• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
24 Temmuz 2025 Perşembe
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Yazarlar Ertuğrul Kürkçü

Her şey değişecek, rejim baki mi kalacak?

24 Temmuz 2025 Perşembe - 00:00
Kategori: Ertuğrul Kürkçü, Yazarlar
On binlerin yürüyüşü

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, tarih ve siyaseti aritmetik-geometriyle çözümleme yolculuğunda yeni bir evreye ulaştı: “Eşkenar üçgen” evresi.

Bahçeli’nin böyle bir formülle ilgilendiğinden, adı konulmamış “çatışma çözümü” sürecinde etnisite ve mezhep gerilimlerini Cumhurbaşkanı Yardımcıları üzerinden aşmaya yönelik zihin egzersizlerinin kamusal alana taşmasıyla haberdar olmuştuk. “Kapsamlı” açıklamasını bu formülü kamuoyuna taşıyan habercilere öfke patlaması sırasında öğrendik.

“Her şeyin çaresi rejimde mevcut”

Bahçeli, açıklamasına “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin siyasi ve hukuki imkanları, ihata ettiği kuramsal ve kurumsal ilkeleriyle milli birlik ve kardeşliğin pekişmesi mümkün ve muhakkaktır.” diyerek başlıyor. Özeti: “Her şeyin çaresi mevcut rejimde. Devlette değişiklik gerekmez.”

Peki çare ne?  Bahçeli “şematik formülü de eşkenar üçgen formatında siyasi ve hukuki düşünce kalıbına dökü[yor].” Türk devlet geleneğinin “kuvvetler ayrımsızlığı” ilkesinin parti bahçesinde ağaç dikimi yoluyla temsilinde başarıyla uygulanan bu formül, etnik ve mezhepsel gerilimlerin devlet eliyle giderilmesinde neden uygulanmasın diye düşünüyor ve lafı “Cumhurbaşkanı Yardımcıları” olayına bağlıyor: “Bunun da yanında en tepede Cumhurbaşkanı, aşağıdaki iki köşesinde de Cumhurbaşkanı Yardımcısı olabileceği siyasi bir önerme olarak gündeme gelmiştir […] iki Cumhurbaşkanı Yardımcısından birisinin Alevi, diğerinin de Kürt olabileceği değerlendirilmiştir.” 

Bir kez daha “Dokuz Işık” 

Bahçeli formülü kabul görmeyince yıldırım hızıyla, geometrinin ebedi ahengi kurmacasından Türk’ün “herkesin herkesle savaşı”ndaki aman vermezliği kurmacasının retoriğine geçiveriyor: “[…] Türkiye’yi, Lübnan veya benzeri bir başka ülkenin karmaşık ve kaotik istikrarsız yapısına çevirmeye gücü yetecek, buna cesaret ve teşebbüs edecek hiç kimse olamaz, olamayacaktır.” Ve MHP lideri tartışmayı bağlıyor: “Türk milliyetçiliği asil ve aziz Türk milletinin bağımsızlık güvencesi, tarihi kişiliğinin ve milli kimliğin var oluş güvencesidir.” Böylece bir kere daha başladığımız yere, MHP’nin “Dokuz Işık” doktrini ve milliyetçilik anlayışına iade oluyoruz.

Türklük potasında Alevi ve Kürt eritmek

MHP’nin Türk milliyetçiliğinin açıkça etnik Türk kimliğini esas alan bir bütünleşmeyi savunduğu, Türk milletinin “tarihi misyonunu” yeniden canlandırma iddiasını, asimilasyoncu veya en azından “üst kimlikçi” bir siyaseti önerdiği kimse için bir sır değil. Bu bağlamda, Kürtler, Aleviler ya da Araplar, MHP imgeleminde ayrı kolektif kimlikler olarak değil, Türklük potası içinde birleştirilmesi gereken “unsurlar” olarak beliriyor. “Ülkü birliği” kavramı, çoğulculukla değil tek millete aidiyet üzerinden tarif ediliyor. Dolayısıyla, “Dokuz Işık” doktrini baki kaldığı sürece, MHP’nin demokratik çoğulculuk zemininde etno-kültürel çeşitliliği tanımasının sistematik olarak mümkün olmadığı bir bedahet. Nitekim Bahçeli, “eşkenar üçgeni” savunma kapsamında bütün şüpheleri telaşla savuşturma gayreti içinde anlatıyor: “Alevi de bizim, Kürt de bizimdir. Cami de bizim, Cemevi de bizimdir. Biz hep birlikte Türk milletiyiz. Biriz, beraberiz, kardeşiz, çok büyük bir aileyiz.”

Bu söylem, ulus-devlet inşasının klasik tek-milletçi modelini bir kez daha tekrardan ibaret. Oysa, Türkiye’nin insani maddesi Anadolu ve Mezopotamya’da çok-dilli, çok-etnili bir imparatorluk mirasına yaslanıyor. Osmanlı’nın çöküş çağında İttihat Terakki iktidarının bu çoğulluğu modern yurttaşlıkla birleştirmek yerine, devleti tek dil, tek millet, tek inanç esası üzerinde ihya yaklaşımı Ermeni, Süryani, Pontus varlığının soykırımlarla yok edilmesine götürmüştü. Cumhuriyet’te Kürt ve Alevi varlığını inkâra, asimilasyon, bastırma politikaları ve tenkil, zorla göçertme, Türkleştirme ve Sünnileştirme mekanizmalarıyla yönelinmesi sorunların süreklileşmesine, toplumsal yaşamın daimî bir “ayaklanma bastırma” düzeni içinde kontrol altında tutulmasına neden oldu. Bunlar artık herkesin bildiği hakikatlerken, Bahçeli devletin toplumla ilişkisini değiştirmeksizin toplumu devlete uydurma fantezilerini “eşkenar üçgen”lere de sarsa mağdurların bunları bir çözümün imkânı olarak görmeleri artık imkânsız. Siyaset kuşlar için değil insanlar için. Kuşlar için dahi, uçarlarken aşağıda gördüklerinin kaç köşeli olduğunun, eşkenar olup olmadığının hiçbir anlamı yokken, üçgenden ne fayda?

Bahçeli gerçekten bir “aydınlanma” döneminde mi? Kendisiyle konuşma imkânı bulanların çoğunun son dönemde kendisinin “Terörsüz Türkiye” bağlamında resmi lügatin ötesine geçen anlatılarından böyle bir vehme kapıldıklarını görmek kabil. Ancak, uzak mesafeden ve metinler üzerinden okununca Bahçeli’nin formüllerinin inatçı gerçeklerle sınandığında yüksek bir kırılganlıkla malul oldukları daha kolayca kavranıyor. Bahçeli’nin son dönemde Kürtleri ve Alevileri özellikle kapsayıcı gibi görünen söylemlerle konuşur olması, devlet zihniyetinde bir dönüşümden çok bir stratejik adaptasyon olarak okunmayı gerektiriyor.

 Post-Erdoğan döneme bakış

Bahçeli’nin olası bir post-Erdoğan dönemde Türk milliyetçiliğinin sistemde edindiği merkezi konumu koruma hedefiyle hareket ettiğini düşünmek için pek çok neden var. Silahlı çatışmanın sona erdirilmesiyle açığa çıkan Kürt siyasal hareket enerjisinin soğurulması, Kürt kimliğinin düşmanlaştırılmaksızın, muhafazakarlıkla sarmalanarak sistemle ilişkilendirilmesi, bu açıdan “devlette bir yer açılması” fikri, Bahçeli’yi “Cumhurbaşkanı Yardımcısının biri Kürt olsun bir Alevi” parlak formülüne götürüyor. Ne var ki, bu “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen ucubenin farklılıkları tanıyan yeni bir toplumsal uzlaşmanın biçimlendireceği bir demokratik rejimle ikamesi değil, milliyetçiliği Türk olmayan “unsurları” da kapsayacak şekilde tahkime yönelik bir girişimden ibaret.

Alternatif yok mu?

Gerçek bir “demokratik entegrasyon”un yalnızca etnik değil, inançsal, cinsel, sınıfsal tüm kimliklerin eşit haklı yurttaşlık bağlamında anayasal tanınması, yurttaşların aidiyetlerini kendileri tanımlayarak kolektif hak ve çıkarlarını gerçekleştirmek üzere örgütlenme ve mücadele haklarının kabul edilmesi, devletin yurttaşların gönüllü bir birlik olarak katıldıkları ve kendi kendilerini yönetmelerini kolaylaştıracak bir düzenleyici kurum olarak yeniden kurulması pekâlâ mümkün.

Hiçbiri, halkların bir gökkuşağı altından geçerek bambaşka bir aleme intikali şeklinde gerçekleşmediyse de son beş altı yılda Latin Amerika’da gerçekleşen demokratik dönüşümlerde, örneğin Bolivya (2009) ve Ekvador (2008) anayasalarında, üniter devlet kapsamında etnik topluluklara ve yerli halklara özel haklar ve anayasal tanınma getirerek pozitif ayrımcılık ve çoğulculuğu derinleştirerek ilerlendi. Bolivya’da yerli halklar, anayasal kurucu özne olarak tanımlandı. Temsil, sadece sayısal değil; kültürel, dilsel, coğrafi, hukuki düzeyde kurumsallaştırıldı.

Yeter ki, bir yeniden kuruluş azmiyle, yüz yıllık mağduriyetleri telafi diğerkâmlığıyla kalıcı dönüşümler için yola çıkılsın. Kendi deneyimlerimizden, dünyanın gidişatından, toplumsal ihtiyaçlardan yola çıkarak büyük çoğunluğun refah ve mutluluğuna gidecek pek çok yol bulunabilir. Ama bize, ayrımcılık değil “aidiyet” vurgusuyla da olsa, 100 yılda çatışmadan başka bir şey üretmemiş olan milliyetçiliğinizle, geldiğinizde diğer kimliklerin eşitlik, öz yönetim, anadilinde eğitim, kültürel özerklik gibi taleplerini tanımamış, kapsama marjınızı hiç genişletmemiş ve bu kimlikleri erozyona uğratmak dışında hiçbir ilerleme sağlamamış olarak ve demokratik dönüşümün önünü kapatmak üzere gelmiş olacaksınız.

Hiçbir şey yapamıyorsanız, toplulukların, sınıfların, toplumsal cinsiyetlerin, farklı fikirlerin yerine kendinizinkini geçirmeye kalkmamayı, mağdurların kendi adlarına düşünme, söz söyleme ve hareket etmelerini zorla önlememeyi deneyebilirsiniz. 40 yıldır süren silahlı isyana son verilmiş olması gerçeği karşısında ayaklanma bastırmaya dayalı Milli Güvenlik stratejisini mevzuattan çıkartabilirsiniz. Böylelikle en azından 1971’den bu yana toplumsal hareketlerin kendi geleceklerini tayin adına toplumla paylaşmak istedikleri düşüncelerini bastırmak üzere resmi güvenlik güçlerinden daha büyük bir şiddetle toplumsal mücadeleleri ve örgütlenmeleri hedef alan paramiliterlerinize, komandolarınıza, mücahitlerinize fon tahsisine ve cezasızlıklarına son verebilirsiniz.  Eğer sorununuz, yüzyıldır aşılamayan sorunların aşılmasıysa, toplumsal taleplerin kendilerini ortaya koyması ve toplumla paylaşılmasının önü açılınca çözülmez gibi görünen nice sorunun, aşılamaz gibi görünen nice çatışmanın toplumsal dayanışmayla pekâlâ açılabileceğini görebilirsiniz.

Herkes ve her şey değişecek, Kürtler değişecek, Aleviler değişecek, kadınlar değişecek, hayat değişecek ama devletiniz ve onun muhafazasının ideolojik aygıtı olarak milliyetçiliğiniz baki kalacak sanıyorsanız, hiçbir üçgen sizin işinizi görmez. Bir şey değişince her şey değişir. Kâinatın yasası böyledir.

 

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Eskişehir’deki yangınlar hakkında soruşturma başlatıldı

Sonraki Haber

Gümrük sıfırlamalarıyla çiftçileri sıfırlamak

Sonraki Haber
‘It’s the economy, stupid!’

Gümrük sıfırlamalarıyla çiftçileri sıfırlamak

SON HABERLER

Siweyda’da ateşkes bir kez daha ihlal edildi

Siweyda’da ateşkes bir kez daha ihlal edildi

Yazar: Yeni Yaşam
24 Temmuz 2025

Yangında hayatını kaybedenlerin isimleri belli oldu

Yangında hayatını kaybedenlerin isimleri belli oldu

Yazar: Yeni Yaşam
24 Temmuz 2025

Rusya ve Ukrayna arasında esir takası yapıldı

Rusya ve Ukrayna arasında esir takası yapıldı

Yazar: Yeni Yaşam
24 Temmuz 2025

Yalnız ekonomi mi?

Çözüm mü çözülmek mi?

Yazar: Yeni Yaşam
24 Temmuz 2025

Gelenekten yararlanmak

Ah’lar şairi

Yazar: Yeni Yaşam
24 Temmuz 2025

Anayurt duygusu, en soylu duygudur

Anayurt duygusu, en soylu duygudur

Yazar: Yeni Yaşam
24 Temmuz 2025

Cemil Bayık: Demokratik siyaset yapmak istiyoruz

Cemil Bayık: Demokratik siyaset yapmak istiyoruz

Yazar: Yeni Yaşam
24 Temmuz 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır