Dünün HDP’si bugünün DEM Partisi öncülüğünde Türkiye’de verilen özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bugün her zamankinden daha fazla bir dayanışma, eşit ve özgür bir yaşamı inşa hedefiyle yürüdüğü açıktır. Dünün karanlık günleri yerini aydınlığa bırakmakta, matem halkının yüzü gülmeye başlamaktadır
Ali Sinemilli
Hasret Gültekin’e bir gazeteci soruyor, kendinizi nasıl tanımlarsınız diye? Koçgirîliyim, Kürdüm, Aleviyim diyor. Hasret 22 yaşında Sivas’ta katledilen canlardan. Hasret ki, henüz ömrünün baharında şair, ozan, bestekar, bağlama virtüözü kimliğiyle tanınmış, Alevi toplumu içinde adeta dahi çocuk olarak nam salmış biri. 2 Temmuz 1993’te Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin organize ettiği şenliklere katılmak üzere, Sivas’a giden Alevi aydın-yazar, sanatçı, düşün insanlarının içinde yer alan ve katledilen Hasret Gültekin’in sadece kendisini tanımlama biçimi bile, katledenler için yeterli bir gerekçe sanki. Onlar bu açıklıkta dile getirmeseler de, o günün koşullarında bir Alevinin, özellikle de Hasret gibi toplumda önemli bir saygınlık kazanmış, sazına-sözüne kulak verilen bir ozanın Koçgirî’den, Kürtlükten bahsetmesi elbette ki kabul edilemez ve gereği yapılır.
Malum! Sivas kurulmakta olan cumhuriyete ilk isyanın gerçekleştiği yerdir. Alişer ve Zarife önderliğinde Koçgirî’de Kürt ulusal haklarının kabul edilmesi talebiyle gerçekleşen isyanın nasıl bir soykırımcı saldırıyla bastırıldığı, günümüze kadar ulaşan ağıtlarda hala capcanlıdır. Merak edenler yörenin ozanlarına kulak verebilir. Sadece isyan edenlerin değil, adeta tüm coğrafyanın hedeflendiği bu saldırılarda Koçgirî’nin Kürt Alevi kimliğinin yerine Türk -Sünni kimliğinin ikame edilmeye çalışıldığı biliniyor.
Öyle ki, bunun için Koçgirî halkının ekseriyeti yerinden yurdundan sürülmüş, Sivas’ın demografyasının tümden değiştirilmesi hedeflenmiştir. Kalanlara devlete biat dışında bir yol bırakılmamış, en ağır asimilasyon politikası burada devreye konulmuştur. Adeta üzerine ölü toprağı serilen bir mezarlık inşa edilmek istenmiştir.
İşte, böyle bir yerde, Kürtçenin tümüyle yasak olduğu bir dönemde, Hasret Gültekin gibi Newroz adıyla albüm çıkaran, Nesimi Çimen gibi Kürtçe deyişler söyleyen, Alevi aydınların girişimi büyük tepki çekmiş, yaratılan mizansenle hepsi birden katledilmiştir.
Bilindiği üzere, bu dönem aynı zamanda Kürt Özgürlük Hareketi’nin büyük gelişme sağladığı yıllardır. Kürt Hareketi sadece Amed, Botan gibi yerlerde değil, Alevilerin yoğunca yaşadığı Batı Fırat bölgesinde de yoğun bir etki gücüne sahiptir ve bu etki giderek artmaktadır. Alevi gençlerin Kürt Özgürlük Hareketi içindeki sayısı her geçen gün artmakta, bu da devleti büyük korkutmaktadır. Daha da ötesi, devletin neredeyse bir asırdır yaratmaya çalıştığı suni sınırlar aşılmakta, inanç kimliğinden dolayı birbirinden uzaklaşan Kürt toplumu daha fazla birbirini tanımakta ve kucaklaşmaya başlamaktadır. Elbette, bu kucaklaşmanın yaşanmasında Alevi aydınlarının, kanaat önderlerinin sözleriyle, sazlarıyla dile getirdiklerinin büyük payı vardır. Sivas’ta bir araya gelen canların bu buluşmada belirleyici bir rol oynadıklarına kuşku yoktur.
Açık ki, devlet aklı bu gerçeği gördüğü ve bunun kendisi için nasıl bir tehlike arz ettiğini bildiği için katliamı gerçekleştirmiş ve bugün de katliamcılara sahip çıkmaktadır. Dikkat edilirse, Sivas katliamı bilinçli bir biçimde insanlığa karşı işlenen suç kapsamında ele alınmamış, göstermelik yargılamalarla katliamın üzeri örtülmüştür. Katliamda yer alanların yıllarca devletten maaş aldıkları, devletin parasıyla yaşamlarını idame ettikleri basına yansıyan sıradan haberler olmuştur.
Elbette, aradan geçen 33 yıla rağmen, bugün de Alevilere dönük saldırılar devam etmekte, inançlarını özgürce yaşamaları engellenmekte, özellikle Kürt Alevilere-Kızılbaşlara dönük Türkleştirme politikası sürdürülmektedir. Kürt Alevilerin inançlarını kendi dilleriyle, öz kültürlerine bağlı kalarak gerçekleştirmemesi için görünen-görünmeyen saldırılar devam etmektedir. Türk devlet aklının bir yandan Alevi kimliğini reddedip ortadan kaldırmaya çalışırken diğer yandan kendine göre bir Alevi tanımı yapıp Alevi toplumunu verili sisteme yedekleme amacı taşıdığı görülmektedir. Aleviler toplumun diğer direniş dinamikleri ile bir araya gelmesin, özellikle de Kürt demokrasi hareketi ile yan yana gelmesin diye türlü oyunların oynandığı, yani otuz üç yıl evvel ne yapıldıysa bugün de benzerinin yapılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Fakat bütün bunlara rağmen gerek Alevi toplumunun gerekse de Kürt Özgürlük Hareketi etrafında bir araya gelen demokrasi güçlerinin sınır tanımadığı, aksine daha fazla birbirlerine yaklaştıkları görülmektedir.
Dünün HDP’si bugünün DEM Partisi öncülüğünde Türkiye’de verilen özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bugün her zamankinden daha fazla bir dayanışma, eşit ve özgür bir yaşamı inşa hedefiyle yürüdüğü açıktır. Dünün karanlık günleri yerini aydınlığa bırakmakta, matem halkının yüzü gülmeye başlamaktadır. Ondandır ki, gün katliamda kaybettiğimiz şair Metin Altıok’un dizeleriyle ‘sen bugünden yarına birazcık umut sakla’ denilen gün değil, kendisini umut haline getirenlerin umudu arşa çıkardıkları gündür.