Abdullah Öcalan’ın iletişim ve çalışma özgürlüğüyle ilgili iktidarın atım atması gerektiğini belirten DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, ‘Bu kapsamda, iktidarı halkın barış çağrılarına kulak vermeye, çözüm için somut ve güven verici irade ortaya koymaya davet ediyoruz’ dedi
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis’te partisinin grup toplantısında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. DEM Parti İmralı Heyeti üyesi Sırrı Süreyya Önder’in sağlık durumuna değinen Tülay Hatimoğuları, “Bizler umudumuzu yitirmedik, yitirmeyeceğiz. Sadece bir yazar, bir siyasetçi değil. Onun hayat hikayesi bu ülkenin acılarla, umutlarla, mücadelelerle dolu hikayesinin bir parçasıdır. Ondandır bu yürek çarpıntısı ve sessizce bekleyişimiz. En umutsuz anlarda bile umut olmayı bilmiştir. Biz de onun gibi umut etmeye devam edeceğiz. Barış sürecinde attığı her adım, söylediği her söz bu ülkenin geleceğine olan inancını gösterdiyse biz de inancımızı onun gibi asla kaybetmeyeceğiz. Seni bekliyoruz hepimiz. Arkadaşların, yoldaşların, halk, bu parlamento, bu kent, bu ülke, bu toplum seni bekliyor. Sevgili Sırrı başkan aramıza geri gel diyoruz. Barışın aktörü olarak bugüne kadar verdiği bütün mücadeleleri başarıya ulaştırmaya ramak kalmışken; bir kez daha diyoruz ki aramıza geri dön ve yarım bıraktığın işi gel hep birlikte tamamlayalım” diye konuştu.
İstanbul depremi
İstanbul’da meydana gelen depremlere değinen Tülay Hatimoğulları, “Bu depremde bir kez daha gördük ki milyonlar olarak depreme karşı korumasızız. İstanbul milyonların yaşadığı bir kent. Neredeyse Türkiye’nin çeyreği. Büyük bir deprem riski taşıyor ama belediye başkanı şu an tutuklu, belediye yönetimi tutuklu, çoğu kişi görevinden alınmış, İstanbul belediyelerinin bazılarına kayyım atanmış ve İstanbul depremi bu şekilde karşıladı. Kentin yönetim iradesini siyasi operasyonlarla felç eden iktidar, İstanbulluları bir çaresizlik içinde izleme moduna sokmuştur” diye konuştu.
‘Kanal İstanbul projesinden vazgeçin’
Tülay Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Felaket kapıdayken hala önlem alınmıyor. İstanbul 2 büyük tehdit ile karşı karşıyadır. Biri depremin kendisi, biri de rant anlayışıdır. Milyonların hayatı kader denilerek geçiştirilemez. Deprem doğanın gerçeğidir ama ihmalkarlık açık bir cinayettir. Deprem ile ilgili ihmaller ve rant uğruna alınmayan ihmaller halkı adeta ölüme terk etmek demektir. İstanbul’da toplanma alanlarını yok edenler, imar rantına göz yumanlar bu felaketin apaçık ortaklarıdır. Yıllardır mega projelerle, AVM’lerle, gökdelenlerle İstanbul büyük bir felaketin eşiğine sürüklendi. Oysa herkes çok iyi bilir ki, İstanbul’un güvenliği demek Türkiye’nin güvenliği demektir. Bilimle, ortak akılla hareket etmek, insan hayatını her şeyin önüne koymak zorundayız. Milyonlar büyük bir felaketi kıl payı atlattı ama iktidarın aklı fikri hala Kanal İstanbul’da. Kanal İstanbul projesi, İstanbul’u ateşe atmak demektir. Bu kürsülerden çok dillendirdik. Bu depremi yaşamışlar olarak bir kez daha dinlendiriyoruz; Kanal İstanbul projesinden derhal ama derhal vazgeçin.”
Tülay Hatimoğulları şöyle devam etti:
Sayın Öcalan’ın ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’, yeni bir dönemin kapısını aralamaktadır. Bu çağrı, ekmek, barış ve demokrasiyi büyütme çağrısıdır. Barış, emekçiler için ekmek kadar hayatidir. Barış dönemlerinde ekmek mücadelesi daha etkili ve sonuç alıcı olur. Demokratik toplum, işçilerin ve ezilenlerin yaşam güvencesidir.
‘Emek barışla nefes alır’
Emek barışla nefes alır, barış emekle. Barış olmadan refah olmaz. Kaynaklar savaşa değil, insanca yaşama aklamadır. Örgütlü emek barışla güçlenmelidir. Bu yıl, hem Kürt illerinde hem de batıda güçlü bir 1 Mayıs için hep birlikte hazırlanıyoruz. Biz biliyoruz ki, Kürt halkının özgürlük mücadelesi, işçilerin emek mücadelesi içindir. İşçilerin birliği, halkların kardeşliği sadece bir temenni değildir. Türk işçi, Kürt işçi kardeşiyle kaderinin aynı olduğunu fark edip elini tutmasıdır. Kürt anne, Türk anneye ‘Acımız aynı, o halde barış için el birliğiyle mücadele edelim’ demesi ve el ele tutuşmasıdır. İşte o zaman işçiler birlik, halklar kardeş olur. Ekmek, barış ve özgürlük için tüm emekçileri ve halkları 1 Mayıs’ta alanlara çağırıyoruz. Zamlara, hayat pahalılığına, yoksulluğa, savaşa ve sömürüye karşı hep beraber alanlarda olacağız.
14 yaşındaki Abdurrahman’ın fotoğrafı
Değerli Türkiye yurttaşları, bugün sermayenin yüzlerce yıldır topluma karşı sürdürdüğü savaşın en zorba dönemlerinden birini yaşıyoruz. 2025 yılı 1 Mayıs’ı işçiler ve ezilenler tarafından karanlığın en zifiri olduğu bir dönemde gerçekleşiyor. Sistem sadece bir kar aracı değil büyük bir ölüm makinası gibi çalışıyor. Şu fotoğrafa hep beraber bakalım. Bu fotoğraf 16 yaşındaki Diyar Kişoğlu’nun fotoğrafı. Bu genç Van’dan kalkıp Maraş’a çalışmaya gidiyor. Geçtiğimiz gün bu genç işçi şantiyesinin yatakhanesinde yaşamına son veriyor. Bu fotoğrafa hep beraber iyi bakalım. Bu fotoğraf da 14 yaşındaki Abdurrahman’ın fotoğrafı. Yine geçtiğimiz aylarda Niğde’nin Bor ilçesindeki Organize Sanayi Bölgesinde kolunu makinaya kaptırıyor ve hayatını kaybediyor.
450 işçi iş cinayetinde katledildi
Bakın sadece son 3 ayda 450’ye yakın işçi iş cinayetlerinde katledilmiştir. Son 20 yılda yani AKP’nin o ‘cafcaflı dönem’ diye ifade ettiği dönemde 35 bine yakın işçi iş cinayetlerinde yaşamını kaybetmiştir. Abdullah için, 13-14 yaşında çalışan çocuklar için yapabileceğimiz çok şey var. Bunun için daha çok örgütlenmeliyiz, daha çok mücadele etmek zorundayız. Dünyayı var eden siz işçilersiniz.
1 Mayıs’ta alanlardayız
Siz bir gün sadece bir gün çalışmayın, bütün hayat durur. İşte işçinin, emekçinin gücü budur. Ve bu güce sahip olan işçiler, emekçiler elbette ki en iyi yaşam hakkını bu koşullarının sağlanmasını hak etmektedirler. Bunu talep etmek onların en doğal hakkıdır. Sonuna kadar da bu haklarının yanındayız. Alınterimize yaşamlarımıza emeğimize ekmeğimize, tencerimizde kaynayan yemeğimize sahip çıkmak için 1 Mayıs’ta alanları meydanları hınca hınç doldurmaya var mısınız?
Kadın hakları güvenceye alınmalı
Uygun kredi ve destek sağlanmalıdır, tarım işçileri için güvenceli ve insanca yaşam hakkı sağlanmalıdır. Ev içi emek, sosyal güvenceye kavuşturulmalıdır, kadın yoksulluğu sona erdirilmelidir. Geliri olmayan kişilere, belli şartlar altında temel yurttaşlık geliri sağlanmalıdır. Biz, güvencesiz çalışmanın sona ermesi, kadınların iş yaşamında eşit ve güvenli koşullarda çalışabilmesi, çocuk işçiliğinin ve iş cinayetlerinin son bulması için mücadele ediyoruz. Bizler, mücadele ederken bu mücadeleye destek çıkan, Türkiye’nin dört bir yanından devrimciler ve sosyalistler, bu haklı davanın sonuna kadar yanında oldular.”
Gözaltılar serbest bırakılsın
Bugün yine sabah bir şafak operasyonuna uyandık. İşçinin, emekçinin, esnafın, çiftçinin yoksulun ve siz burada bulunan birçok iş kolundan olan değerli işçi, emekçi kardeşlerimin hakkını savunan çok sayıdaki solcu, sosyalist, devrimci yoldaşımız, arkadaşımız bu sabah gözaltına alındı. Bu gözaltılar bizleri yıldıramaz. Bu gözaltılar da derhal serbest bırakılmalıdır. 1 Mayıs’a dönük gerçekleştirilmiş olan bu operasyonları asla kabul etmiyoruz. Buradan gözaltındaki gençlerle dayanışma içinde olduğumuzu belirtiyor, derhal aramıza serbest bırakın.
Rojin ve Gülistan’a ne oldu?
Geçtiğimiz hafta sonu Van’da toplanan 58 kadın örgütünün yeniden gündeme taşıdığı ‘Rojin Kabaiş’in akıbeti nedir?’ ve ‘Gülistan Doku nerede?’ sorularının yanıtını bekliyoruz. İktidara düşen görev, bu sorulara yanıt vermektir. Şiddetle etkin bir biçimde mücadele etmektir. Ayrıca, farklı cinsiyet kimliklerine ve cinsel yönelimlere karşı nefret suçlarını körükleyen kanun teklifinin sunulması, yine bu erkek aklın, eril anlayışın eseridir. Dayatılan erkek egemen politikalara biz kadınlar, ‘Eh, ne yapalım, boynumuz kıldan incedir, bu devran böyle gelmiş böyle gider’ demedik, demeyeceğiz. Elinizi bedenimizden, emeğimizden, kimliğimizden derhal çekin. Bizler, Jin, jiyan, azadî şiarıyla mücadele eden kadınlarız ve öyle olmaya devam edeceğiz.
Barış talebi büyüyor
Halklarımızın barış ve demokratik çözüm talebi inanılmaz derece hızlı büyüyor. Bu bize çok büyük umut veriyor. Barış arayışımızı çok yönlü bir mücadele ile sürdürüyoruz. Sadece siyasi temaslarla sınırlı kalmadık. Haklarımızla doğrudan buluşarak barış talebini büyütüyor, sokağın ve toplumun her kesimine taşıyoruz. 10 Nisan’dan bu yana her yerde ev ziyaretleri, mahalle toplantıları, kent kent ziyaretleri sürdürüyoruz ve sürdürmeye devam edeceğiz. Ev ev gezerek halkın beklentilerini, önerilerini ve eleştirilerini alıyoruz. Ayrıca süreç hakkında değerli halklarımızı bilgilendiriyoruz. Bu çalışmada biz Eşbaşkanların gönderdiği mektuplar, değerli halklarımızla paylaşılıyor. Hem Türk hem de Kürt annelere seslenerek, herkes bu sürece sahip çıkmalıdır. Sahip çıkmalıdır ki ne bir Türk annenin gözyaşı aksın, ne de bir Kürt annenin gözyaşı aksın.”
Rojava konferansını selamlıyoruz
27 Nisan 2025 günü Qamişlo’da Kürtler Suriye ve Ortadoğu’nun halkları için çok önemli bir Kürt Ulusal Konferansı gerçekleştirdi. Bu konferans demokratik bir geleceğin umudunu büyütmüştür. Kürt halkı ve bölgedeki tüm halkların ortak eşit yaşamasını esas alan bu çalışma, bizler için sonsuz değerdedir. Konferansta alınan kararların, başta Kürt halkı olmak üzere Suriye ve Ortadoğu halklarına barışı getirmesini ve hayırlara vesile olmasını diliyoruz. Buradan bütün haklarımızı saygıyla ve sevgiyle selamlıyoruz.
Muhalefet mutabakatın dışında tutulmamalı
Barış ve demokratik toplum, ancak herkesin siyasi iradesine saygı duyulmasıyla gerçekleşir. Bugün İstanbul’dan Van’a, Şişli’den Halfetiye kadar halk iradesine yargı darbeleriyle ortadan kaldırmaya çalışmak; barış sürecine çok büyük zararlar vermektedir. Demokratik geleceğin umudunu baltalamaktadır. Çözüm, en geniş mutabakata dayanarak sürdürülmelidir. Ana muhalefet başta olmak üzere muhalefet bu mutabakat sürecinin dışında tutulmamalıdır.
Adalet bakanı ile görüşme
Bu sürecin dışında tutulması hedeflenir ve benzer adımlar atılırsa, ne yazık ki bu süreçler akamete uğrar. Tarihte böyle örnekleri çok gördük. Barışla ortaya çıkacak demokratikleşmeyi yok saymak, siyasi rekabeti galip gelmek üzerinden ele almak bu sürece büyük kaybettirir. Siyaset yapma hakkının da barışın da güvencesi, hukuka dönmek, hukuku işletmektir; demokratikleşmektir. Gelin, barışı hukukla kuralım, demokrasiyle görkemli bir hale getirip bu ülkenin geleceğine hep beraber armağan edelim. Geçtiğimiz hafta heyetimiz, Adalet Bakanı ve heyetiyle çok önemli bir görüşme gerçekleştirdi. İnanın, bu görüşmeden sonra her bir vekil arkadaşımız, grup başkan vekillerimiz, eş genel başkanlar olarak bizler her gün onlarca telefon alıyoruz; ‘Acaba ne olacak? Acaba yargı paketinde ne olacak? Acaba bizim çocuklarımız kapsayacak mı?’ Bu sorularla çok karşılaşıyoruz. Toplumun beklentisi bu anlamıyla artık çok büyük.
Talepler ifade edildi
Bu görüşmede, barış ve çözümün zeminini oluşturmak için partimizin önerilerini, halkın beklentilerini net bir şekilde ifade etti heyetimiz. Başta Sayın Abdullah Öcalan’ın iletişim ve çalışma özgürlüğü olmak üzere atılması gereken adımlarla ilgili top artık iktidarın sahasındadır. Sorumluluk artık onlardadır. Bu sorumluluğa göre hareket etmelerini bekliyoruz. Demokratik çözüm için siyasi irade göstermek kaçınılmazdır. Bu siyasi iradeyi göstermek cesaret işidir ve demokratikleşmeye olan bağlılığın göstergesidir. Bu kapsamda, iktidarı halkın barış çağrılarına kulak vermeye, çözüm için somut ve güven verici irade ortaya koymaya davet ediyoruz. DEM Parti olarak barış ve çözüm süreci için topyekûn bir seferberlik içindeyiz. İnanın, binlerce arkadaşımız Türkiye’nin dört bir yanında gece demeden, gündüz demeden 1 Ekim’den bu yana barışla ilgili çalışmalarını katlayarak arttırmıştır. Emek vermektedir, emek vermekteyiz DEM Parti olarak. Çünkü biz barışa inanıyoruz. Çünkü biz barışın bu coğrafyaya gelmesi gerektiğine kalben, yürekten inanıyoruz. Çekilen acıların, akan gözyaşlarının, şimdiye kadar akmış olan kanın son bulması için, demokratik bir zeminde herkesin kendini ifade edebildiği, eşit, özgür ve demokratik bir cumhuriyeti inşa etmek için hepimizin yüreği 7/24 atmaya devam ediyor.”
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis’te düzenlediği haftalık grup toplantısı sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtladı.
‘Çağrıya destek oluyor’
Tülay Hatimoğulları, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Kürtlerin Qamışlo’da yaptığı konferansa dair sözleriyle ilgili soruyu yanıtladı. Tülay Hatimoğulları, konferansta alınan kararlara işaret ederek, “Suriye, kendi halklarının ortak yaşam mücadelesine hizmet eden bir yerde duruyor. Bunun tam tersine, Sayın Abdullah Öcalan’ın yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’na destek olarak gördük, öyle görüyoruz. Süreci sabote eden bir yerde durmuyor. Bizler, bu sürecin sabote edilmemesi için elimizden gelen her türlü çabayı gösteriyoruz. Çünkü Sayın Öcalan’ın yapmış olduğu ve aynı şekilde Devlet Bahçeli’nin de bu dönemde başlattığı sürecin başarıya ulaşması için her türlü emeği vermeye çabalıyoruz” dedi.
“Siyasi partileri tekrardan bir ziyaret trafiği”nin olup olmayacağına dair soruyu da yanıtlayan Tülay Hatimoğulları, “Zaten 1 Ekim’den beri devam ediyor, kesintiye uğramadı” diye konuştu.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın mektuplaştığı iddiasına dair soruyu da yanıtlayan Tülay Hatimoğulları, “Buna ilişkin bizde somut bir bilgi yok. Böyle bir iletişim kanalının oluştuğuna dair bir bilgimiz yok. Fakat Sayın Selahattin Demirtaş’ın ve Figen Yüksekdağ’ın ve cezaevinde bulunan bütün arkadaşlarımızın bu sürece katkı vermek istediğini biliyoruz. Onların verdiği mesajlarda da bu var zaten. Demirtaş da Yüksekdağ da bu ‘Barış süreci’ne katkı vermeye hazır olduklarını söyledi. Ellerinden gelen her türlü çabayı vereceklerini ifade ettiler. Böyle bir şeyin olması bizi son derece mutlu eder” ifadelerini kullandı.
Acil adımlar atılmalı
Bahçeli’nin PKK’nin kongresini toplamasına dair sözlerine de dikkat çeken Tülay Hatimoğulları, “Bu sürecin bir an önce sonuca bağlanması, sürecin enfekte olmaması için bu konuda çok hızlı adımların atılması gerektiğinin altını en çok çizen siyasi partiyiz. Bu anlamıyla, silahsızlanma sürecinin başarıyla sonuçlanabilmesi için daha önce de yaptığımız açıklamalarda ifade ettiğimiz gibi koşulların hızlı bir biçimde sağlanması önemlidir, elzemdir. Bu sürecin uzamasını bizler de istemiyoruz. Nesnel koşulların oluşması anlamında kimi adımların atılması artık acildir, elzemdir. Bu gelişme de bunu göstermektedir” diye kaydetti.
‘Girişimler hızlanmalı’
Kongrenin toplanmasına dair gereklilik olarak gösterilen koşulların ne olduğuna ilişkin soruya da Tülay Hatimoğulları şunları söyledi: “Sayın Öcalan kendisi ile yapılan son görüşmede de, bu sürecin hızlı bir biçimde nihayete ermesi için kendisi İmralı’da zor koşullarına rağmen süreci sürdürdüğünü ifade etti. Örgütüne ve kamuoyuna yaptığı çağrıdan izleyebildiğimiz; kendi örgütü en hızlı şekilde kongre koşullarının oluşabilmesi için adımların atılmasını ifade ediyor. Bu anlamıyla kastettikleri güvenli bir ortamın sağlanması. Kastettikleri aynı zamanda Sayın Abdullah Öcalan’ın kendi örgütü ile iletişim kanallarının açılması. Bu konuda yine heyetimiz Adalet Bakanı’nı ziyaret ettiğinde yine kendisine bu durumun önemini aktardı. Biz de bir kez daha burada aktaralım; bu konuda çok acil ve hızlı adımların atılması, sürecin enfekte olmaması ve kısa bir süre içerisinde başarıyla sonuçlanabilmesi için bu girişimlerin hızlanması gerektiğinin altını çiziyoruz” diye belirtti.
Kaynak: MA