• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
31 Temmuz 2025 Perşembe
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Forum

Hangi temel üzerine, demokratik topluma doğru

31 Temmuz 2025 Perşembe - 00:00
Kategori: Forum, Manşet
Hangi temel üzerine, demokratik topluma doğru

Önder Öcalan, temellenebilecek ve yaşam için önemli bir kültür haline gelebilecek kurucu ve demokratik bir kişiliğe sahiptir. Devlet sisteminin çöküşü ve duygu siyasetinin toplumun özüyle barıştırılması için bu kişilik gereklidir. Böylece tüm halklar, kültürel yeteneklerinden birlikte faydalanabilirler

 Awara Pirot*

 Evrenin en büyük olaylarından biri, bilim insanlarının “süpernova” adını verdiği patlamadır. Bu patlama, büyük yıldızların yaşamlarının sonunda gerçekleşir. Patlamanın ışığı, Güneş’ten milyarlarca kat daha parlaktır. Bu olay sonucunda ağır elementler yayılır ve yeni elementler oluşur. Patlamanın dalgası, galaksilerdeki gaz ve toz bileşenlerini sıkıştırarak yeni yıldızların oluşumuna katkı sağlar. Kalıntılarından ise nötron yıldızları ve kara delik kümeleri meydana gelir.

2014 yılından sonra özgürlük savaşçıları öylesine agitçe (yiğit) güçlü bir direniş sergilediler ki dünya hayrete düştü. Tam o sırada, yazarlar, aydınlar, düşünürler ve filozoflar bu gücün ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Bu konuda çok şey söylendi, büyük kitaplar yazıldı, dünya çapında gazete ve dergilerde makaleler yayımlandı. Bu filozoflardan biri olan Slavoj Žižek şöyle dedi: “Öcalan, çağımızın Mandela’sıdır.” Ancak bu bana göre eksik bir değerlendirmedir. Çünkü Öcalan, kendisi dışında kimseye benzemez. O, tamamen farklı bir olgudur; evrensel bir olaydır. Bir süpernova patlamasına benzer bir patlamadır.

Eğer şu varsayımı yaparsak ki “devlet”, Lugal-Zagizi ve Sargon-Akadi döneminden günümüze kadar büyüyerek toplumların nefesini kesmiştir; yani devlet, yaşam ve toplumlar üzerinde öyle bir baskı kurmuştur ki, diyalektik olarak kendi içinde çürümeye başlamış ve krizlerini yönetme gücünü yitirmiştir. Bu durumda, büyük bir yıldızın yaşamının sonu gibi, devlet de zorunlu olarak patlayacak ve son bulacaktır. Dünya, önderimizin öncülüğünde bu büyük patlama aşamasındadır. Devletin ölümü ve sonu ilan edilmiştir. Bu patlamanın ağır elementleri ise barış ve demokratik toplumdur.

Bu mektubun başlangıcıyla, barış ve demokratik toplum adına bu dönemde bir şeyler yapmak isteyen herkes gibi, ben de o süreçten bir şeyler anlamak için sürecin başlangıcında birkaç tarihsel örnek sunmak istiyorum:  Muhammed’in köy yaşamı ve çocukluk dönemi, son semavi dinin peygamberi olmadan önce, “Muhammed Resulullah” kişiliğinin inşası açısından büyük bir devrimdir. Yani Muhammed’in peygamberlik öncesi yaşamı, peygamberlik dönemi yaşamından çok daha önemlidir. Bunun iki temel nedeni vardır:

Birincisi: Muhammed, İsmail soyundan gelen son peygamberdir. Binlerce yıl boyunca İsmail’den sonra peygamberlik “Beni İsrail”in elinde olmuştur. Ancak Muhammed’in peygamberliği farklıdır ve İsmail ailesine aittir.

İkincisi: Muhammed Abdullah, Mekke’deki sosyal devrimini düşünürken hem Roma hem de Sasani devletleri iktidar ve güç sarhoşluğu içindeydi. Bu nedenle Muhammed dönemi, Roma ve Sasani devletlerinin gücünün zirvesine denk gelir. O ise bu iki güce karşı kendi kişiliğini inşa etmeye odaklanmıştır. Aşiret çatışmaları ve savaşları nedeniyle (bu yerel güçler her iki imparatorluk içinde yer alıyordu, özellikle Romalılar), iktidar üzerindeki iç krizler her iki devleti zayıflattığında Muhammed, “Muhammed Resulullah”a dönüşür ve hem Roma hem de Sasani sonrası dönemin cevabı haline gelir.

Farabi’nin varsayımına göre: “Filozof, peygamberden daha akıllıdır; çünkü peygamber kendi başına düşünmez, Allah tarafından vahiy alır.” Bu sözün bir dereceye kadar mantıklı olduğunu kabul edersek, peki vahiy henüz gelmemişken peygamberin yaşamı ve çocukluğu hakkında ne söylemeliyiz? Henüz peygamber olmamış bir peygamber nedir? Sosyolog mu, filozof mu, aydın mı? Üstelik Muhammed’in okuma yazma bilmediği bir dönemden söz ediyoruz. Başka bir deyişle, Farabi’ye göre Muhammed yalnızca vahyin alıcısıysa ve Allah’ın mesajı dışında başka bir şey söylememişse, o halde peygamberlik öncesi güçlü kişiliği nereden kaynaklanmıştır? Bu sorunun cevabı, Muhammed’in öz bilinci ve sosyal bilincinin kendisine ait olduğu gerçeğidir. Bu bilinç, hem Roma hem de Sasani devletleri üzerindeki devrimden ve İslami medeniyetin kurulmasından daha önemli ve anlamlı bir devrimdir. Peki nasıl?

Muhammed, konuşma yetisini geliştirdikten sonra ailesi onu köydeki dayılarının evine gönderir. Bu köy halkı, edebi söyleyiş ve dil kullanımında oldukça yetkin kişilerdi. Böylece Muhammed de bu yeteneklerden faydalanabilirdi. Ardından çöl yaşamının huzurunu, sükûnetini ve zorluklarını öğrenmesi için orada kalır. Çocukluk döneminde çobanlık mesleğini seçer. Neden? Mekke’nin içinden uzaklaşmak, şehrin dışına çıkmak, yalnızlıkla kendini eğitmek ve düşünmek için. Şehirdeki insanlardan davranışlarını ayırmak ve köydeki huzuru korumak için. Asla yalan söylememeyi öğrendi; çünkü yalan, gerçekleri bozar. Bu yüzden tüm Mekke ve çevresinde dürüst bir kişi olarak tanındı. Güvenilir ve emanet koruyucusuydu. Daha sonra bu özelliğinden faydalanarak Hatice ile ticaret işine girdi. Bu nitelikler, onun sevilmesinin ve saygı görmesinin temel nedenleri oldu. Kureyş ve diğer kabileler arasındaki zor sorunları birkaç kez çözdü; çünkü herkes biliyordu ki Muhammed, günlük yaşamında hitabet sahibi, sabırlı, barıştırıcı, dürüst, güvenilir, emanetçi ve adil biriydi. Bu özellikler kişiliğine yerleştiğinde, Roma ve Sasani devletleri artık tamamen zayıflamış ve yıkılma eşiğine gelmişti. Tam o sırada Muhammed, “Muhammed Resulullah”a dönüştü. Yüz binlerce askeri, yönetim aygıtı ve medeniyeti olan Herakleios, nasıl oldu da Muhammed’den boyun eğmesini talep etti? Çöllü, bedevî, küçük bir şehirdeki bir adamın güvendiği ve Roma devletini titreten güç neydi? Şüphesiz, peygamberlik öncesinde edindiği güçlü kişiliğiydi. Kisra’nın tahtının titremesi, peygamberin dürüstlük ve hakikatperestlik gücünün sembolüdür. İmparatorluk devletindeki halklar, hastalık, bıkkınlık ve çaresizlik içinde inlerken, imparatoru ikame edecek bir güç arıyorlardı. Eğer Roma ve Sasani arasında yaşayan halkların yaşamına bakarsak, Muhammed’in bağımlılık, kölelik, baskı ve savaşların kaosundan uzak, yeni bir yaşam ve nefes için ne kadar anlamlı bir armağan olduğunu görürüz.

Bu kısa önsözde amacım şunu söylemekti: Ne kadar büyük ve güçlü olursa olsun, hiçbir imparatorluk, güçlü ve kurucu bir kişilik karşısında kendini koruyamaz. Bugün toplumda ve toplum içindeki sorunlarda, siyasette ve iktidarda, baskı ve savaş zamanlarında, hırsız ve şarlatanların pazarında, küçük tekil ve grup monarşilerinde; bunları aşmak için kurucu, devrimci, toplumbilimci, dürüst ve emanetperver bir kişiliğe ihtiyaç vardır.

Bu nedenle: Siyaset, Machiavelli’nin “Prens”i değildir. Aksine siyaset, duyguları yönetme sanatıdır—Önder Öcalan’ın duyguları gibi. Peki hangi duygu? Duygular nasıldır? Bu soruyu cevaplamadan önce şunu bilmek gerekir: Ben Öcalan’ın peygamber olduğunu söylemiyorum, ama şunu söylüyorum: O, peygambervari bir ahlaka sahiptir. Önder Öcalan, “devlet” sistemine son vermek için—hangi devlet olursa olsun, hiçbiri Sasani ve Bizans’tan daha güçlü değildir—peygambervari bir ahlak ve kişiliğe, köklü Zagros kültürüne dayanmıştır. Duyguları yönetme siyasetiyle, peygambervari kişilik ve ahlakı demokratik modernite içinde harmanlayarak, mücadele için anlamlı ve özgüven verici bir güç ortaya çıkarmıştır.

Önder Öcalan şöyle der: “Ben duygularımı bastırmam, onlar için demokratik zemin hazırlarım.” Kutsal devlet, tapınak devleti, tanrı devleti, cumhuriyet devleti, monarşi devleti, tarımcılık, feodalizm, kabile, aşiret ve millet devleti, vatanseverlik devleti ve demokratik devlet… Bunların hepsi rahip devletinin farklı versiyonlarıdır. İlk devlet kurumunun kurucusu rahiptir. Hatta proletarya devleti ve sosyalist devletin özü de rahip devletinden farklı değildir.

Önemli olan şudur: Hiçbir devlet sistemi toplumla uyum sağlayamaz; ancak iktidar gücü ve baskı yoluyla var olabilir. Rahip devleti kölelere dayanır; milli ve kapitalist devlet işçilere dayanır. Bunlar özünde aynı köledir, yalnızca görünüşte farklılık gösterir. Önder Öcalan kitaplarında bu argümanları açıkça ortaya koymuştur: Devlet ve toplum birlikte ilerleyemez. Devlet, toplumun toplumsal bir fenomeni değildir; içinde yaşayamaz. Çünkü devletin mantığı güç ve iktidara, toplumun mantığı ise duygu, sevgi, huzur, çoğulculuk ve halkların birleşik mozaiğine dayanır. Bu, doğal olarak birlikte yaşama biçimimizdir.

Devlet ne zaman krize girse—ki kendisi zaten bir krizdir—bir maske takar: demokratik, milli, laik, sosyalist, komünist… Oysa devlet hep rahip devletidir; baskı ve ezme kurumudur, sömürü aracıdır. Başkalarının yorgunluğunu çalar, malını ve mülkünü yer, toplumun gücünü gasp eder. Bugün “para” tanrı olduğunda, devlet tanrıları çalmaktadır. Kendisiyle olmayan filozof ve bilginleri öldürmüştür. Devlet: büyük bir hırsızdır ve kültür, sanat, edebiyat ve toplum içindeki tüm yaşamın yetenekli düşmanıdır. Bir gün dini kendi propagandacısı yapar, bir gün mezhep ve kavmi, bir gün sosyalizmi ve son olarak da liberalizmi.

Burada Önder Öcalan, devlet ve iktidar karşıtı bir proje sunuyor. Bu, toplumların ve cemiyetlerin son nefesidir. Ama peygambervari bir ahlakla, duyguları teorileştiren bir siyasetle. Çocukken, yaşıtları arasında ekmek ve eti eşit şekilde paylaşmıştır. Yılan öldürmede çok beceriklidir. Uzak köylerdeki okullara yürüyerek gitmiş, öğrendiklerini köy çocuklarına öğretmiştir. Hiçbir zaman köy erkekleri gibi kadınlara el kaldırmamıştır. Bu yüzden bazıları Öcalan’ın “erkek olmadığını” ve “erkek sayılmayacağını” düşünmüştür. Devletli toplumda erkek olmak, kadın üzerinde güç kurmak ve öldürebilmekle tanımlanır. Ama Öcalan en demokratik özgürlük kadın savaşçılarını yaratmıştır.

Ankara’ya gittiğinde, İbrahimvari bir ahlakla devlet içindeki tüm putları kırmaya çalışmıştır. Çok az ekmek yer, kendini doyurmak için milyonlarca dolar çalıp devlet kurumu oluşturmaz. Az uyur; iktidar düşkünü uykucular gibi değildir. Toplumun bilgisiz, düşüncesiz ve bilinçsiz olmasını umursamaz. Duyguları ve içgüdüleri için demokratik zemin hazırlar; kendi dışında hiçbir şey görmez.

Önder Öcalan, temellenebilecek ve yaşam için önemli bir kültür haline gelebilecek kurucu ve demokratik bir kişiliğe sahiptir. Devlet sisteminin çöküşü ve duygu siyasetinin toplumun özüyle barıştırılması için bu kişilik gereklidir. Böylece tüm halklar, kültürel yeteneklerinden birlikte faydalanabilirler. Öcalan’ın köydeki yaşamını temel alarak, devlet ve iktidar düşkünlüğü ile toplumda çeşitlilik karşıtı en güçlü silahı tanımlayabiliriz.

Barışçıl ve demokratik toplum; hikâye, roman ve edebiyat toplumu; sanat, şiir ve müzik toplumu; halklar arası birlikte yaşama toplumu; ahlak ve moral toplumu; bilim, eğitim, düşünce ve felsefecilik anahtarlarını bulma toplumu—bunların hiçbirinde iktidarcılık yoktur. Barış toplumu, yani savaş, öldürme ve kanlı çatışma olmayan toplum; hoşgörü, özgür düşünce ve eleştiri toplumu; kooperatif ve eşitlik arayan toplum—burada insanlar birbirlerinin düşmanı olmaz. Ortada devlet yoktur ki düşman yaratsın ve alttan da asıl işi talan olsun.

Bu yüzden diyoruz ki: duygular, doğruluk, dürüstlük, huzur, sabır, sanat siyaseti ve toplumları yönetmedir. Batı’nın rasyonalizmi, Machiavelli’nin prensi ve milliyetçi devlet adamlarının yalanı değildir. Filozof adı altında ülkeleri ve yağmalanmış toplumları ihraç edenlerin, federal, liberal, cumhuriyet ve ailevi devletin yalan teorileri değildir.

* Güney Kürdistanlı yazar Awara Pirot’un Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a açık mektubudur.

Soraniceden çeviri: Necibe Qaradaxi

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Türkiye’de ‘kardeşlik’, Suriye’de düşmanlık!

Sonraki Haber

1921’de bir yerel meclis talebi ve anlattıkları

Sonraki Haber
Sancı, umut ve başka haller

1921'de bir yerel meclis talebi ve anlattıkları

SON HABERLER

Portekiz de açıkladı: Eylülde Filistin’i tanımayı planlıyoruz

Portekiz de açıkladı: Eylülde Filistin’i tanımayı planlıyoruz

Yazar: Yeni Yaşam
31 Temmuz 2025

Riha’da suları kesilen çiftçiler DEDAŞ’ı protesto etti

Riha’da suları kesilen çiftçiler DEDAŞ’ı protesto etti

Yazar: Yeni Yaşam
31 Temmuz 2025

Rusya, Ahmet El Şara’yı Moskova’da düzenlenecek zirveye davet etti

Rusya, Ahmet El Şara’yı Moskova’da düzenlenecek zirveye davet etti

Yazar: Yeni Yaşam
31 Temmuz 2025

Rusya Dışişleri Bakanı: Gazze savaşı bölgesel bir çatışmaya dönebilir

Lavrov: Kürtler yeni Suriye Hükümeti’nde yer almalı

Yazar: Yeni Yaşam
31 Temmuz 2025

51 kişilik meclis komisyonunun sadece 9’u kadın

51 kişilik meclis komisyonunun sadece 9’u kadın

Yazar: Yeni Yaşam
31 Temmuz 2025

Meteorolojiden 10 il için sağanak uyarısı

Meteoroloji’den Ankara ve İstanbul için yağış uyarısı

Yazar: Yeni Yaşam
31 Temmuz 2025

DEM Parti’nin Meclis Başkan adayı Çandar oldu

CHP, AKP ve TİP’in komisyon üyeleri belirlendi

Yazar: Yeni Yaşam
31 Temmuz 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır