Yeni yargı paketinde yer alan yasal düzenlemeleri eleştiren İHD Merkezi Cezaevi İzleme Komisyonu Sözcüsü Av. Öngör, cezaevlerinde bulunan 457’si ağır bin 338 hasta tutuklu için yasal düzenlemelerin yapılarak, sorunların çözülmesi gerektiğini söyledi.
Dünya Tabipler Birliği’nin 1981 yılında yayınladığı Lizbon Bildirisi ile ilk defa hasta haklarına dikkat çekilerek, bildiride yer alan hususlar neticesinde 26 Ekim Dünya Hasta Hakları olarak kabul edildi. İnsan Hakları Derneği (İHD) Merkezi Cezaevi İzleme Komisyonu Sözcüsü Avukat İlhan Öngör, 26 Ekim Dünya Hasta Hakları Günü dolayısıyla hasta tutukluların durumuna dikkat çekti.
Yaşam ve sağlık hakkı
Türkiye’de 1998 yılından bu yana 26 Ekim’in Hasta Hakları Günü olarak kabul edildiğini belirten Öngör, Türkiye’nin taraf olduğu bildirilerin gerekliliklerini yerine getirmediğini söyledi. Hasta tutukluların yaşam ve sağlık hakkına dikkati çeken Öngör, “Bireyi hastalıklarla karşı karşıya getirecek çevresel faktörlerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Bunun için en başta temiz hava, sağlıklı gıdaya erişim en önemli unsurlardandır. Ancak; içinde bulunduğumuz ve rantsal çıkar ilişkisine dayalı bu sosyo-ekonomik sistemde, sağlık hakkının ihlali kaçınılmaz olmaktadır. Bireyi hastalıklarla karşı karşıya bırakan bu sistemin, hasta haklarının koruyucusu olması düşünülemez. Çünkü sistemin kendisi bireyin varlığına ve yaşamına saygı göstermemektedir” ifadelerini kullandı.
457’si ağır 1338 hasta mahpus var
Hasta tutukluların sağlık ve yaşam hakkından mahrum bırakıldığını, cezaevlerinde en önemli sorunun olduğunu dile getiren Öngör, sorununun görmezden gelindiğini ifade etti. İHD’nin verilerine göre cezaevlerinde 457’si ağır olmak üzere 1338 hasta mahpusun bulunduğunu kaydeden Öngör, “Son 3 yıl içerisinde 44 hasta mahpus yaşamını yitirmiştir. Sorun görmezden gelinmeyecek kadar ciddi boyutlara ulaştı. Özellikle ağır hasta mahpusların birçoğunun tam teşekküllü devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerinde aldıkları cezaevinde kalmaz raporuna rağmen, Adli Tıp Kurumu (ATK) bu raporları görmezden gelerek ‘cezaevinde kalabilir’ raporları vermesi kabul edilemez. Bağımsız sağlık heyetlerince verilen raporlara itibar edilmesi gerekirken, sadece ATK raporlarına itibar edilmektedir. Yine hasta mahpusların zamanında tedavilerinin yapılmadığı, kelepçe ile muamele edildiği, hastanelerde doktorların İstanbul Protokolü’ne uygun tedaviyi yapmadığı, birçok cezaevinde sadece ağrı kesici ilaçlarla tedavilerinin geçiştirilmeye çalışıldığını tespit ettik. Özellikle siyasi hasta mahpusların ise ayrımcılığa tabi tutuldukları ve tedavilerinin yapılmadığı veya geç yapıldığı iddiaları bir çok kez dile getirilmiştir” diye belirtti.
‘Yasal düzenlemeler yapılmalı’
Yargı Reformu’nda hasta tutuklularla ilgili düzenlemenin yer almamasını eleştiren Öngör, “Bugün ölüm riski ile karşı karşıya olan bir çok ağır hasta mahpus var ve yaşam hakkı, sağlığa erişim hakkı açıkça ihlal edilmektedir. Sorunun çözümü basittir. İnsancıl bir bakış açısıyla meseleye yaklaşılması ve hasta mahpusların tedavilerinin derhal sağlanması, cezaevlerinde tedavileri yapılamayacak olan hasta mahpusların infazlarının durdurularak sağlıklı bir ortamda tedavilerinin yapılması gerekmektedir. Özellikle önümüzdeki günlerde infaz hukuku ile ilgili yapılacak yasal düzenlemelerde bu konuda soruna derhal çözüm bulunacak bir yaklaşımın ortaya konulması gerekmektedir. Buradan özellikle cezaevlerinde bulunan ağır hasta mahpusların, gerek sağlık durumları gerekse hukuki süreçleri ile ilgili İHD şubelerimize başvurmalarını bekliyoruz” dedi.
MA