Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4 Temmuz 2019 günü genel merkezde milletvekilleriyle beraber kahvaltı etkinliği düzenledi. Bu buluşmada, “Biz Kürtler için her şeyi yaptık. Kürt meselesi var demek bana, bize hakarettir. Türkiye meselesi vardır, Türkiye’yi bir bütün olarak ele almak gerekir. Ben Kürtleri ayırmadım” dedi.
Kürt sorunu ve Kürtler konusunda sürekli gel/gitler yaşayan Erdoğan, uzun süredir Kürtlere karşı saldırgan bir pozisyon takınıyor. Kürt ve Kürdistan’ın varlığı bir musluk gibi sürekli açılıp kapanıyor. Bir varlar bir yoklar! Özellikle 31 Mart ve devamında gelen 23 Haziran İstanbul seçimlerinde Kürt oylarının kader tayin edici hamlesi, başta Erdoğan olmak üzere AKP cephesinde sert tepkilere neden oluyor. AKP’ye bağlı gazete, kalemşör ve tink tank kuruluşlarından peş peşe “Kürt” analiz yazıları çıkıyor. Bu yazılar, ne tesadüf ki hepsi aynı perspektife sahip. Perspektifin özü de Erdoğan’ın yukarıda belirtilen sözleridir.
Kürtlere dair tüm okumaların neredeyse hepsi ezber ve uzaktan ahkâm niteliğini geçememesi bir başarı gibi duruyor. Bunca badireden sonra bu şekildeki ciddiyetsiz yaklaşımı anlamlandırmak hem zor hem çok kolay. Bu “başarı” içinde verilen akıl ise durumu iyice trajik kılıyor. AKP kaynakları, Kürt seçmenin ellerinden aldığı Ankara, İstanbul gibi belediyelere dair küçümseyici yorumlar, bu meselenin ciddiyetine dair tavırlarını da ortaya koyuyor. Ne kadar ciddi oldukları da zaten 23 Haziran öncesi “mektup” konusundaki tutumları ile ortaya çıktı. Kürtlerin hamle yapacağına inanmıyorlar. Ya CHP ya da dış güçlere bağlama var. Bununla beraber Kürt seçmeni özne-nesne ikilemi içinde olabildiğince nesnelleştiriliyor. Kendi öznelliğinden tayin edici bir nesnellik durumu var. Erdoğan’ın sözlerine tekrar göz atıldığında bunun ciddi bir semptom noktasına evirildiği görülecektir.
AKP tarafı, açık açık Kürt seçmenin kendilerine ihanet ettiğini düşünüyor.
“Neyiniz eksik? Ne istediniz de olmadı? Tüm haklarınızı verdik!” çerçevesi ile bunu rasyonalize ediyorlar. Ülkede insan hakları alanında en fazla kazanımların Kürtlere ait olduğunu, bunu da AKP’nin yaptığını ısrarla savunuyorlar. Kentleri yerle bir edilen, kayyım rejimi ile çok çetin bir asimilasyon ve Türkleştirme projesi altına yeniden sokulan ve son yüz yılın en büyük yıkım-kırım siyaseti altına alınan Kürtlerin, tam tersine asimilasyondan kurtarıldığını da ekliyorlar. Kürt illeri demek ‘kaba ve yaralayıcı’ kabul edilse de, Kürdistan kelimesi ve Kürtçe yasak olsa da, Kürt oldukları için insanlar linç edilse de; bunlar küçük şeyler! Bunları saymıyoruz elbet…
AKP, şu an Kürtlere karşı yeni adımların atılması gerektiğini düşünüyor. Bu stratejide öne çıkan yaklaşımlar ise yine ezberleri aşamıyor. Buna göre:
**Öcalan’ın herhangi bir işlevi olmadığına, politik dönüştürme gücü olmadığına inanıyorlar! (İnanmak istedikleri bu) Bunun bir yansıması da kendisi ile yapılan görüşmeleri İstanbul seçimleri için kullanmak istemelerinde görülebilir. Bu ciddiyetsiz, her şeye zarar veren “Sayın Öcalan’ı hor kullanma cüreti” pek çok sorunun kaynağıdır. Çözümden anlaşılan şeyin bu olması, çözümsüzlüğün de resmiyetidir. AKP’nin en başından beri yan çizdiği konu başlığı budur. Kendisini itibarsızlaştırma, karşısına ısrarla başka aktörler çıkarma tavrı, bir özel savaş kliği olarak yoğunca devam ediyor.
**AKP’nin mevcut duruma dair okuması, çözüm geliştirme üzerine değil. Kendince çizdiği düşünsel ikna alanında, Kürdü yeniden dönüştürmek üzerinedir. Yapılması gereken tek şey yeni bir stratejidir. Nedir bu yeni strateji? AKP’nin sorunlarını çözdüğü Kürdü ve onun ardından gelen yeni jenerasyonu neo-Osmanlı ruha başta olmak üzere, neoliberal dünya kodlarına entegredir. Bu entegrasyon sürecinde “İmralı, kesinlikle uzak tutulmalıdır” görüşü hakim. Bu görüşü savunanlar ilginç bir şekilde Kürtlerle AKP arasındaki bağın son derece güçlü olduğunu iddia ediyor.
**AKP, 2015 sonrası elini çektiği Kürt siyasetçi temsiliyet profiline yeniden sarılma sürecine girebilir. En azından genel öneri o yönde. AKP, kaybettiği seçmeni yine ‘yerli-milli’ olduğuna inandığı, devlete yaslanmış, Kürtlüğünü kendilerine angaje etmiş profillerden medet umacak. Fakat bu sefer dinamikleri farklı bir bağlamda kurmak gerektiğine inanıyor. Tecrübeli siyasetçiden öte, karşılık bulan, vitrin değeri olan, popüler kültür değeri olan ve en önemlisi de rol model olacak birileridir. Bu rol modeller kent ve kır dengesini gözetecek şekilde seçilmeli deniyor. Liberal kesimler ayrıca önem arz ediyor yeni süreçte. Çünkü AKP’nin söylemlerine en çabuk kanacak kesimin bu olduğuna dair inanç mevcut.
**AKP çevresine göre Kürtlerin artık hak talepleri sorunu olmadığı için geriye başka şeyler kalıyor. Bunlar da yeni süreçte siyasi kariyer başta olmak üzere popüler olmak gibi şeylerdir. Bunlar kısmen verilebilir veya rol model olacak, olmak isteyenlere bu konuda kapılar açılabilir.
Görüldüğü üzere AKP, teşhis koymadan tedavi peşinde. Ya da tersten söylersek, yanlış tedaviye ilaç sunmaya devam ediyor. Yanlış tedavi ile doğru ilaç olmayacağını da gayet net bildikleri halde, yanılmak istememe realitesi var. Yanlışta ısrarın en büyük sebeplerinden biri budur.
Başa dönersek, haklısınız demek geliyor içimden. Kürtler için bırakın her şeyi yapmayı, Kürtlerin aklına bile gelmeyen, gelemeyecek şeyleri de yaptınız…