz, konuşan bilmez” özdeyişi, bilginin ulu orta değil, hak edene verilmesi gerektiğini vurgular. Mitolojik anlatılarında da bu kapalı ve metafizik yaklaşım dikkat çeker. Bir rivayete göre, Hâkim Biemrillah ışığın bedenini terk ederek göğe yükselmiş ve bir gün “ışığın çağrısını” taşıyan bir varis göndereceğini ilan etmiştir. Bu bekleyiş, tıpkı Şiilikteki Mehdi inancında olduğu gibi, zamanla topluluğun sabır ve direniş kültürüne dönüşmüştür.

Dürzi toplumunda kadın; yalnızca aile içinde değil, inanç sisteminde de yer edinir. Kadınlar da uqqal olabilir; bu, İslam coğrafyasında oldukça nadir görülen bir durumdur. İnanç aktarımında, toplumsal hafızanın korunmasında ve kriz anlarında öne çıkmaları anlamlı karşılanır. Bu bağlamda Suriye geçiş hükümeti güçlerinin 13 Temmuz’da Süveyda’ya yönelik saldırılarına karşı savaşarak hayatını kaybeden Fewziye Fexredin El Şerani, yalnızca bir direnişçi değil, inancın kadına yüklediği rolün canlı örneğiydi. Köyünü savunmak için silah kaldıran Fewziye’nin adı, bugün Dürzi topluluğunda yalnızca bir kadının değil, topluluğun iradesinin adı haline geldi.

Dürzilerin siyasi tarihine bakıldığında inançlarının yanı sıra direnişle örülü bir mücadele tarihi görülür. 1860 yılında Lübnan Dağı’nda Dürziler ile Maruni Hristiyanlar arasında çıkan kanlı çatışmalar, bu topluluğun Osmanlı ve Batı ile olan ilişkilerini yeniden şekillendirmiştir. Bu çatışmalar, yalnızca etnik veya mezhebi ayrışmalardan değil, bölgesel güç dengelerini Batılı devletlerin çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etme çabasından beslenmiştir. 1860 Lübnan Dağı’ndan 1982 Hama’ya, 2025 Süveyda’ya uzanan hat; Ortadoğu’da merkeziyetçi ve tekçi devlet aklının, egemenlik kurma adına çeşitliliği yok sayma, bastırma ve gerektiğinde yakıp yıkmaktan çekinmediği tarihsel bir sürekliliğe işaret ediyor. Bu hat, Suriye’de yalnızca tahakküm pratiğini değil, katliamlar, imha ve inkârla sürdürülen tekçilik hastalığını da gözler önüne seriyor.

Dürziler, 20. yüzyıl boyunca hem Fransız Mandası döneminde hem de Lübnan İç Savaşı sırasında etkin roller üstlenmiş; özellikle Velid Canbolat öncülüğünde önemli bir siyasi ve askeri etki kazanmışlardır. 1949 doğumlu Velid Canbolat, suikasta uğrayan solcu Dürzi lider Kemal Canbolat’ın oğludur ve babasının ardından Dürzi topluluğunun fiili lideri haline gelmiştir. Lübnan İç Savaşı sırasında İlerici Sosyalist Parti (PSP) ve ona bağlı milislerin komutanı olarak Dürzileri yalnızca savunma gücü olarak değil, Lübnan siyasetine yön veren belirleyici bir güç haline getirmiştir. Canbolat, zamanla hem Suriye rejimiyle hem Batılı güçlerle inişli çıkışlı ilişkiler kurmuş, pragmatik ve çok yönlü siyasetiyle Lübnan’daki mezhebi dengeleri şekillendiren kilit bir aktör olmuştur. Onun liderliğinde Dürziler, yalnızca bir mezhep topluluğu değil, aynı zamanda seküler, örgütlü ve stratejik hamleler yapabilen politik bir özne olarak ortaya çıkmıştır.

İsrail’de ise Araplar arasında zorunlu askerlik uygulamasına tabi tutulan tek topluluk olarak Dürziler, devletle pragmatik ilişkiler geliştirmiştir. Ancak bu durum Dürzi topluluğu içinde ciddi bir tartışmayı da beraberinde getirmiştir. İsrail devletine sadakat gösteren Dürziler ile Arap kimliğini korumak isteyen Dürziler arasında zamanla görünmez bir fay hattı oluşmuştur. Bu iç gerilim, Dürzi kimliğinin yalnızca dış baskılarla değil, içsel tercihlerle de sınandığını göstermektedir.

13 Temmuz 2025: DAIŞ Süveyda’ya saldırdı!

13 Temmuz 2025’te bu kadim topluluk, varoluşsal tehditle bir kez daha yüzleşti. Süveyda’daki Dürzilere yönelik saldırılar, kendisine Suriye geçiş hükümeti maskesini takmış, sahada doğrudan El Kaide ve DAIŞ’ten doğma Heyet Tahrir El Şam (HTŞ) tarafından gerçekleştirildi. Bugün HTŞ, DAIŞ’in taktik değiştirmiş, kılık değiştirmiş bir versiyonudur. Süveyda’da başlatılan bu sistematik imha saldırılarında yüzlerce sivil katledildi. Ancak saldırılar yalnızca fiziksel yıkımla sınırlı kalmadı; Dürzi erkeklerin uzun sakal ve bıyıkları zorla kesildi. Oysa bu biçimsel simgeler, Dürzilerde ‘uqqal’ yani ruhani olgunluk ve inanca adanmışlık halinin dışavurumudur. Sakal ve bıyığın zorla kesilmesi, Dürzi inancına karşı doğrudan aşağılama ve kültürel kimliği hedef alan bir silahsızlandırma hamlesi olarak okunmalıdır. Bu saldırılar, yalnızca bir topluluğu hedef almakla kalmıyor; aynı zamanda halkların kadim hafızasını, inanç ritüellerini ve onurunu yok etmeye dönük barbarca bir girişimi temsil ediyor.

Burada önemli bir tarihsel ayrıntıya parantez açmak gerekiyor. ABD’nin Türkiye ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Süveyda’daki sivil katliamlar, köy kuşatmaları ve kadınların kaçırılması gibi ağır ihlallere karşı sessiz kalmayı tercih etti. Bu sessizlik, sadece bir diplomatik duruş eksikliği değil; aynı zamanda geçmişle bugünün kesişiminde ortaya çıkan ideolojik bir saikle de okunabilir.

Barrack’ın ailesi, Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki Hristiyan yoğunluklu Zahle kentinden, Maruni kökenli bir geçmişe sahip. Özellikle 1860 Lübnan Dağları olaylarında, Maruniler ile Dürzi toplulukları arasında yaşanan kanlı çatışmalar, yüzlerce Dürzi köyünün yakılıp yıkılmasına ve sivillerin katledilmesine yol açmıştı. Bu dönemde Fransa’nın Marunilere verdiği açık destek, çatışmaların seyrini ciddi biçimde etkileyerek güç dengelerinin dış müdahalelerle nasıl değiştirilebildiğini de ortaya koymuştu.

Bu sessizlik, Barrack’ın ailesinin etnik-dini geçmişi ve bölgenin çatışmalı tarihi göz önüne alındığında, tesadüfi değil; tarihsel kimliklerin diplomatik tutuma sızdığı bir taraflılık göstergesidir. Ayrıca Barrack’ın bu tutumu, yalnızca sıradan bir görmezden gelme durumu değil; aynı zamanda diplomasinin en kirli yüzlerinden birini ifşa eden bir tavırdır: Tarafsızlık maskesiyle örtülen, sessizliği politik işlev haline getiren, tarihsel kini diplomatik suskunluğa dönüştüren bir yüz. Kaç yüzü olduğu ise hala meçhul!

‘Ortak aklı büyütmeliyiz’

Savaşın şiddetlendiği sırada PYD Başkanlık Konseyi Üyesi ve Demokratik Özerk Yönetim’in Müzakere Heyeti Eş Başkanı Foza Yusuf, Süveyda’daki saldırılara ilişkin yaptığı açıklamada, “Suriye’yi demokratik temelde yeniden inşa etmek istiyorsak, halklar arası fitneyi değil, ortak aklı büyütmeliyiz” diyerek bölgede mezhep çatışmalarının derinleştirilmek istendiğine işaret etti. “Kurşun yaraları iyileşir ama onur yaraları asla” diyen Foza Yusuf, yaşananların sadece güvenlik sorunu olarak ele alınamayacağını, Suriye’nin tüm toplumsal dokusuna karşı yapılmış bir saldırı olarak tanımladı. Önemle gerçek İslam’ın bu tür insanlık dışı uygulamaları meşru görmediğine dikkat çekerek Süveyda’daki vahşetin 1982 Hama katliamıyla aynı zihniyetin ürünü olduğunu vurguladı.

Foza Yusuf ayrıca geçiş hükümetinin Dürzilere yönelik saldırılarında yalnızca bir topluluğu hedef almakla kalmadığını, aynı zamanda Suriye’de halklarının komünal yaşam hakkının hedef alındığına dikkat çekti.

Sessizlik, bu yıkıma ortak olmaktır. Teslim alınmak istenen yalnızca bir topluluk değil; çoğulcu, eşitlikçi, ademi merkeziyetçi Suriye’nin inşa olasılığıdır.

Dürziler sadece inanç yönüyle değil, tarihsel direnişleri, toplumsal adaptasyon becerileri ve kültürel özgünlükleriyle de incelenmeye değer bir topluluktur. Onlar için hakikat, hiçbir zaman yalnızca görünenden ibaret değildir; tam tersine, “görünen, görünmeyenin gölgesidir.” Bu anlayış, yüzyıllardır hem varlıklarını korumalarını hem de dış dünyayla kurdukları ilişkileri şekillendiren temel ilke olmuştur. İçinde bulundukları kaotik coğrafyada, inançlarını yalnızca bir ibadet değil, aynı zamanda varoluş biçimi ve direniş alanı olarak örgütleyen Dürziler; tarihsel ve düşünsel anlamda Ortadoğu’nun en özgün, en inatçı topluluklarından biri olmayı sürdürmektedir. Dürzi direnişi, hafızanın inanca, inancın ise kolektif varoluşa dönüştüğü yerden yükseliyor.

Dürziler, tarihin her döneminde bastırılmak istenen ama teslim olmayan bir topluluk olarak Süveyda’da bir kez daha varlığını gösterdi. Yaşadıkları her acı, yalnızca kim olduklarını değil, kim olmalarına izin verilmediğini de belleğe kazıdı. Arundhati Roy’un şu sözleri bu gerçeği özetliyor: “Hafıza, yalnızca kim olduğumuzu değil; kim olmamıza izin verilmediğini de hatırlatır.” Hafıza, halkların direniş kaynağı olduğu kadar geleceğini inşa etme iradesinin de yürütücüsüdür.

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

İsrail basını: Netanyahu, Gazze’ye saldırıları genişletme kararı aldı

Sonraki Haber

Kanunla ihtilafı bulunan çocuk

Sonraki Haber
Kanunla ihtilafı bulunan çocuk

Kanunla ihtilafı bulunan çocuk

SON HABERLER

Riha’nın ilçelerinde halk toplantıları

Riha’nın ilçelerinde halk toplantıları

Yazar: Yeni Yaşam
5 Ağustos 2025

‘Musa Anter, Kürt sanatında öncü bir isimdir’

‘Musa Anter, Kürt sanatında öncü bir isimdir’

Yazar: Yeni Yaşam
5 Ağustos 2025

Varlığını ‘terörle mücadele’ retoriğine borçlu bir rejim!

Sendikalara dair söylem ve gerçek!

Yazar: Yeni Yaşam
5 Ağustos 2025

Mazlum Abdi: Ademimerkeziyetçi Suriye olmalı

Mazlum Abdi: Ademimerkeziyetçi Suriye olmalı

Yazar: Yeni Yaşam
5 Ağustos 2025

‘Ama emperyalizm’ diyorsak…

Kadın düşmanlığının bayağılığı!

Yazar: Yeni Yaşam
5 Ağustos 2025

Siyaset, ilke, tutarlılık, ahlak, vicdan

Karanlığı savunanların aydın olma vehmi

Yazar: Yeni Yaşam
5 Ağustos 2025

Kadınların öncülüğü belirleyicidir

Kadınların öncülüğü belirleyicidir

Yazar: Yeni Yaşam
5 Ağustos 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır