9 Ekim 2019, Kürtlerin kaderi üzerine oynanan büyük oyunda açılan son perdeyi tarihliyor. Lakin, sadece, on günü geride kalan bir seyirden ibaret değil tanıklık ettiğimiz olgu. 21. yüzyıl içindeki yakın tarihten, geriye, 20. yüzyılın başlarına uzanan öncesi var.
1. Emperyalist paylaşım savaşı sonrasında Kürdistan topraklarının dört parçaya bölünerek emperyalist güçlerin denetiminde gerici devletlerin (Türk, Fars ve Arap) egemenliğine bırakılmasıyla yazıldı büyük oyunun senaryosu. Büyük sahne ve ilk perde böyle açıldı.
Kürdistan varlığının dört parçası içinde, Kürt halkının ulusal iradesini bastırma ve yok saymaya dayanan kesintisiz ve sayısız biçimde yaşanmış ve yaşanmaya devam eden emperyalist, faşist, sömürgeci girişimlerle aktı geçti koca bir yüzyıl. Hangisini hatırlatalım, saymakla bitmez.
Emperyalist büyük akıl, 9 Ekim 1999’da Abdullah Öcalan Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye teslim ettiğinde, sadece 20. yüzyılı kapattığını değil, Kürtleri de geçmiş tarihin içine kapattığını düşünüyordu. Ama öyle olmadı. Abdullah Öcalan’ın İmralı direnişi, ortaya koyduğu tarihsel çözüm misyonu ve ona bağlı olan Kürt siyasi hareketinin mücadelesi, oyunu bozdu. ‘Yolun sonuna gelindi’ bölümünü sergilemek için kurulan sahneyi yıktı, perdeyi yırttı. Kürt halkının kaderi üzerinde oynanan uluslararası komplo deşifre edildi, esas itibariyle de boşa çıkarıldı.
O günden bugüne de Kürtler, dört parça Kürdistan’da kolektif ulusal demokratik haklarının tanınması ve aynı toprakları paylaştıkları diğer halklarla eşit, özgür ve barış içinden yaşamak için mücadele yürütüyorlar, direniyorlar. Ödemedikleri bedel kalmadı, ama sürdürdükleri onur ve özgürlük mücadelesinden de vazgeçmediler. Değil 20. yüzyılın üzerlerine kapatılarak tarihsiz ve geleceksiz bırakılmayı, 21. yüzyılın devrim gerçekliğini tarihe kazıyan halklardan ve özgürlük güçlerinden biri olarak varlık haklarını çoktan kazandılar. Rojava devrimi ve Kuzey ve Doğu Suriye Federasyonu’yla cisimleşen halklar çözümü, Kürdistan halklarının kaderi üzerinde oynanan yüzyıllık büyük oyuna verilen en güçlü cevap olarak tarihe geçti. Dünyanın sömürüye, sömürgeciliğe, baskı ve zulme karşı mücadele eden bütün devrimcileri, halkları, emekçi sınıfları ve büyük insanlığa bağlı aydınları, sanatçıları, bilim insanları tarafından sahiplenilmiş, desteklenmiş ve savunulmuş olması Rojava devriminin en karakteristik özelliklerinden biri. Bu demektir ki Rojava, 21. yüzyıl dünyasının yeniden kuruluşuna ezilenler adına ortaya konulmuş bir irade ve tarihe kazınamayacak şekilde vurulmuş bir mühürdür. Kapitalist/emperyalist sömürü ve sömürgecilik vahşeti düzenine, despotların ve faşistlerin barbarlık rejimlerine karşı, ezilenlerin “başka bir dünya”, “yeni yaşam” idealinin, özleminin ve alternatifinin gerçekleşmiş büyük atılımıdır. Rojava cevherindeki pırıltının bütün dünya insanlığı için bir umut ışığı haline gelmiş olmasının sırrı budur.
Bu o kadar gerçek ve canlı bir pırıltıdır ki, Türkiye’nin Suriye topraklarına ve Kuzey ve Doğu Suriye Federasyonu iradesine yönelik askeri saldırganlık girişimi duyulduğu andan itibaren dünya halklarının mücadele güçleri ve demokratik kamuoyları Rojava’daki direnişi savunan, destekleyen açıklamalar yaptılar, eyleme geçtiler. Türkiye rejimini kınadılar, protesto ettiler ve saldırganlığa son verme çağrısında bulundular. Rojava’nın, IŞİD başta olmak üzere insanlık düşmanı katil sürüsü cihatçı çeteleri yenilgiye uğratan büyük kahramanlığı insanlığın hafızasında o kadar canlıydı ki, Türkiye’nin yalan kampanyaları ve kara propagandaları hiçbir işe yaramadı. Tam tersi sonuçlara yol açtı.
Rojava’nın barışçıl siyasi ve toplumsal düzeninden doğan haklı ve meşru varlığı dünya insanlığı için o kadar açık bir bilince dönüşmüştü ki, tepkilerin yaygınlığı ve yoğunluğu, bunu kabul etmeyen, saygı duymayan ya da yok etmeye çalışan kim olursa olsun onu gayri meşru duruma düşürecek nitelikteydi. Nitekim, Türkiye’nin Rojava’ya yönelik askeri saldırganlığının ön koşullarını el birliğiyle hazırlayan, yönlendiren ve destekleyen emperyalist devletler, onların ittifak güçleri ve uluslararası platformlar bile, Rojava’yı savunmaya kalkmadılar elbette ama Türkiye rejiminin meşruiyetini sorgulayan açıklamalar, saldırganlığın hemen durdurulmasını talep eden çağrılar yayınlamak, girişimlerde bulunmak zorunda kaldılar. Rojava’yı yalnızlaştıran bir kuşatma içinde boğmak ve imha etmek isteyen Türkiye rejimi, direnişin canlandırdığı büyük vicdani, ahlaki, insani, politik ve diplomatik uluslararası dalgayla birlikte yapayalnız kalan taraf oldu.Kuşkusuz, bütün bunlar Rojava’nın karşı karşıya olduğu tehlikelerin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor ve gelmez. Bu, gerçeklere ve toplam tabloya gözün kapatılması olur. Suriye savaşı bütün yıkıcılığı ve acımasızlığıyla sürüyor. Ne zaman biteceğiyle ilgili takvimsel öngörüde bulunmanın anlamlı bir karşılığı da yok. Bu anlamda, Türkiye’nin kontrol altına alınmasının zorluklarını; ABD ve Rusya merkezli ittifak blokları arasındaki Suriye üzerindeki stratejik çıkar çatışmaların sivri uçlarının birbirine batmaya devam edecek olmasını; Kürt direnişinin bütün hesapları bozma boyutuna sahip bir potansiyeli taşıyor oluşunu ve saymadığımız başkaca dinamiklerle birlikte öncelikli olarak akılda tutmak yeterlidir. Ama yine de şimdiden hak edilmiş bir sözü var tarihin: hava döndü, Rojava’dan esecek yel!