Gerçekten bir distopyada yaşıyoruz. Yaşadığımız birçok hak ihlali, akıl almaz, hukuk ve vicdan dışı oluşumlar her an bir distopyada yaşadığımızı bize hatırlatıyor. 2025 yılında, dünyanın geldiği bu noktada, yeni hak alanlarının konuşulduğu dünya coğrafyasında, biz hala ifade ve örgütlenme özgürlüğümüzü kullanamayan insanlarız. Hakikaten akıl almaz soruşturmalar hukuk ve vicdan dışı tutuklamalar, her gün yaşanmaya devam ediyor. Ancak coğrafyamızda bir başka sorun da her zaman dile getirdiğimiz gibi hak ihlalleri arasındaki öncelik sıralamaları. Bugün gerçekten de daha önceki yıllarda son derece korunaklı bir hayat yaşayan kesim, Kemalistler de baskı yaşamaktalar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yapılan soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar, coğrafyanın bir bölümündeki insanlara, hak ihlallerini adeta öğretmeye başladı. Oysa bugün onların şaşırarak izledikleri hak ihlallerini biz çok uzun yıllardır hatta bu coğrafya kuruluştan bu yana yaşamakta. Bir soykırım coğrafyasında yaşıyoruz. Tarihi, resmi tarihçiler tarafından okumayanlar olarak bu coğrafyada devletin yarattığı hal ihlallerini çok yakından bilen, tanıyan, okuyan insanlarız. O nedenle bugün yaşananlara biz bazı kesimler kadar çok şaşırmıyoruz, çünkü deneyimliyiz. Ben daha çok konuşulmayan hak ihlallerini yazmak istiyorum. Bugün hangi televizyon kanalını açsanız Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturma ve tutuklamalar, orada yaşanan hak ihlalleri, cezaevindeki sorunlar bütün kanallarda sabahtan akşama kadar konuşulmakta. Ama konuşulmayan başka mahpuslar, başka soruşturmalar da var.
Örneğin HDK soruşturması.
HDK SORUŞTURMASI nedeniyle bugün 40 arkadaşımız tutuklu. 18 Şubat günü sabaha karşı evlerine yönelik yapılan operasyonlarda, çok sayıda kişi, kötü muameleye maruz kalarak, evleri acımasızca aranarak, tarumar edilerek gözaltına alındılar. Bazılarının, çocuklarının kafalarına silah dayandı. Bu kişilerden biri, herkesin tanıdığı sanatçı Pınar Aydınlar. Pınar’la cezaevinde görüşmememizde gayet vakur bir biçimde kendisine gözaltında yaşatılanları anlatırken, birdenbire ağlamaya başladı, çünkü çocuğundan bahsediyordu. Genç yaştaki oğlunun başına silah dayanıp yere yatırılmış hali Pınar’ın gözlerinin önünden gitmiyordu. O her şeye karşı kararlı, inançlı bir kadındı, ancak çocuğuna yapılan muamele onu altüst etmişti. Pınar, tutuklanmadan çok kısa bir sıra önce Seyit Rıza fotoğrafı ile sahneye çıkmış, şarkılarını söylemiş ve basının bir bölümünde hedef gösterilmişti. Aslında belki de Pınar’a ödettirilmek istenen Seyit Rıza’ya olan bağlılığıydı.
Pınar gibi birçok arkadaşımız da tutuklanmış durumda. Örneğin gazeteci Elif Akgül, yine gazeteci Yıldız Tar, siyasetçi Ercüment Akdeniz. Daha birçok arkadaşımız tutuklu durumda ve tutuklanmalarının tek nedeni de bundan 12-13 yıl önce yaptıkları basın açıklamaları, katıldıkları toplantılar. Tamamen ifade özgürlükleri engellenerek tutuklanmış durumdalar.
HDK OPERASYONU sonrasında tutuklanan ve görüştüğüm genç bir kadın “ben aslında siyaset yapmıyorum, yıllar önce siyaseti bıraktım ve evimi geçindirmeye çalışıyorum. Kendimin bile hatırlamadığı bir basın toplantısı nedeniyle gözaltına alındım ve tutuklandım, aklım almıyor. Yıllar önce katıldığım bir toplantı nedeniyle şu anda tutukluyum” dedi. Hakikaten akıl almaz durumlar yaşanıyor. Oysaki HDK herkesin bildiği gibi legal bir siyasi oluşum. Çok farklı kesimlerden insanın barış ve demokratikleşme çabalarını bir araya getirerek oluşturdukları bir kuruluş. Herkes tarafından tanınan, bilinen hatta devletin de yakından izlediği çalışmaları olan bir siyasi kuruluş ve HDK OPERASYONUYLA gözaltına alınıp tutuklanan tüm arkadaşlarımız bir önceki barış süreci döneminde yaptıkları çalışmalar nedeniyle şu anda tutuklular.
Peki, bu büyük bir çelişki değil mi?
Siyasal irade bir taraftan yeni bir sürecin olduğundan söz ediyor. Bu sürecin adı ne olursa olsun bir “yeni barış süreci” olduğu herkes tarafından bilinmekte. Silahların susup, yeni demokratik açılımların yapılması planlanan bir süreçten söz ediyoruz. Peki, böyle bir süreç devam ederken, gerçekten barışçıl çalışmaları nedeniyle ve bu çalışmaları 12-13 yıl önce yapmış olmaları nedeniyle, insanların bugün tutuklu olmalarını kim, nasıl anlatabilir? Ya da bugün kent uzlaşısı adı altında sadece CHP’lilere yapılan hak ihlalleri konuşulurken kent uzlaşısının diğer tarafını oluşturan Kürt siyasetçiler neden hiç konuşulmuyor? Örneğin Azad Barış. Azad Barış yıllardır siyasetin içinde olan Êzidî Kürt ve entelektüel bir arkadaşımız. Bugün CHP’li belediye yöneticileri tartışılırken Azad Barış’ın adının hiçbir yerde dile getirilmemesi, ona yönelik hak ihlallerinin konuşulmaması da ayrı bir çelişki.
Eğer bu coğrafyada gerçek bir demokratikleşme talebinden söz edeceksek, bu çelişkilerin, hak ihlalleri arasındaki yapılan bu ayrımcılığın da ortadan kalkması gerekiyor. O nedenle üzerine görev düşen herkesin söz söylemesi gerekiyor, bu çelişkileri dile getirmesi gerekiyor. Basının çifte standardının da ayrıca sorgulanması gerekiyor.
İnsan hakları savunucuları olarak bizler tüm barış süreçlerini destekledik. Bugün de aynı biçimde silahların susması yönünde barışçıl ve demokratik açılımların olması yönündeki tüm gelişmeleri destekliyoruz. Ancak bunu desteklerken dilde ve fiilde gelişen çifte standartları da sürekli dile getirmemiz gerektiğine inanıyoruz.