Son günlerde HDP üzerindeki tartışmaların ağırlıklı olarak odaklandığı nokta, ‘HDP kazandığı belediyelerden ve Meclis’ten çekilmeli, sine-i millete dönmeli’ yönündeki görüş ile ‘çekilmenin doğru ve yerinde bir politika olmadığı, bu alanlarda kalarak da mücadele vermenin daha doğru bir yaklaşım olduğu’ görüşleri. Kaba bir özetleme yaptım, detaylarına girmiyorum fakat ben de çekilmenin mevcut koşullarda doğru olmadığı görüşündeyim.
HDP 20 Ekim’de kamuoyu ile paylaştığı deklarasyonla yaklaşımını belirledi. Gerek kamuoyunda yürüyen tartışma gerekse de HDP deklarasyonunda ortaya konulan değerlendirmeye bakıldığında, ‘AKP’ye karşı daha güçlü bir duruş nasıl geliştirmeliyiz’ noktasında somutlaşıyor.
AKP iktidarına seçimde toplum onay vermedi. Toplum bu rejimden ve AKP iktidarından kurtulma istemini en bariz biçimde ortaya koydu. Yine 23 Haziran’da İstanbul’daki seçim yenilenmesinde bunu bir kez daha ortaya koydu. İktidar da toplumun kendisini onaylamadığını gördü. İktidarın ortaya çıkan gerçek karşısında sergilediği tavır ‘takma’ tavrıdır. Hukuku, yasayı takmama, riayet etmemeyi bir anlayışa ve temel bir uygulamaya dönüştürmüştür. Topluma ve muhalefete karşı özellikle HDP’de temsilini bulan muhalefete karşı bu çerçevede hareket ediyor. Kanunları eviren çeviren kurumlar iktidar lehine kararlar üretmesine rağmen iktidar tatmin olmuyor.
Bu durum, rejimin ve AKP iktidarının özel olarak bir hedefe odaklanmış olmasından kaynaklanıyor. Kontra hareket tarzıyla, operasyonel bir motivasyonla hedefe varmak istiyor. Rejimin odaklandığı hedef demokratik Kürt hareketini ve devrimci demokratik muhalefeti tasfiye hedefidir. AKP iktidarı 2015’ten beri bu hedefe odaklanmış durumda. 18 Mayıs 2015’te Adana ve Mersin il binalarında aynı gün hemen hemen aynı saatlerde bombaların patlatılması demokratik Kürt siyasetini ve HDP’yi tasfiye stratejisinin başlangıç girişiydi. Ardından 5 Haziran’da HDP Diyarbakır mitinginde bombanın patlatılması, 20 Temmuz’da Suruç’ta devrimci gençlere yönelik yapılan intihar saldırısı, 10 Ekim’de sendikaların organize ettiği ve HDP tabanının yoğun katılım gösterdiği Ankara Garı’ndaki mitinge yapılan intihar saldırıları. Bu katliamlar serisi bize gösterdi ki HDP ve devrimci demokratik muhalefete yönelik oluşturulan tasfiye stratejisi DAİŞ eliyle uygulamaya sokuldu. Katliamlar serisinin ardından Başbakan Davutoğlu ‘Oylarımız artıyor’ dedi.
İmha konseptinin ikinci aşamasının hedefinde şehir merkezlerine saldırı vardı. AKP iktidarının geliştirdiği yıkım saldırısında yüzlerce insanın yaşamını yitirmesi, gençlerin diri diri yakılması, Nusaybin, Sur, Şırnak, Cizre ve Gever alanlarında binlerce binayı yıkması ve yaşanmaz hale getirmesi, yüz binlerce insanın göçertilmesi, bu alanları insansızlaştırma, Kürtsüzleştirme üzerinde bir konsept uyguladı.
11 Eylül 2016’da DBP’nin 28 belediyesine kayyum ataması – daha sonra 95 belediyeyi bu yöntemle gasp ettiilerleyen zaman içinde 47 belediye başkanını tutuklayıp hapse koydu. Tasfiye konseptinin 3. aşaması ise 4 Kasım 2016’da HDP Eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da içinde olduğu 9 HDP milletvekilinin tutuklanması ile başlatıldı. Bu dönemde binlerce siyasetçi uyduruk gerekçelerle tutuklandı. Aydınlara, gazetecilere, akademisyenlere, emekçilere, kadınlara, gençlere, insan hakları savunucularına, demokrat bir duruş sergileyenlere baskı uygulayarak etkisizleştirmeye çalıştı.
HDP’nin konumu, politikası, duruşu üzerinden bir tartışma var. Tartışma özünde AKP-MHP’nin inşa ettiği ucube rejime karşı nasıl cevap olması gerekiyor içerikli bir tartışmadır. HDP’ye yönelik beklenti ve değerlendirmelerin yoğunluğu da anlaşılırdır. HDP dışındaki farklı toplumsal ve siyasal dinamikleri, sorumlulukları yerine getirmeye davet etmek, ortamı tüm demokrasi güçlerinin ortak dayanışmasına dönüştürmeyi düşünmek ve bu temeldeki çabaları güçlendirip buluşturmak hayli yol aldıracaktır.
HDP ortaya çıkışından beri büyük bir mücadele verdi ve veriyor, bir sefer bu gerçeği teslim etmek gerekir. Başta cezaevindeki eşbaşkanlar Demirtaş ve Yüksekdağ çok güçlü bir duruş sergiledi. Yine içerideki diğer milletvekili, parti yöneticileri, parti üyeleri, belediye başkanları aynı yaklaşımı sergiledi. Zulüm karşısında topluma ve halklara karşı dayatılan insanlık dışı uygulamalara karşı çok onurlu bir duruşu ortaya koydular. Bu duruş yeni dönem mücadelesinde de büyük bir moral ve büyük bir ilhamdır. HDP; AKP ve MHP’nin geliştirdiği faşist rejime karşı hep mücadele içinde oldu. Buna rağmen mücadelede yetersiz kaldığı, dönem dönem performansın zayıfladığı durumlar olmadı değil. AKP bunu fark edince daha fazla yüklendi. Yine parti kitlelerle, toplumun farklı kesimleriyle, tabanla daha güçlü bağlar kurulabilirdi. Bazen sanki AKP baskıyı durduracak zannına kapılanlar da olmuyor değildi. Bu aynı zamanda normalleşmeyi bekleme beklentisiydi. Gerçek odur ki AKP normalleşmeyi 2015’ten beri gündeminden çıkarmıştır.
2019’da AKP-MHP rejimi HDP’ye ve demokratik Kürt siyasetine yönelik saldırı ve tasfiye konseptinde yeni bir aşamayı devreye koydu. 31 Mart seçim sürecinde AKP-MHP; HDP ve Kürt karşıtlığı üzerinden bir kampanya yürüterek tasfiye etmeyi amaçladı fakat kendileri büyük bir yenilgi aldı. Demokratik yollarda HDP karşısında yenilen iktidar hukukun zerresini taşımayan yollara başvurarak 19 Ağustos 2019’da Amed, Van ve Mardin büyükşehir belediyelerine kayyum atadı. 19 Ağustos’tan bu yana 25 HDP’li belediyeye kayyum atayarak, belediye başkanlarını cezaevine koydu. Kürt halkına ve iradesine karşı içeride sürdürdüğü savaşı 9 Ekim’de Rojava’yı işgal ederek yüzlerce insanın ölümüne, yüz binlerin göçertilmesine, topraklarını ve mallarını talan ederek Kürt karşıtlığını soykırım düzeyine vardırmıştır.
Demokratik hakları ve hukuku yok sayma üzerine kurulu bir iktidara karşı daha güçlü bir cevap oluşturmak HDP ve demokratik muhalefetin sorumluğundadır.
Daha somut olarak;
1- İktidar hukuk, yasa zeminini terk etmiştir. Kurumlar iktidar lehine karar vermelerine ve hareket etmelerine rağmen şiddete ve baskıya dayalı yönetme tarzı olmazsa olmaz haline gelmiştir.
2- Güvenlik güçlerinin, bürokrasinin, mahkemelerin sınav puan çetelesi Kürt siyasetine yönelik, HDP’ye yönelik devrimci demokratik muhalefete yönelik yapacakları baskı ve tasfiye yönünde kat ettikleri ‘başarı’ya göre puanlandırılacaklar.
3- İktidar Kürtlere karşı savaş, bölgede savaş konseptiyle hareket ediyor. İçerdeki kaosu bölgeye taşıdığı gibi bölgedeki kaosu ve çatışma dinamiklerini de Türkiye’ye taşımıştır.
4- AKP-MHP, demokratik Kürt siyasetine yönelik saldırıda 31 Mart seçimleriyle yeni bir aşamaya geçti. Sandıkta kaybetmeyi içine sindiremeyen iktidar, halkın iradesine saldırmaya devam ediyor.
5- HDP ortaya çıkışından bu yana büyük bir mücadele verdi. Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin ekseni oldu, bu konumu şimdi daha baskın duruma gelmiştir. Türkiye toplumu ve halkları HDP gerçeğinde Türkiye’yi dönüştürme ve değiştirme imkânını elde ettiler. Bundan dolayıdır ki rejimin HDP öfkesi bitmek bilmiyor. HDP iyilik, çözüm ve barış yolunu ortaya koydu, bu yolun bedelini ödedi ve ödüyor.
6- Daha dinamik, siyasette daha etkileyici bir HDP tüm demokrasi güçlerinin beklentisidir. HDP beklentiye cevap olmakla sorumluluğunu yerine getirecektir.