DEM Parti Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu, ‘Kuzey ve Doğu Suriye ile Rojava’da kadınlar öncülüğünde inşa edilen devrim bu ülke için tehdit değildir’ dedi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kadın Meclisi Sözcüsü Halide Türkoğlu gündemdeki gelişmeleri partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında değerlendirdi.
‘Komisyonun kadınları görmezden gelmesine izin vermeyeceğiz’
Bugün Abdullah Öcalan tarafından yapılan Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın kadınların barış çağrısı olduğunu söyleyen Halide Türkoğlu, “Kadınlar olarak çağrının yapıldığı ilk günden itibaren bu umudu büyütmek için, gerçek ve onurlu bir barışın inşa edilmesi için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Çünkü bizler şunu çok iyi biliyoruz ki Kürt sorununda demokratik çözümün yolu aynı zamanda hakikatlerle yüzleşmekten geçer. Bu acıların tekrar yaşanmaması için Sayın Öcalan tarihi bir fırsat sunmuş ve önemli bir eşiğin kapısını aralamıştır. Bu çağrı sadece taraflar arasındaki savaşın bitmesi değil, yürütülen savaşın sonuçlarının ve yaşanan acıların bir daha tekrar edilmemesi için neler yapılması gerektiğinin de çağrısıdır. Nitekim bugün Meclis çatısı altında kurulan komisyon bu gerçekliklerin tamamını görerek hareket etmelidir.
Barış Annelerinin, Cumartesi Annelerinin, kayıp yakınlarının bu komisyonda dinlenmesi elbette ki önemlidir, ancak sadece dinlemeyle olmayacağı da aşikârdır. Bunun için gerekli adımların atılması için çalışmalar geciktirilmeden başlamalıdır. Kadınların nasıl bir barış istediğini görmezden gelerek bir çalışma yürütülmesine izin vermeyeceğiz. Bu süreç erkeklerin kendi aralarında barışması değildir. Bu yalnızca Türkiye’deki Kürtlerle değil, tüm Kürtlerle barışın çağrısıdır; kadınlarla barışın çağrısıdır. Kuzey ve Doğu Suriye’de kadınlar öncülüğünde inşa edilen yeni yaşamla barışmanın çağrısıdır. Kürt halkının haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırıların durdurulması ve saygı gösterilmesi çağrısıdır. Anadillerle barışmanın çağrısıdır. Savaş siyasetinin tezahürü olan kayyım siyasetine son vermenin, barışın siyaseti olan yerel demokrasiyi güçlendirmenin çağrısıdır” sözlerini kullandı.
‘Rojava’da inşa edilen devrim Türkiye için bir tehdit değildir’
Bugün Ortadoğu’daki erkek egemen savaşın halkları karanlığa sürüklediğini söyleyen Halide Türkoğlu, “Taliban rejimi tarafından Afganistanlı kadınların haklarına ve kazanımlarına yönelik saldırılar devam etmektedir. Kadın kuaförlerinin yasaklanması, siyah burkanın dayatılması ve kadınların yattıkları odada pencere bulunmamasına kadar varan uygulamalarla Afganistan’da kadınların nasıl nefessiz bırakıldığını görüyoruz. Yine İran’da faşist Molla rejiminin Pexşan Azizi, Werişa Muradi, Şerife Muhammedi’ye verdiği idam cezaları bunun göstergesidir. İsrail’in Gazze’de kadınlara ve çocuklara, insanlığa karşı işlediği suçlar küresel emperyal güçlerin yürüttüğü savaştan bağımsız değildir.
Ve bugün Suriye yönetimine bağlı çetelerin Suveyda’da ve Lazkiye’de Alevi ve Dürzi kadınlara yönelik katliama varan saldırıları sürerken, kadınlar öncülüğünde gerçekleşen Rojava Devrimi’ne ve inşa edilen özgür, eşit yaşama yönelik saldırıları asla kabul etmeyeceğiz. Afganistanlı, Filistinli, İranlı, Suveydalı, Lazkiyeli tüm kadınlarla dayanışmayı büyüterek Rojava Devrimi’ni savunmaya devam edeceğiz.
Bir kez daha söylüyoruz: Kuzey ve Doğu Suriye bu ülke için tehdit değildir. Rojava’da kadınlar öncülüğünde inşa edilen devrim bu ülke için tehdit değildir. Bu ülke için asıl tehdit, Suriye’de Alevi ve Dürzi kadınları katleden çetelerdir. Yapılması gereken Kuzey ve Doğu Suriye’de inşa edilen yeni yaşama saygı duymaktır. Suriye halklarının iradesine saygı duymaktır” ifadelerini kullandı.
Halide Türkoğlu şöyle devam etti:
“Kadınlara karşı nerede bir suç işlenirse işlensin, iktidar tarafını kadınlardan yana değil, bu suçu işleyenlerden yana seçiyor. Bu ülkenin adaleti de, yargısı da, Diyaneti de el birliğiyle bunu nasıl destekleyeceğinin derdine düşüyor.
Bakın, sadece Ağustos ayında 23 kadın öldürüldü. 44 kadının ise ölümü ‘şüpheli ölüm’ olarak kayıtlara geçti. Bu ölümlerin temelinde erkek egemenliğini destekleyen politikalar vardır; bireysel silah kullanımının yaygınlaştırılması vardır. 18 yaş altı erkek çocukların çeteleşmesi, bu ülkede yürütülen kadın düşmanı politikalardan bağımsız değildir.
Boğaziçi Üniversitesi kampüsünde ateşli silahla öldürülen 15 yaşındaki Hilal Özdemir cinayeti bunun göstergesidir. Yine Mersin’in Akbelen Mahallesi’nde bir otomobil içerisinde cansız bedeni bulunan, ateşli silahla katledildiği belirlenen 16 yaşındaki Hiranur Nilgün Aygar cinayeti bunun göstergesidir.
2024’te yapılan bir araştırmaya göre bu ülkede ruhsatlı silah sayısı 4 milyon, ruhsatsız silah sayısı ise 36 milyon. Bu rakamlar şaka değil, gerçek. 36 milyon ruhsatsız silahın bulunması, en az 36 milyon kadın ve kız çocuğunun yaşamının tehlike altında olması demektir. 2024 yılında katledilen kadınların yüzde 44’ü ateşli silahla katledilmiş.
Bireysel silah kullanımını önleyecek politikaların eksikliği, kadınların yaşamını çalmaya devam ediyor.
‘Çeteleşmenin önüne geçmek için bu iktidar ne yaptı?’
Yine 18 yaş altı erkeklerin çeteleşmesinden bahsediyoruz. Okul önlerinde, mahalle ve parklarda alenen çeteleşmeler yaşanıyor. Erkek çocuklar bu çetelere katılmaları için teşvik ediliyor; çocuklar ve gençler suç işlemeye yönlendiriliyor. Soruyoruz: Bu çeteleşmenin önüne geçmek için bu iktidar ne yaptı? Hiçbir şey yapmadı sevgili kadınlar. Ama bu çeteleri besleyen zihniyeti güçlendirmekten ve politikaları büyütmekten başka bir şey yapmadı.
Kadına karşı suç işleyen failleri ise cezasızlık politikalarıyla ödüllendirmekten başka bir şey yapmadı. Acısı hepimizin yüreğinde ilk günkü gibi sıcaklığını koruyan Rabia Naz olayında olduğu gibi… Evet, 7 yıldır Rabia Naz için adalet dedik. 7 yıl sonra AYM’nin “dosyada ihmal kararı var” demesi, adaletin geldiği noktayı göstermektedir. Bu karar, Rabia Naz’ın faillerinin 7 yılı aşkın süredir korunduğunun da bir göstergesidir. İşte adalet düzeni budur!
‘Kadın katliamı dosyalarının rafa kaldırılmasına izin vermeyeceğiz’
Yine Erzincan’da bir rafting turuna katılan Dilan S., turu düzenleyen M.A. tarafından fiziki tacize uğruyor. Karakola gidip şikâyette bulunuyor, ancak şikâyet işleme alınmıyor. Bu nedenle darp raporu da alınamıyor. ‘Adli tatil’ gerekçesiyle taciz failinin ifadesi üç hafta sonra alınıyor ve tutuklanmasının hemen ardından ‘delilleri karartma şüphesi yoktur’ denilerek serbest bırakılıyor. İşte bu ülkede kadınlar için adalet bu şekilde işletiliyor, failler bu şekilde cesaretlendiriliyor. Bizler, bu adaletsizliklere ve kadına yönelik suç işleyen faillerin korunmasına asla izin vermeyeceğiz.
Rojin Kabaiş’in faillerinin korunmasına izin vermeyeceğiz. Kadın katliamı dosyalarının rafa kaldırılmasına izin vermeyeceğiz.
‘Diyanet inancı istismar ederek kadınlara karşı suç işliyor’
Bu ülkede kadınların yaşamlarını hedef alan her türlü saldırıya örgütlülüğümüzü büyüterek yanıt vereceğiz. Tıpkı siyasi iktidarın politikalarını Cuma hutbelerine taşıyarak kadınların haklarını, yaşamlarını, kazanımlarını gasp etmeyi meşrulaştırmak isteyen Diyanet’i teşhir ettiğimiz gibi… Bu kurum kadın düşmanlığını kendine yol edinmiştir. Diyanet, kadınlara karşı suç işliyor ve inancı istismar ederek kadınları hedef gösteriyor.
Kadınların kazanılmış hakları Cuma hutbelerinin konusu değildir. Kadınların nasıl giyinecekleri, nasıl konuşacakları, eşit miras hakkı Cuma hutbelerinin konusu değildir. Bu kurum aracılığıyla yapılmak istenen şey, kadınları evlere kapatmaktır; kadınları susturmak, yaşamın dışına itmektir.
‘Karma eğitime karşı görüşünü peyderpey hayata geçiriyor’
Adeta tüm bakanlıkların iş birliğiyle bu süreç yönetilmektedir. Adına ‘Aile Yılı’ diyerek kadınları yok sayan ve kadın kazanımlarının gaspını meşrulaştıran bu düzeni asla kabul etmeyeceğiz. Bakanlıklar iş birliğiyle iktidarın erkek egemen ve kadın düşmanı ideolojisini anbean kurumsallaştırmaya çalışıyor.
Yeni eğitim-öğretim yılı başlarken Millî Eğitim Bakanlığı eliyle yürütülen politikalar da bunun bir parçasıdır. Göreve geldiği ilk günden beri cinsiyetçi aklıyla karma eğitime karşı olduğunu söyleyen bakan, bu görüşünü peyderpey hayata geçiriyor. Millî Eğitim Bakanlığı’nın toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gidermek, eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak, kız çocuklarının okumasının önündeki engelleri kaldırmak ve bilimsel eğitim politikalarını hayata geçirmek yerine 8 tane kız ortaokulu açması bu durumun açıkça göstergesidir.
Açıkça söylüyoruz: Bu uygulama toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ve ayrımcılığı pekiştiriyor, karma eğitimi yok etmeyi hedefliyor. Kız çocuklarını eğitimden uzaklaştırmanın bir adımıdır bu uygulama.
Yine kadın eğitim emekçilerinin, kız öğrencilerin nasıl giyineceğine dair genelgelerle eril ve cinsiyetçi eğitim modelinde ısrar ediliyor. İl Millî Eğitim Müdürlükleri bünyesinde yürütülen projelerle kız çocuklarına yönelik suç işleniyor. İyi bilinsin ki bizler bu cinsiyetçi modeli kabul etmeyeceğiz.
‘Sağlık politikalarının yozlaşmasının göstergesidir’
Konya Meram Devlet Hastanesi’nde kendisine ‘doktor’ diyen bir erkeğin, kız çocuğunun kıyafetini beğenmediği gerekçesiyle muayene etmeme hadsizliği bunun göstergesidir. ‘Hekimin hasta seçme hakkı var, teşhircileri muayene etmiyorum’ diyen Hasan Hüseyin Uysal kadınlara karşı suç işlemiştir, topluma karşı suç işlemiştir. Hakkında soruşturma açılan bu kişi derhal görevden alınmalıdır.
Kadınların sağlık hizmetine erişmesindeki engeller her geçen gün artarken, bu hizmetten faydalanmak isteyen bir kadına bu şekilde keyfi bir tutumun sergilenmesi sağlık politikalarının nasıl yozlaştırıldığının göstergesidir. Bu keyfi tutumu sergileyen kişi elbette ki bu cesareti siyasi iktidarın erkek egemen politikalarından alıyor. Erkekliği besleyen bu sistemden alıyor. İyi bilinsin ki bu olayın peşini bırakmayacak ve bu kişinin hak ettiği cezayı alması için sürecin takipçisi olacağız.
‘İfşa bir suç duyurusudur, bu sese kulak verilmeli’
İş yaşamında cinsel şiddet ve taciz var. Son günlerde kültür ve sanat alanında yaşanan ifşalar bir kez daha biz kadınların sistematik olarak her alanda şiddet ve tacizin hedefi olduğumuzu göstermektedir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin devlet kurumlarında ve toplum içinde derinleşmesine ve erkek şiddetine karşı, kadınların bulunduğu her alanda örgütlenmesine ve dayanışmasına ihtiyaç var.
İfşanın kendisi bir suç duyurusudur. Bu sese kulak verilmeli, dayanışma büyütülmelidir. İfşadan ifşaya bekleyen bir kadın mücadelesi yerine, etkin politikaların hayat bulması için; değişim ve dönüşümün her iş alanında yaşanması için bir özsavunmaya, örgütlülüğe ve inşaya gitmeliyiz.
‘Devlet ve özel sektör İLO 190’u imzalamalı’
İşte bu yüzden değişim ve dönüşümün teminatı olan İLO 190’ın devlet kurumları ve özel sektör tarafından imzalanması için bu mücadeleyi hep birlikte büyütmeliyiz. Ancak böyle kalıcı çözümler bulabiliriz. İşyerinde taciz ve cinsel şiddetin önlenmesi için devletin ve sektörlerin İLO 190’ı imzalamasına ve etkin uygulamasına gidecek yolu bizler hep birlikte açabiliriz. Tüm bu saldırılar aynı zamanda mücadelemizi yükselttiğimiz alanlardır. Eğitimden sağlığa, adaletten yoksulluğa, iş yaşamında şiddet ve tacize kadar her türlü haksızlık, hukuksuzluk ve cinsiyetçiliğin filizlendiği yerden kadın özgürlük mücadelemize olan inancımızla direnişimizi büyütmeye devam edeceğiz.”
Kaynak: JINNEWS