• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
11 Mayıs 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar

Hayat eve sığmaz, evde kalınmaz!

2 Mayıs 2020 Cumartesi - 00:45
Kategori: Yazarlar

Meta ve artı değer ilişkilerinin her şeyi belirlediği, her şeyin alınıp satılabildiği kapitalist sistemde insani ve etik değerlerden söz etmek mümkün değil. Uluslararası tekellerin ve emperyalist devletlerin egemen olduğu küresel kapitalist sistem, oligarşilerin ideolojik ve siyasal çıkarlarına dayalı olarak hüküm sürmekte, sisteme karşı olanlar ve alternatif toplum biçimleri önerenler ağır bir bedel ödemektedir. Kapitalist emperyalist dönemde ve günümüz koşullarında egemenlerin her adımı, her yardımı ve her söylemi onun politikalarını yansıttığı için her şey politiktir. Politikanın, “egemen sınıfların diğer sınıflar üzerinde baskı aracı olan devlet işlerini düzenleme ve yürütme” olduğu gerçeği hatırlandığında bu durum daha iyi anlaşılmaktadır.

Korona salgınına karşı mücadele ulusal, sınıfsal, cinsel, etnik, kültürel ve inançsal boyutuyla küresel politik bir sorun olarak ele almamız gerekmektedir. Ancak bu salgından kurtulmak, devletin, siyasal iktidarın veya bir başkanın tek başına halledebilecekleri bir sorun değil. Böyle bir salgın demokratik bir toplumda ya da sosyalist bir sistemde yaşansaydı hiçbir şey böyle olmazdı. Tüm toplumsal sorunlar gibi bu sorun da insani ve etik değerler düzeyinde ele alınır, halkın ortak dayanışma bilinçli kolektif çabalarıyla giderilmeye çalışılırdı. Kapitalist sistemde ise her şey sömürü, baskı ve tahakküm düzeyinde ele alınıyor ve bir avuç egemenin sınıf çıkarları konuyor. Salgın ve ölümlerle sadece işçiler, emekçiler, yoksullar, ezilenler, dışlananlar, muhalifler yüz yüze geliyor.

Küresel kapitalizmin küresel salgınına karşı küresel ölçekte ve sadece küresel güçlerin çıkarları üzerinden bir savaş yaşanıyor. Bu silahlı bir savaş değil, ama aynı zamanda bir sistem krizini yansıtıyor. Bu nedenle yüz binlerce ölüme, milyonlarca işsizliğe, yoksulluğa ve sefalete yol açıyor. Krizden en fazla etkilenenler, işçiler, emekçiler, cezaevlerinde bulunanlar, emekliler, engelliler, kent ve kır yoksulları, küçük esnaflar, kadınlar, çocuklar, mülteciler, kronik hastalıkları olan yaşlılar ve bu savaşın en ön safında yer alan sağlık çalışanlarıdır. Bu durum kapitalizmin çirkin yüzünü bir kez daha ortaya çıkarması, sistemin teşhirine ve yeni bir demokratik toplum biçimi sunmamıza olanaklar yaratması bakımından önem kazanıyor.

İktidarın “evde kal”, “hayat eve sığar” gibi sloganları hangi amaca hizmet ettiğini tartışmadan solcular dahil toplumun büyük bir kesimi tarafından benimsemiş durumda. Oysa bu slogan sokağa çıkma yasağı ve ev hapsi demek. Ev hapsi ise yeni infaz yasasında da revize edilen bir cezalandırma biçimi. Üstelik yaş sınırı ve özellikle 65 yaş üstüne getirilen yasak bir kuşağın cezalandırılması anlamına geliyor. Sayıları 7,5 milyon olduğu söylenin bu kesimin bir bölümü 68 ve 78 kuşağını oluşturuyor. Toplumun bu en aydın kuşağı sokağa çıkma yasaklarının ne anlama geldiğini, darbe ve sıkıyönetim koşullarından ve en son Cizre, Nusaybin ve Sur’daki yasaklardan bilmesine karşın bir ses çıkarılmaması, siyasal gerçeklerin kısa zamanda unutulduğu ve salgının popüler söyleminden başka bir şeyin düşünülemediği anlamına geliyor.

Bir 68’li olarak bu toplumsal duyarsızlıktan kaygı duyuyorum. Biz 68’liler o yıllarda en geç 10 yıl içinde Türkiye’de bir devrimin gerçekleşeceğine inanıyorduk. Bu nedenle dünyada ve Türkiye’deki eşitlik, özgürlük, demokrasi ve devrim mücadelelerine karşı devrimci ve demokratik duyarlılığımızı sürdürüyorduk. Bizden sonra gelen 78 kuşağının böyle bir hayali yoktu ama onlar da 68’in devrimci ve demokratik geleneğini devam ettirdiler. Egemenler hala bu iki kuşaktan korkuyor olmalı ki, bu kez bizleri evlere hapsetti. Bu işin esprisi tabi ki! Ancak bu koşullarda sistemi derinden sorgulamanın, geleceğe ilişkin öngörülerde bulunmanın, yeni mücadele ve örgütlenme biçimleri için kafa yormanın sadece bizim kuşağa özgü bir durumun olmadığı bilinmeli.

Devrim anında herkes devrimci olabilir. Ama önemli olan eşitlik, özgürlük, demokrasi ve devrim mücadelesini en zor koşullarda bile kesintisiz bir şekilde sürdürmektir. Devrimci gibi düşünmek yetmez, aynı zamanda devrimci bir yaşam sürdürülmesi gereklidir. Korona salgını ve salgının yarattığı ekonomik, siyasal ve toplumsal kriz koşullarını dünya, bölge ve ülke bağlamında ele alarak enternasyonal bir duyarlılıkla somut koşulların somut tahlili ile çözümler üretilmelidir. Özgürlükçü ve eşitlikçi demokratik bir toplum öngörüsü üzerinden devrim ve sosyalizm mücadelesi yükseltilmelidir.

Çincede kriz kavramı aynı zamanda fırsat anlamına geliyor. Bu bakımdan AKP-MHP iktidarının idari, siyasi, hukuki, iktisadi, dini vb düzeylerde krizi fırsata dönüştürme çabaları otokratik diktatörlüğe dönüşmüş durumda. Alman Bertelsmann Vakfı’nın iki yılda bir yayınladığı “Dönüşüm Endeksi”ne göre, Türkiye “Demokrasi Statüsü” sıralamasında 137 ülke arasında 77. sırada yer alarak monarşinin bir biçimi olan otokrasi statüsü kazanmıştır. Şimdi, ideolojik ve siyasal bir duyarlılıkla her türlü idari yaptırıma, ev hapsine, sokağa çıkma yasağına, işçilerin zorla çalıştırılmasına, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin ölüme terk edilmesine, işten atılan ve kapatılan işyerlerindeki çalışanların açlığa terk edilmesine ve sağlık çalışanlarının yaşam koşullarının iyileştirilmemesine karşı en geniş eylem ve güç birlikleri kurulma zamanıdır. Unutmamalı ki, hayat eve sığmaz, evde kalınmaz!

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

‘Direniş elden ele’

Sonraki Haber

Herkes kendi fakirine kendi yardım etsin bölünmüşlüğü

Sonraki Haber

Herkes kendi fakirine kendi yardım etsin bölünmüşlüğü

SON HABERLER

Kartal: Halklar için yeni bir milat 

Kartal: Halklar için yeni bir milat 

Yazar: Yeni Yaşam
11 Mayıs 2025

Birinci turda aday çıkarmama meselesi

12’nci Kongre’ye selam olsun!

Yazar: Yeni Yaşam
11 Mayıs 2025

Yaşamın özgürlüğüdür derdimiz, kararımız

Mezopotamya havzasına siyasi müdahale

Yazar: Yeni Yaşam
11 Mayıs 2025

Rüya Kurtuluş: Barışı katledilen kadınlara borçluyuz

Rüya Kurtuluş: Barışı katledilen kadınlara borçluyuz

Yazar: Yeni Yaşam
11 Mayıs 2025

Sevk-sürgün rüzgarı yeniden esiyor

Yüksek güvenlikliler güneşe uzak

Yazar: Yeni Yaşam
11 Mayıs 2025

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Jin Dergi’nin yeni sayısı yayında

Yazar: Yeni Yaşam
11 Mayıs 2025

Barış bir mücadele sorunudur

PKK barışın kongresini yaptı

Yazar: Yeni Yaşam
11 Mayıs 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır