Bakan Bayraktar, ‘Biz Türkiye’de saatte yaklaşık 10 dönüm ‘güneş tarlası’ kuruyoruz’ dedi. Bu vurgu tarım arazileri ve meraların hangi boyutta işgal edildiği gösterirken, halka yönelik elektrik fatura desteği için 1trilyon ödendiğini iddia etti
K. Bülent Ongun
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bayraktar, Bütçe görüşmelerinin yapıldığı TBMM Genel Kurulu’nda milletvekillerinin sorularını yanıtladı. Türkiye’de güneş enerjisi yatırımlarının hızlandığını belirten Bakan Bayraktar, “Biz Türkiye’de her bir saatte yaklaşık 10 dönüm güneş tarlası kuruyoruz. Yani, biz bu toplantıda bugün bütçede konuşurken, şu son 10 saat içerisinde Türkiye’de 5 bin hanenin elektrik ihtiyacını karşılayacak güneş santrali kuruldu” diye konuşurken, sözünün ettiği 10 dönümün tarım arazisi ve meralar olduğunu belirtme gereği görmedi. Diğer yandan elektrik ve doğalgaz tüketicisine son iki yılda verilen desteğin 1 trilyonu bulduğunu iddia eden Bayraktar bu desteğin gerçekte şirketlere yapıldığının üstünü örterek ‘halkçı’ bir maske takınıyordu.
Çatı GES’ler!
Bir yandan EPDK, diğer yandan Bakanlık kararları ile doğal yaşamın işgali sürerken, alınan kararlarla koruma alanlarının da enerji şirketlerince işgal edilmesin yasal anlamda sağlandı. 11 Ağustos 2022’de EPDK’nın işletmelerde kurulan güneş enerjisi santrallerine yönelik yaptığı düzenleme tepkilere neden olmuştu. Güneş enerjisinden elde edilen elektriğin, işletmenin kullandığı kısmı mahsup edildikten sonra kalanı, dağıtım şirketleri tarafından satın alınıyordu. Ancak “Elektrik Piyasasında Lisanssız Elektrik Üretim Yönetmeliği”nde yapılan düzenlemeyle, üretilen enerjinin sadece kendi işletmesinde kullanabileceği ve dağıtım şirketlerine satamayacağı kararını aldı. Çatı GES’i kuran işletmeler EPDK’nın durduk yere yaptığı yönetmelik değişikliğine isyan etmiş ve ‘biz yönetmeliğe güvenerek borçlanıp GES’leri kurduklarını açıklamışlardı.
Patronlar bile isyan etti
Fabrika çatılarına kurulan ya da kurulmak istenen GES’lerden enerji alma kararını ortadan kaldıran Bakanlık ve emrindeki EPDK, SİT alanlarını enerji şirketlerinin işgaline açmıştı. 2019’da yayımlanmış karar 2022 Ağutos ayında değiştirildi ve bu değişiklik geçmiş 3 yıla kadar geri işletildi. Amedli bir işinsanı hem yönetmelik değişikliğine hem de yönetmeliğin geçmişe dönük işletilmesine tepki göstererek, “Biz 10 yıllık sözleşme imzaladık ve üretim fazlasını sisteme dağıtılacağını söylediler. Biz de ona göre yatırım yaptık. Biz başladık daha 2 ay bitmeden bu düzenleme yapıldı” dedi. Çok sayıda GES’in bulunduğu Diyarbakır Organize Sanayi bölgesindeki işinsanları bu duruma tepki gösterdiler. Çatılarını güneş panelleriyle dolduran fabrikalar devlete inandıkları için büyük bir hüsran yaşarken, üstüne üstlük fırsatçılıkla suçlanmaları dikkat çekmişti.
Destek halka değil şirketlere
Elektrik ve doğalgaz tüketicisine son iki yılda verilen desteğin 1 trilyonu bulduğunu iddia eden Alparslan Bayraktar, bu desteğin değişiklilerle süreceğini söyledi. Bayraktar, “İhtiyaç sahibi olmayan, üst gelir grubundaki tüketicileri destekten çıkaralım diyoruz; destekler gerçekten ihtiyaç sahibi olan vatandaşlarımıza, emeklilerimize, dar gelirli vatandaşlarımıza gitsin. Devlet; yüksek tüketimi olan, yalıda, villada oturanın doğal gaz, elektrik bedelinin yarısını artık ödemesin diyoruz. Bundan rahatsızlık duymayınız” ifadelerini kullanırken, halka sağlanan destek oyununda ödenen 1 trilyonun aslında şirketlere ödendiğini görünmez kılmaya çalışıyordu.
Destekte sınır yok
Üretim ve dağıtım şirketlerine açıktan destek veren Bakanlık TEİAŞ eliyle termik santrallere üretmedikleri elektriği kapasiteleri oranında ödemeye devam ederken, gerekçe ise ‘Piyasa şartlarına uygun maliyetten elektrik üretemediği’ iddiasıydı. Her ay milyarlar aktarılan termik santrallerin yanında benzer bir destekte ‘yenilenebilir’ enerji adı altında GES, RES ve diğer şirketlere yapılmakta. Halkın kullandığı elektriği fahiş fiyat belirlemenin üstüne halka destek iddiasıyla faturanın yarısını yine halkın cebinden toplanan vergilerden şirketlere aktarılırken, bunun adının destek olarak açıklanmasının inandırıcı olması mümkün değil.
İkiyüzlü politikalar
Dünyadaki yaşamın uçurumun kıyısına gelmesinin en temel nedeni kapitalizmin aşırı üretim ve tüketim üzerinden elde ettiği birikimleri sürdürmek ve büyütmek dışında hiçbir hedefi olmayan ‘yenilenebilir enerji’ söylemi yaşanan ekolojik krizi çözmek şöyle dursun, derinleştirmekten gayrı bir sonuç vermesi de mümkün değil. Rüzgar enerjisi için ormanların, meraların, deniz ekosisteminin yıkımına yol açılırken, güneş enerjisi için tarımsal arazilerin işgal ediliyor olması ve adına da ‘Güneş Tarlaları’ denmesi bu gerçeği göstermeye yetmektedir. Tüm bunların üstüne bir de doğal ve tarihi SİT alanlarının da enerji santrallerine kurban edilmesi, ikiyüzlü ‘iklim’ politikalarını da ortaya koymaktadır.
Tarım arazileri ve açlık
Dünya üzerinde 2 milyara yakın insan kitlesinin açlık çektiği ve temiz suya erişemediği günümüzde açlığın en büyük nedeninin susuzluk ve tarım arazilerinin giderek daralması olduğu biliniyor. Yaşanan süreç bu iken tarım arazileri veya meralar üzerini işgal ederek ‘güneş tarlaları’ ve ‘rüzgar santralleri’ oluşturup yaşanan ekolojik krize ve dolayısıyla açlığa çözüm bulunabileceğini düşünmek en hafifinden aymazlık olabilir. Yayınlanan verilerde 2005’ten 2018 yılına kadar Türkiye’de 3.5 milyon hektarlık araziyi ekmekten vazgeçen çiftçilerin durumu ‘yenilenebilir’ enerji programını uygulanabilir kılmaya zemin hazırlamaktadır.
Kapitalizm ve enerji
Kapitalist ekonominin en temel birikim alanı emek ve doğa sömürüsü üzerinden kendisini sürekli yenileyip aşırı tüketimi ve dolayısıyla aşırı üretimi kesintisiz gerçekleştirme zorunluluğudur. Kapitalizm insanların ihtiyaçlarını ön görerek üretim planlaması yapmaz aksine sermayenin birikim süreçlerini sürekli halde tutmak ve büyütmek üzere bir üretim süreci örer. Bu durumda kaçınılmaz olarak daha çok enerji ihtiyacını açığa çıkarır. Enerji üretimi aynı zamanda kapitalist üretim süreçlerinde bir birikim alanıdır. Enerji nakil hatları üzerinden büyük bir enerji piyasası-pazarı var edilmiştir. En büyük göçler tarım alanlarının ve su havzalarının yok edilmesi veya savaşlar yoluyla işgal edilmesi, el konulması sonucu yaşanmıştır. İnsanlığın ve doğada yaşayan binlerce türün yaşamsal temel gereksinimi olan su, hava ve toprak kapitalizmin amansız saldırılarıyla hızla yok olmakta ya da kirlenmektedir.









