• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
22 Aralık 2025 Pazartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Abdullah Aysu

Hayvancılık neden bu halde? Çözüm nedir?

22 Aralık 2025 Pazartesi - 00:00
Kategori: Abdullah Aysu, Yazarlar
Hayvancılık neden bu halde? Çözüm nedir?

-Ottan süt, sütten ot-

Avcılık toplayıcılık döneminde avcılar (erkekler), bazı hayvanları doğal yaşamlarına fazlaca yabancılaştırmadan (doğayı taklit ederek), sadece davranış ve alışkanlıklarını biraz törpülemek suretiyle evcilleştirip sosyalleştirdiler.

Evcilleştirerek, sosyalleştirilen hayvanlar bu süreçte doğada kendilerini koruma yetilerinin bir bölümünü kaybettiler. Onları dışarıdaki düşmanlarına karşı korumak gerekti. Geçmişte hayvanları avlayanlar, yeni yaşamlarında bu kez aynı hayvanları doğadaki düşmanlarına karşı korumak için çoban oldular. Onları güttüler, düşmanlarına karşı korudular. Avcılık sürecinde kullandıkları sopalarını (silahlarını) artık onları avlamak (öldürmek) için değil, koruma amaçlı kullanmaya başladılar.

Zaman geçtikçe hayvanların bazıları toprak işlemede, bazıları çeki, bazıları da binek hayvanı olarak eğitildi ve kullanıldı.

Tarıma başladıktan sonra insanlar yerleşik düzene geçti. Yerleşim yerlerini genellikle su varlığına göre belirlediler. Hangi hayvanı nerede besleyeceklerini akarsulara, iklime ve buna bağlı oluşan ot popülasyonuna göre belirlediler. Ot boyunun yüksek olduğu sulak alanlarda büyükbaş, daha kısa olan kurak yerlerde küçükbaş hayvanlar yetiştirdiler. Kanatlı-kümes hayvanlarını ise kendi evlerinin hemen yanı başında bakıp beslediler. Bu hayvanların ürünleri ile beslendiler, halen bu şekilde beslenmeye devam ediyorlar. Sözün özü; her şeyde olduğu gibi hayvan yetiştiriciliğinde de doğa belirleyici oldu.

Daha sonra köylüler hayvanların dışkısını bitkisel üretimde, bitkisel üretimin ürünlerini de hayvan yetiştiriciliğinde değerlendirdiler. Bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliği yapanlar aileleri besledi, geçindirdi, sırtlarını giydirdi. Medeniyetler bu faaliyeti, tarım olarak isimlendirdi.

Yakın zamana kadar yapılan tarım, ekolojiyi korudu, aileleri bir arada tuttu, toplumların uyum içinde yaşamasına olanak sundu. Bugün ise bize dayatılan endüstriyel tarım sisteminde, hayvan yetiştiriciliği ile bitkisel üretim ayrıştırıldı. Bu ayrıştırma sonucunda doğa tahrip olmaya, aileler çözülmeye (göçe), ailelerin çözülmesiyle birlikte topluluklar tespih danesi gibi dağılmaya başladı.

Türkiye hayvancılığı

Osmanlı döneminde atlar, Cumhuriyet döneminde ise sığırların ıslahına yönelik daha fazla çaba harcandı. Koyun ve keçicilerin ıslahı her iki dönemde de göz ardı edildi. Oysa Türkiye’de yetişen otların boyu genel olarak kısadır. Ot boyunun kısalığı nedeniyle koyun ve keçi yetiştiriciliğine daha elverişlidir. Çünkü küçükbaş hayvanlar otları dişleriyle keser, kısa ot ister. Büyükbaş hayvanlar dişleriyle değil dilleriyle otu keserler, uzun ot ister. Orta ve kuzey Avrupa çok yağış aldığı için otların boyu yüksektir, sığır yetiştiriciliğine uygundur. Siyah Beyaz Alaca (Holstein Freisian) inekleri Hollanda’nın yerli ırkıdır. Meradaki otlarla beslenir. Bizde ona uygun ot boyu olmadığı için içerde besleriz. Biz onlara okumuş, kültürlü muamelesi yaparız ve kültür ırkı deriz.

Çöküşe yönelindiği 1980’li yıllara kadar ağırlıklı olarak mera hayvancılığı yapıldı. Hayvanlar yemlerini doğrudan doğadan (mera-yaylak ve otlaklardan) sağladı. Yem fabrikasının ürettiği karma/fenni yeme çiftçi sadece ağır kış koşullarında muhtaç oldu. Mera türü yetiştiricilik tarzı, çiftçileri temin edici yem şirketlerine sömürtmedi. Mera hayvanından elde edilen hayvansal ürünler insan sağlığı için risk oluşturmuyordu. O zamanlarda yapılan doğayla dost hayvan yetiştiriciliği ekolojiyi tahrip etmiyor, tersine destek oluyor, onarıyordu. Halk arasında bu tarz yetiştiriciliğe, ottan süt, sütten ot elde etme dendi.

Bilindiği üzere hayvanların her şeyi doğa ve insanlar için faydalı ve gerekli! Onlar bize et, süt, yumurta ve bal verirler; besleniriz. Yapağı, tiftik, ipek ve kıllarından giysiler yapar; giyiniriz. Dışkılarını araziye bırakır, ondan da toprak ve bitkiler beslenir.

Kümes hayvanları da toprağı eşeleyen, karma yemler yerine doğal yemlerle beslenen, 8-10 tavuğa bir horoz hesabı ile horozlu tavuk ailesinden oluşurdu. Bu tavuk ailelerinin eti ve yumurtası insanlara yararlı, gübreleri toprak ve bitkiler için kullanılırdı. Faydalıydı.

Kısacası, hayvanlar merada beslendiği zamanlarda yem bedavaydı. Hayvanların ürünleri sağlıklıydı. Hayvancılık küreyi ısıtmıyor, soğutuyordu.

Hayvancılıkta makas değişikliği

Küçükbaş hayvancılık yerine büyükbaş hayvan politikaları öncelenip desteklenmesiyle birlikte hayvanlar mecburen kapalı alanlara hapsedildi, içeride beslendi. İçeri kapatılan hayvan oranında, dışarıdan yem sağlamak gerekti. Hayvan yetiştiricileri ihtiyaç duydukları yemi, yem imal eden ve satan şirketlerden almak zorunda kaldı. Yetiştiricilikteki bu değişimle birlikte çiftçi yetiştirici olmaktan çıktı, hayvan bakıcısı konumuna geriledi ve sömürülmeye başlandı.

Hayvan bakıcıları sömürüldüğü oranda satın alıcılar/kullanıcılar da (tüketici) sömürülmeye başladı. Çünkü hayvancılıkta yem, toplam maliyetin yaklaşık %70’ine yakındır. Maliyetin %70’i merada bedava iken kapalı alanda hayvan beslenmesi paralı hale dönüştü. Hayvansal ürün maliyetleri bu dönüşüme bağlı olarak arttı. Dolayısıyla hayvancılar ürünü pahalıya mal etti, ucuza sattı, kazanamadı. Tüketici paralı hale dönüştürülen yemin yanı sıra hayvansal ürün satan aracı konumdaki şirketlerin fiyatları yükseltmesiyle daha da pahalı tüketmek zorunda kaldı. Tüketici de sömürülür oldu. Hayvanların içeri kapatılmasından etkilenen sadece insanlar ve ekoloji olmadı. Hayvanlar da sosyalliklerini ve özgürlüklerini kaybetti; oynama, spor yapma ve cinselliğini özgürce yaşayamaz duruma gelerek yaşam kalitesi bozuldu. Tek kazanan yem temin edicisi ile hayvansal ürünleri işleyen ve paketleyerek satan aracı şirketler oldu.

Mera alanlarında değişim

Türkiye kurulduğundan bu yana her geçen gün meralar azaldı, otlak olmaktan çıkarıldı. Cumhuriyet kurulduğunda mera alanları;1928’de 46 milyon hektardı. 1950’de 37,8 milyon hektara,1960’da 28,6 milyon hektaraa,1980’de 21,1 milyon hektara geriledi. Şimdilerde 10 milyon hektarın altına inmiş durumda.

Yukarıdaki verilerin de ortaya koyduğu gibi hayvan yetiştiricilerinin bedava yem varlığı ve hayvan yetiştiricilerinin asli dayanağı olan meralar ilk başlarda tarımdaki makineleşmenin hızına bağlı olarak korunamadı. Makineleşmenin hız kazandığı 1950’lerde evvela nüfuzlu ve ekonomik yönden güçlü ağalar, daha sonra inşaat baronları, şimdilerde enerji ve maden şirketleri ile turizm sektörü tarafından talan edildi/edilmektedir. Hayvan yetiştiricileri zamanla sadece bedava yem alanı meralarını kaybetmediler. Hayvancılar ve tüketiciler için yem, et, süt piyasasını düzenleyen aynı zamanda onlara girdi sağlayan kamu iktisadi teşebbüsler olan EBK-SEK- YEMSAN gibi kamu kurumları da neoliberal politikalar gereği 1990’lı yıllarda özelleştirildi. Hayvan yetiştiricileri dayanaklarından bu kadar yoksun bırakılınca Türkiye hayvancılığının çöküşü kaçınılmaz oldu.

Hayvancılığın çöküşü için düğmeye basanlar

Her alanda neoliberal politikaların uygulandığı, tarımda serbest piyasaya geçişin hız kazandığı 1990’lı yıllarda DYP-SHP koalisyon hükümeti (1991- 1995) kuruldu. Başbakan Tansu Çiller, Başbakan yardımcısı Murat Karayalçın, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’di. İşte Türkiye tarımında özelleştirmeleri bu ekip başlattı. Onlar ilk özelleştirmelere de hayvancılık sektöründen başladılar.

Et ve Balık Kurumu (EBK), 1995-2000 yılları arasında özelleştirildi. Özelleştirilen et kombinaların çoğu kapatıldı. Üretim ve fiyatlar yönlendirilemez duruma geriledi. Yem Sanayi (YEMSAN), 1993-1995 yılları arasında özelleştirildi. Özelleştirilen fabrikaların yarıdan fazlası kapatıldı. Özel yem fabrikaları ülkenin batısına yığıldı. Süt Endüstrisi Kurumu da (SEK),1993-1998 yılları arasında özelleştirildi.

Hayvancılıkta kamu özelleştirmelerle aradan çekildi. Meydan tamamen girdi üretip, satan, canlı hayvan ile hayvansal ürün ithalatı yapan ve hayvan yetiştiricilerinin ürünlerinin fiyatlarını tek başına belirleyecek olan şirketlere kaldı/bırakıldı. Türkiye hayvancılığının bir başka çöküş nedeni de Doğu ve Güneydoğu illerinde uygulanan hayvancılık politikaları oldu.

Doğu ve Güneydoğu illerindeki hayvancılık

Hayvan yetiştiriciliğinde önemli bir bölge olan, ekonomisi önemli bölümü hayvancılığa göre şekillenmiş, Doğu ve Güneydoğu illerindeki yem fabrikaları özelleştirme adı altında birer birer kapatıldı. Ardından köylerin boşaltılması, meraların yasaklanması hayvancılığa dayalı yöre halkının ekonomik yaşamı çıkmaza girdi. Ülke insanının en önemli hayvansal ürün sağlama olanağı berhava edildi. Hayvancılık yapamayan halka kamu tarafından telafi edici bir ödeme de yapılmadığı için halk mecburi göçe mahkûm oldu. Yine SEK ve EBK’ların özelleştirme adı altında kapatılması, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da hayvancılığı neredeyse bitirme noktasına getirdi.

Kamu aradan çekilince gıda kontrol mekanizması da etkisini yitirdi. Hayvansal ürünlerin sağlıklılığı tartışılır hale geldi. İnsan sağlığı risk altına girdi. Hayvancılık hızlı bir çöküşe koşar adım ilerledi.

Ve çöküş

Hayvancılığın serbest piyasaya terk edilmesinin ardından tabir yerindeyse Türkiye genelinde hayvancılık çöktü. Çünkü YEM San’ı alan şirketler ilk iş olarak yem fiyatlarını arttırdı. SEK’i alan şirketler ise süt fiyatını düşürdü. Böylece süt üreticilerinin gelirleri azalırken, giderlerinden büyük artış oldu. Özelleştirmeler sonrasında sektör yerli ve yabancı 6 holdinge teslim edildi. Süt fiyatları sürekli artarken, çiğ süt üreticisinin kazancı çoğu zaman maliyetin altında kaldı. Yaşamı yukarıdan halk katılımı olmadan kuranlar, halka sormadan kurduklarını (EBK-SEK-YEMSAN) böyle yıktılar. Yıktıkları sadece kamu iktisadi teşebbüsler değildi, hayvancılığın çökertilmesine bu politika değişikliği-tercihi ile cevaz vermiş oldular.

Üretim girdisinin arttırıldığı, elde edilen ürünlerin fiyatının düşürüldüğü, şirket yanlısı, yetiştirici aleyhtarı tesis edilen serbest piyasada, hayvan yetiştiricileri, yetiştiriciliği bırakmak zorunda kaldı. Hayvanlarını ellerinden çıkardı. Hayvanlarından yoksun bırakılmayla bir kolunu kaybeden çiftçinin hayatına bu kez kredi kartlarıyla bankalar girdi. Sömürü katlandı. Dayanılamaz boyutlara erişti. Çiftçiler üretemez oldu. Meslekleri olan çiftçiliği birer birer terk etmek zorunda kaldılar.

Yani tarımda tahribat, hayvancılık sektöründeki özelleştirmelerle hız kazandı, çiftçiler; rüzgârın önündeki gazel misali savruldular, yerlerinden yurtlarından oldular.

Meralar bu kadar azalmadan ve EBK, SEK ve YEM SANAYİ özelleştirilmeden önce, 1980’de 84 milyon civarında olan hayvan sayısı 2024’te 60 milyonun altına indi. Hayvan sayısı 84 milyon olduğu dönemde Türkiye nüfusu 45 milyondu. İnsan başına neredeyse iki hayvan düşüyordu, 2025’de nüfus 86 milyonu aştı, iki insana bir hayvan düşecek duruma geriledik neredeyse.

Tablo: Tür ve ırklarına göre hayvan sayıları (baş)
2019 2020 2021 2022 2023 2024
Büyükbaş Sığır 17.688.139 17.965.482 17.850.543 16.851.956 16.421.256 16.824.208
 – Kültür 8.559.855 8.838.498 8.824.784 8.295.825 8.070.159 8.213.136
 – Kültür melezi 7.554.625 7.594.127 7.641.100 7.324.866 7.303.667 7.669.922
 – Yerli 1.573.659 1.532.857 1.384.659 1.231.265 1.047.430 941.150
Manda 184.192 192.489 185.574 171.835 161.749 162.051
Toplam 17.872.331 18.157.971 18.036.117 17.023.791 16.583.005 16.986.259
Küçükbaş Koyun 37.276.050 42.126.781 45.177.690 44.687.888 42.060.470 44.080.584
 – Yerli 34.199.467 38.579.748 41.182.899 40.728.954 38.208.635 39.871.852
 – Merinos 3.076.583 3.547.033 2.994.791 3.958.934 3.851.835 4.208.732
Keçi 11.205.429 11.985.845 12.341.514 11.577.862 10.302.940 10.822.084
 – Kıl 10.964.374 11.698.825 12.051.957 11.320.208 10.092.756 10.619.841
 – Tiftik 241.055 287.020 289.557 257.654 210.184 202.243
Toplam 48.481.479 54.112.626 57.519.204 56.265.750 52.363.410 54.902.668
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu

1980 yılında nüfus 45 milyon iken 48,8 milyon olan koyun sayısı, 2024’de nüfus 90 milyona doğru yol alırken neredeyse yarı yarıya; 44.080.584 milyona geriledi. Yani bugünkü küçükbaş hayvan sayısı 45 yıl öncesinin gerisinde şimdi. Azalan koyun ve keçi sayısına bağlı olarak toplam sütün içindeki koyun ve keçi sütünün payı doğal olarak düştü.

Süt üretimi ve değişim

Mandacılık açısından bakıldığında Türkiye, manda sayısının azalmasına bağlı olarak süt üretimi geriliyor. Geçmişte toplam sütün içinde manda sütünün payı yüzde 1,58 iken şimdi binde 27.

Koyun ve keçi sütü üretiminde de durum pek farklı değil. TÜİK verilerine göre, 1991 yılında koyunlardan elde edilen süt miktarı yüzde 11 iken, 2024’de yüzde 4,3’e, keçilerden elde edilen sütün miktarı ise, 1991’de yüzde 3,3 iken 2011’de yüzde 2,5’e gerilemiş durumda.

Çiğ süt üretimi (ton)
İnek Manda Koyun Keçi Toplam
2020 21.749.342 63.767 1.101.065 589.617 23.503.790
2021 21.370.116 63.643 1.143.762 622.785 23.200.306
2022 19.912.135 43.589 1.067.342 540.426 21.563.492
2023 19.961.908 43.025 933.576 543.058 21.481.567
2024 21.040.442 58.122 906.945 482.247 22.487.757
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu

Et üretimi ve değişim

Türkiye et tüketiminin birinci sırasında kanatlılar var. Kanatlı eti tüketimi yüzde 70. İkinci sırayı yüzde 28 ile sığırlar, üçüncü sırayı ise koyun ve keçiler alıyor. Fakat geçmişteki et tüketim türü ve ona bağlı beslenme kültürü farklıydı.1970’de toplam et üretimi içinde koyun ve keçinin payı %58 idi. 1991 yılında %28’e, şimdilerde ise %23,9’a kadar geriledi (TUİK). Kırk beş yılda hayvansal beslenme kültürümüzü böyle “değiştirdik”.

Kapalı alan hayvancılığı yetiştiriciliğinde ve tüketimdeki bu değişim biyoçeşitliliğin azalmasına, sağlık sorunlarına yol açmakta, iklim değişikliğini tetiklemekte, hayvansal beslenme kültürümüzü olumsuz yönde dönüştürmektedir.

Kırmızı et üretimi (ton)
Sığır Manda Koyun Keçi Toplam
2020 1.341.446 8.424 345.639 90.443 1.785.952
2021 1.460.719 10.831 385.933 94.555 1.952.038
2022 1.572.747 13.586 489.354 115.938 2.191.625
2023 1.670.606 15.386 569.066 128.989 2.384.047
2024 1.483.042 13.781 509.539 99.532 2.105.895
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu

Yerli ırklardan kültür ırklarına geçiş, küçükbaş hayvancılıktan büyükbaş hayvancılığa dönüş sonucunda hayvancılıkta viraj alınamadı, hayvan yetiştiricisi çiftçiler hayvanlarıyla şarampolden aşağı çakıldı.

Et ve süt üretimindeki bu azalma, insanların hayvansal ürün ihtiyacını karşılamak için ithalatı zorunlu kıldı. Bu yanlış yönelim-tercih sonrasında hem ithal hayvan sayısı hem hayvansal ürün fiyatları roket hızıyla yükseldi.

İthalat

Kültür ırklarına 1958’de Siyah Alaca (Holstein Freisian) ineklerini ithal ederek yola çıktık. Aynı yıl sütçü ırk olarak Jersey, etçi ırklardan Aberdeen Angus ve Hereford’u ithal ettik. Onları kamuya ait işletmelerde yetiştirdik. Bu yıllar, 1950’lerin sonudur. Arada az sayıda Angler ve Simental ırklar da ithal etmişiz. İthalata dayalı politikaları aralıklı olarak günümüze kadar sürdürdük. 1987-1996 yılları arasında yaklaşık 300 bin gebe düve ithalatı yaptık. 1996 yılında ithalatı kontrol altına aldık, fakat 2010 yılında ithalat kapısı yeniden aralandı, bir daha kapanmadı. Hayvan ihracatından böylece ithalata geçiş yapmış olduk. Artık Türkiye gümrük kapıları ithal hayvanlar için yol geçen hanına döndü. 2010’lardan bu yana dur durak bilmeden yirmiyi aşkın ülkeden hayvan ithalatı yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Veriler aşağıda.

Canlı hayvan ve sığır eti ithalatı
Büyükbaş Kırmızı et Küçükbaş
(Baş) (Bin $) (Ton) (Bin $) (Baş) (Bin $)
2010 139.949 273.755 50.658 249.257 234.974 26.920
2011 470.796 848.736 110.731 511.868 1.447.764 148.016
2012 471.571 775.413 25.437 95.992 405.626 42.605
2013 193.807 300.758 6.141 24.272 95.770 15.687
2014 50.072 110.333 640 5.258 15.651 3.745
2015 203.077 298.797 17.574 104.916 3.077 959
2016 494.194 587.384 5.720 41.636 5.299 976
2017 895.810 1.159.875 18.879 85.282 280.669 37.313
2018 1.460.793 1.692.347 55.752 260.108 425.507 62.539
2019 689.069 672.341 5.046 26.634 83.154 13.686
2020 401.251 410.707 4.580 26.717 71.811 14.038
2021 261.688 285.793 1.205 7.210 35.384 9.602
2022 116.862 157.583 408 3.068 16.049 4.238
2023 818.017 1.163.367 34.416 214.117 53.392 5.385
2024 373.129 704.613 79.128 504.998 49.756 5.675
Toplam 7.040.085 9.441.802 416.315 2.161.333 3.223.883 391.384
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu

2025’in ilk 8 ayında 505 bin 59 baş sığır ithalat edildi. Buna karşılık 794 milyon 985 bin dolar ödendi. Türkiye ABD’den sonra hayvan ithalatında dünya ikincisi durumunda. İthalat atının şahlanış jokeyi AK Parti ve uyguladığı politikalardır.

AK Parti politikaları

AK Parti’nin her yeni tarım bakanı, “ithalata durduracağım” diyerek göreve başladı, ilk icraatları ithalata kapıyı daha da aralamak oldu. Ama bir yandan da hayvancılıkta iyi olduğumuz propagandası yapmaktan bir adım geri atılmadı. Yanlış ısrarla savunuldu.

Tarım Bakanı Yumaklı: “Büyükbaş ve küçükbaş hayvan varlığında Avrupa’da ilk sıradayız”, diyor yani hayvancılıkta iyiyiz demeye getiriyor. Ama Amerika Tarım Bakanlığı (USDA) Türkiye Hayvancılığı ile ilgili bir rapor yayınladı. Rapor’da, Türkiye canlı hayvan ithalatında dünya ikincisi olduğu yazılı.

Aynı raporda “Türkiye, 2026’da 450 bin baş sığır, 70 bin ton et ithal edecek ve Türkiye hayvan ihracatının da sıfır olacağı belirtiliyor.

Bakan Türkiye hayvancılığını AB ile kıyaslıyor, ama gerçekler başka.

Gerçekler:

– Avrupa ülkelerinde yıllık kişi başı et tüketimi ortalama 75 kilo civarında. Yani bir kişi yılda bir koyun, birkaç tavuk ve biraz da dana etini satın alabiliyor. Hayvansal protein ihtiyacını kolaylıkla karşılayabiliyor.

– Türkiye’nin kişi başı yıllık et tüketimi 10 kg civarında. Bu verilere bize AB vatandaşları Türkiye’ye göre yıllık 7,5 kat daha fazla et tükettiğini, fısıldamıyor haykırıyor aslında.

AK Parti Hükümeti ithalat ile ilgili olarak, “yükselen hayvansal ürün fiyatlarını düşürmek için yöneldik” dediler. Fakat ithalat sonrası hayvansal ürün fiyatları hiç düşmedi, tersine daha da arttı.

AB- Türkiye et fiyatları karşılaştırması

– AB’de 100 kilogram karkas et fiyatı 669,8 avro. Yani; 670×49.000÷100= 6.70 Euro

49× 6.70= 328 TL/kg.

Türkiye’de 25.11.2025 tarihli kırmızı et fiyatları şöyle:

  • Kuzu eti but (k): minimum 650 TL, ortalama 653,13 TL
  • Kuzu kol (kg): minimum 420 TL, ortalama 438,62 TL
  • Kuzu pirzola (kg): minimum 720 TL, ortalama 725,33 TL
  • Dana eti karkas (kg): minimum 520 TL, ortalama 530, 24 TL

Görüldüğü üzere Türkiye’deki et fiyatları AB’nin yaklaşık iki katı.

Başka veriler

– Türkiye’de yaşayanlar günlük ortalama 89,3 gram et tüketiyor. Bu miktar, ABD’lilerde 298,3 gram, AB vatandaşlarında ise 211,2 gram. Yani bir AB vatandaşı günde, bir Türkiyeliden 2,30 kat daha fazla et tüketiyor.

– On dokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Pınar Sökülmez Kaya, bireyin günlük et gereksinimi 100-150 gram” diyor. Bu veriye göre Türkiyeli vatandaşlar ihtiyacı olan yeterli ete erişemiyor.

Yemin gıdaya rakiptir

Meraları gözden çıkararak ve kapalı alan hayvancılığa direksiyon kırarak hem hayvancılık çökertildi hem ekstradan bitkisel ürün fiyatlarının kalıcı olarak artışına destek verildi. Çünkü endüstriyel hayvancılıkta hayvan kendi yemini üretmez insanlar yetiştirir onlara hazır yemek gibi onların yemliklerine- “sofralarına” servis eder.  Bu da gıda fiyatlarının artmasına neden olmaktadır.

Nasıl?

Hayvanların yemi hazırlanırken mısır, soya, arpa, yulaf, kırık buğday ve yonca gibi ürünler üretilir, yeme karıştırılır. Bütün bu işler hayvancılık yapma maliyetini artıran kalemlerdir. Yemde kullanılan bu ürünler, insanlar için bitkisel üretimin yapıldığı topraklar üzerinde üretilmektedir. Bu hayvan yemi için üretilen bitkiler ile insan gıdası için üretilenler arasında arazi kullanımı bakımından bir rekabete neden olur. Bu durum gıda fiyatlarının artmasının bir başka nedenini oluşturur.

Örneğin;

2000 yılında Türkiye’de 2,3 milyon ton mısır yetiştirilmekteydi. 2023-2024 sezonunda üretilen mısır miktarı 2000 yılında yetiştirilene göre yüzde 400 daha fazla yani 9 milyon ton mısır üretildi. Endüstriyel kapalı alan hayvancılık için 2025 yılında kullanılan arazi miktarı 2000 yılında kullanılanın dört katına erişmiş durumda. Yani mısır üretimine tahsis edilen tarlalar insanlar için ürün değil, hayvanlar için yem üretiminde kullanılmaktadır. Ayrıca mısır, verimli toprak ve su ister. Başka bir deyişle en verimli arazi hayvan yemi için tahsis edilmiş olmaktadır.

İthal edilen tohumlarla yapılan yem bitkisi üretiminde kullanılan topraklar gıda üretiminde kullanılamayacağı için yem gıda ile rekabete girmiş oluyor.

Bazı yem bitkilerinde üretimin ihtiyacı karşılama oranları

Çizelgedeki verilere göre, 4.428.378 dekar alanda fiğ, 6.501.107 dekarda yonca, 1.936.940 dekar toprakta korunga olmak üzere toplamda 12.866.425 dekar arazide yem bitkisi üretmektedir. Yem bitkisi yetiştirilen topraklar da sulu ve verimli olmak zorundadır. Bu alanlarda yem bitkisi yetiştirildiğinden insan gıdası için bitkisel üretim yapılamamaktadır. İşte bu nedenlerden dolayı kapalı alan hayvancılık gerekli olan yem gıdaya rakiptir.

Kapalı alan hayvancılığı fason üretimdir

Türkiye uyguladığı endüstriyel-kapalı alan hayvancılık nedeniyle sadece et ve canlı hayvan ithal etmiyor yem bitkilerini yetiştireceği tohumu da ithal ediyor. Aşağıdaki tabloda veriler görülmektedir.

Yem ve yeşil alan tohumluk ithalatı (ton)

Tabloda görüldüğü gibi yem bitkisi üretmek için tohum ithal ediliyor, edilmez ise yem bitkisi üretilemeyecek, yani yem bitkisi üretimimiz fason.

Soya

Soya gibi hem gıda hem de yem sanayinde temel hammadde olan kritik bir üründe Türkiye olarak kendine yeterlilik oranı yalnızca %4–5 düzeyinde. Piyasanın yıllık soya talebi 3 milyon tonun üzerinde seyrederken üretim 180 bin tonla sınırlıdır.

Soya ithalatı              
2020 2021 2022 2023 2024
Bin ton Milyon $ Bin ton Milyon $ Bin ton Milyon $ Bin ton Milyon $ Bin ton Milyon $
3.040 1.206 2.493 1.464 3.039 2.050 2.902 1.646 3.754 1.766
K: TUİK

En verimli topraklarda mısır üretmezsek, soya, yem bitkisi tohumu ve diğer yem hammaddelerini ithal etmezsek mevcut politika olan kapalı alan hayvancılığını sürdüremeyeceğimizi gösteriyor. Atımı getir kılıcımı getir ben savaşa gideceğim misali, yem tohumunu, yemini ithal et çobanı ile bakıcısını Afgan dan getir ben hayvancılık yapacağım. Bizden içinde canlı ve cansız bir varlığın yer almadığı sistemde yaptığımız kapalı alan hayvancılık fason hayvancılıktır nokta.

Fason üretim

Yemin tohumundan, hammaddesine ilacına kadar her şeyiyle ithalatçı olduğumuz bu durumda döviz politikasını iyi yönetemez isek hayvansal ürün fiyatlarının artışını durduramayacağımız ayni ile vakidir geçmişte. Hele bir de döviz darboğazına girersek ithalat bile yapamayacak, kapalı alan hayvancılığı enkaza dönecek demektir. Bu yanıyla kapalı alan hayvancılığı sürdürülebilir değil. Felakettir. Aslında canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalinin iç piyasadaki fiyatları düşürememesinin nedeni de ithalatçı şirketlerin kâr hırsı ve ateşi bir türlü düşmeyen döviz kuru olduğu ayan beyan ortada.

Bütün bu nedenlerden dolayı kapalı alan hayvancılığı, canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalatına devam edildiği sürece bitkisel ürün fiyatları düşmez, artmaya devam eder. İnsanların gıda güvencesi için sürdürülebilir de değildir.

Ne yapmalı?

Biz yakın zamana kadar küçükbaş hayvan eti ile beslenirdik. Çünkü ülkenin doğal yapısı, iklim durumu küçükbaş hayvanların yiyebileceği otları yetiştirmeye uygun. Bitkisel üretimimiz ise serin iklim bitkisi olan hububat yetiştirmeye elverişli; bu yüzden tarım topraklarımızın %70’inden fazlasında hububat yetiştirilir(di). Hububat ile küçükbaş hayvanların birlikteliği çiftçinin ve ekolojinin dayanağıydı.

Şöyle ki; Çiftçiler genellikle ekim ayında hububat tohumunu toprağa saçmaya başlar. İklimin uygun gitmesi halinde aralık ayında yeşerir. Yeşeren hububat ekili tarlalarına çiftçiler koyunlarını salar, otlatır. Yem ihtiyacının bir kısmını dönemsel olarak bu yolla karşılar. Koyun dişleri ile kestiğinden hububatı yolmaz, ancak otlamak için gezinirken çiğnediği hububat bitkisinin bir kısmını daha boş kalmış bölgelere yeniden ekmiş olur. Çünkü hububat bitkisi çiğnendikçe kardeşlenir, çoğalır. Tarlanın seyrekliği böylelikle giderilirken, gezinen hayvanlar bir miktar dışkısını da bırakarak toprağa besin desteği yapar.

Hububat hasadından sonra tekrar küçükbaş hayvan sürüleri tarlaya otlatmaya götürülür. Hayvanlar biçerdöverin kesemediği sapların bir kısmını keser, yer. Kaba yem ihtiyacını bu şekilde giderirken, diğer yandan bir kez daha dışkısını toprağa bırakarak toprağı besler. Biçerdöverin hasat esnasında döktüğü daneleri de hayvanlar yerden toplayarak yediği samanına katık yapar, bir sonraki yılda ekilecek bir başka tohumun çeşidinin saflığını garanti altına alır. Bu ekolojik döngü böyle devam eder, gider(di).

Bu döngüye halkımız buğday ile koyun gerisi oyun demektedir. Halkımızı dinleyelim, şirketlerin ve onların yerli ve yabancı işbirlikçilerinin oyununa gelmeyelim.

Ayrıca yerli hayvan ırkları kendi yemini kendi üretir. Yani yerli hayvan ırkları, yiyecekleri otun tohumunu merada otlamak için gezinirken toprağa düşürürler. Toprağa düşürdükleri bu tohumları toynakları ile toprakla temasını sağlarlar, yani ekerler. Dışkılarıyla tohum ve çimene ihtiyacı olan gübreyi (gıdayı) verirler. Tohum bu gıdayla beslenerek seneye yeniden sürer, hayvanlar da bu yeniden sürmüş otlarla beslenirler. Bu döngü doğal yörüngesinde böyle devam eder. Meraların amaç dışı kullanıma açılması ve modernlik adı altında hayvanların mera yerine içeriye kapatılmasıyla hayvan yetiştiriciliği yörüngesinden çıktı/çıkarıldı.

Bu nedenle;

-Ülke gerçekliğine uygun yerli büyükbaş hayvan ıslahına başlayalım. Küçükbaş mera hayvancılığına ağırlık verelim, teşvik edelim. Kapalı alan hayvancılığını terk edelim.

-Büyükşehir yasası ile meraların tasarrufu belediyelere ve merkezi idareye geçti. Bu değişiklikle meralar hayvanlara kapatılıyor, rantiyecilere açılıyor. Hayvanlara kapatılmayan yerlerdeki meralar da paralı hale getirildi. Bu yanlıştan dönelim.

-İthalatı değil, üretimi destekleyelim. Üretici örgütlenmelerinin önündeki engelleri kaldıralım. Özelleştirilen tarımsal KİT’leri yeniden daha güçlü kuralım. Bu kurumların mülkiyeti devlette, tasarruf hakkı demokratik yapılara kavuşturulmuş üretici kooperatiflerinde olacak biçimde onların yönetimlerine devredelim.

-Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini hayvancılıkta örnek pilot bölge olarak projelendirelim ve bütün yapısal sorunlarını çözelim.

-Meraların kullanım hakkı üretici kooperatiflerine özgür mera hayvancılığı yapma koşullu verelim. Bilindiği üzere, kooperatifler kolektif çözüm arama ve kolektif aklın tesisiyle, kolektif yönetmeyi sağlayacak, hiyerarşiyi ortadan kaldırma kapasitesine sahip önemli bir araç olabilir. Kooperatiflerin bu misyonu yerine getirebilme kudreti vardır; ekonomiyi düzenlemenin yanında bu tarz işlevlendirilen kooperatifler, doğrudan demokrasiyi, özyönetimi oluşturmada araç görevi görebilir. Dünyada bunun pek çok başarılı örneği mevcuttur.

Bilindiği üzere kooperatif, ailede başlayan dayanışmayı, aileler arası imeceye ve oradan komün yaşamı inşa etmede önemli rol üstlenebilir.

Kaynakça

1 Abdullah Aysu, “Mera ve Yayla Talanı Boyut Değiştiriyor”18 Ocak 2014, karasaban.net

2 Veriler: Abdullah Aysu, “Tarladan Sofraya Tarım” Su Yayınları

3 Sadullah Usumi; “75 Yılda Köylerden Şehirlere” 75 Yılda Hayvancılık: Gelişmeden Çöküşe s.42 Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Şubat 199, İstanbul

4 Doç. Dr. Ertuğrul AKSOY; “Müjde Şimdi de Ot ve Saman İthal Edeceğiz”, Tarım ve Mühendislik Dergisi, s.21, sayı:99-100/2012

5 Dünyayı Tüketmek; s.19-20, Greenpeace Akdeniz Raporu

6 Dünyayı Tüketmek; s.23, Greenpeace Akdeniz Raporu

7 Dünyayı Tüketmek; s.26, Greenpeace Akdeniz Raporu

8 Abdullah Aysu, “Yutmayız” 13 Mayıs 2016, karasaban.net

9 Abdullah Aysu, “Hayvan Doğasının Diyalektiği” 9 Nisan 2016, karasaban.net

10 Ahmet Atalık, “Türkiye Hayvancılığında Gelişim ve Değişim” Sunumu- 11 Mayıs 2016, Cezayir Salonu-İstanbul

11- Abdullah Aysu Bal Beslenme Kültürümüzün Değişmesi/ Değiştirilmesi Ekoloji ve İklim Değişikliği Et Et Üretimi ve Değişim Geçmişten Günümüze Mera Değişim Durumu Hayvan Varlığının Değişimi

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

İngiltere Suriye’de SMO üzerinden Türkiye’ye mi mesaj verdi?

Sonraki Haber

AKP hukuksuzlukta geri adım atmadı

Sonraki Haber
İmralı’da bir selfie rüyası

Devletin ayağına dolanan kavram: Terör

SON HABERLER

Lemkov: Öcalan tarihsel bir eşik ortaya koyuyor

Lemkov: Öcalan tarihsel bir eşik ortaya koyuyor

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

İmralı’da bir selfie rüyası

Devletin ayağına dolanan kavram: Terör

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

AKP hukuksuzlukta geri adım atmadı

AKP hukuksuzlukta geri adım atmadı

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

Hayvancılık neden bu halde? Çözüm nedir?

Hayvancılık neden bu halde? Çözüm nedir?

Yazar: Bedri Adanır
22 Aralık 2025

İngiltere Suriye’de SMO üzerinden Türkiye’ye mi mesaj verdi?

İngiltere Suriye’de SMO üzerinden Türkiye’ye mi mesaj verdi?

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

Hassasiyet mi dediniz?

Yakından uzak

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
22 Aralık 2025

2026 bütçe teklifi Meclis’ten geçti: AKP ve CHP milletvekilleri arasında yumruklu kavga

2026 bütçe teklifi Meclis’ten geçti: AKP ve CHP milletvekilleri arasında yumruklu kavga

Yazar: Yeni Yaşam
21 Aralık 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2025
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır