Muhalif medyamızda Bağdadi’nin ABDQSD ortak operasyonuyla öldürülmesinden sonra kimi “akademik” tartışmaları elbette zevkle, ama biraz da hayretle izliyorum.
Örneğin “Bağdadi’nin ölümünden sonra DAİŞ ne yapar, Nusra ne eder?” gibi bir soru tartışmacıları gereğinden fazla meşgul etmekte. Böyle bir soru elbette sorulur. Ne demişler, “sorunun ahmakçası olmaz, yanıtın ahmakçası olur.” Bana sorarsanız böyle bir sorunun yanıtı tek cümleliktir: “DAİŞ bugüne kadar ne yapmışsa, Nusra bugüne kadar ne etmişse, onu yapar, onu eder.”
Ya da “bu operasyon Trump’ı zor durumdan kurtarır mı?” sorusunu, “Trump bu operasyonu neden yaptı, zamanlaması manidar mı?” sorusu izlediğinde konuşmalar rayından çıkmakta. Şu “manidar” sözcüğüne oldum bittim fena halde “tilt” oluyorum. Çünkü iş “mana” aramaya vardığında İdlib ve Cerablus’da gerçekleşen operasyonun beş paralık bir önemi kalmıyor.
Mesele Yankee’nin “Hollyvoodvari” bir marifeti halini alıyor. Bir başka akılları kurcalayan konu, “eğer bu operasyonu abartırsak, Rojava halkı alçak ABD’ye yeniden umut bağlar, bu da direnişi tavsatır” kaygısıyla ilgili. Ölüm kalım savaşı veren Rojava halkının böyle bir operasyonla ABD’nin oynadığı oyunu unutacağını sanmak, biraz fazla “kaygılı” olmak gibi geliyor bana. Belki de bu kaygının altında daha stratejik bir sorun yatıyor olabilir.
Örneğin eğer ortada “Rojava ABD ile mi ittifak etmeli yoksa Rusya ve İranla mı?” gibi bir soru ve tartışma varsa, o zaman “kaygı” anlamlı sayılabilir. Gelgelelim “ittifak” sorununa TV tartışmacılarının yanıt bulması imkansızdır. Yanıt bulacak olanların ise TV’leri izleyip ona uygun karar vereceklerini sanmak saflık olur. Onların elinde “Üçüncü Yol” var. Kuşkusuz bütün bu sorular tartışılmasın demiyorum. Tartışılsın. Ama asıl soru güme gitmesin. Asıl soru nedir?
Şudur: İdlib ve Cerablus’da yapılan operasyonlarda DAİŞ elebaşılarının öldürülmesi Türk devleti ve rejimi açısından ne anlama geliyor? Türk devletinin “örgüt üyesi olmamakla birlikte, örgüte yardım ve yataklık yaptığı, örgütü bilerek koruduğu ve örgütle doğrudan doğruya işbirliği içinde olduğu” bu operasyonlarla açık, kesin, tartışma götürmez bir biçimde kanıtlanmıştır. Yan sorularla fazla oyalanmadan, bu hakikati tekrarlamak, Türk ve dünya kamuoyunun kafasına yerleştirmek asıl işimiz olmalıdır. Erdoğancı propagandanın ipliği pazara çıkmıştır.
“QSD eşit PKK’dir” iddiasının amacı açıktır: DAİŞ eşit AKP-MHP iktidarı” gerçeği bu propagandayla örtülmek istenmektedir. Kanlı ilişkinin üstündeki örtü çekilip alınmıştır. Bağdadi beş ay boyunca İdlib’de QSD istihbaratçıları tarafından izlendi. Bu beş ay boyunca Türk devleti ta Meksikalarda “FETÖ’cü” avı yapabilirken askeri üssünün dibindeki ve sınırın dört kilometre berisindeki Bağdadi’yi elbette bilerek korudu.
Şöyle düşünelim: Bu iktidar Güney Kürdistan’ın Süleymaniye kentinde, kafelerin bulunduğu bir yerde, insanların cıvıl cıvıl dolaştığı bir mahalde, iki Kürt diplomatını birkaç bin metre yükseklikten, Silahlı-İnsansız Hava Aracı’yla milimetrik bir isabetle bulup, katledebiliyor da, QSD istihbaratçılarının yerini keşfettiği Bağdadi’yi “bir türlü bulamıyor” denirse siz bunu “manidar” mı bulursunuz?
Erdoğan rejimi suç üstünde yakalanmıştır. QSD savaşçılarının silip süpürdüğü DAİŞ’in başı, Erdoğan’ın işgal ettiği bölgede yakayı ele vermiş ve öldürülmüştür. Operasyonu QSD ile birlikte yapan “Türkiye’nin müttefiki Amerika” bu operasyonun yapılacağını Türkiye’den gizlemiştir.
O halde “neden?” diye sormalısınız. Yanıtı açık, çünkü bütün dünya gibi ABD hükümeti de DAİŞ’in Türk devleti tarafından korunduğunu, binlerce DAİŞ’çinin yer aldığı bir çapulcular güruhunu “Suriye Milli Ordusu” adı altında Kürt halkının üstüne sürdüğünü biliyor. Ama aynı ABD Rusya ile birlikte hava sahasını kapatmayarak Türkiye’nin Rojava’yı işgaline yardım etmedi mi? Etti. Bunu da dünya biliyor.
Biliyor bilmesine de bu hakikat, DAİŞ elebaşılarına karşı yapılan operasyonun, Erdoğan iktidarını “suçüstü” ettiği hakikatini değiştirmiyor. Yeni olan ve önemli olan da zaten sadece budur. Ne ABD ve ne de Rusya Rojava’ya aşık değildir. Size bir “sır” vereyim, bu iki ülke aynı zamanda Erdoğan’a da aşık değildir.
Rojava’ya karşı alçakça oynanan oyunun yanında asıl büyük oyun, bilelim ki, Türk devletine karşı da sahneleniyor. Bana öyle geliyor ki, yarın kurulacak uluslararası mahkemede ABD ve Rusya’nın değil, ama Türk devletinin Rojava’ya karşı DAİŞ’le birlikte işlediği suçlar ele alınacak. “Büyük devletler” büyük devletlerdir, “ellerindeki kanı” Erdoğan’ın kravatıyla temizlerler.