İnsanlık tarihi mazlumdan, haklı olandan yana olma ile haksız olana, zulüm edene karşı mücadele tarihidir. Toplumsal gelişimin, zihinsel, sosyal, kültürel, ahlaksal ve hukuksal gelişimin her aşamasının gündeminde bu hep var olmuştur. Mazlumdan, haklıdan yana olma ona güç verme, destek sunma ve sahipleme ile zulüm yapan, talancıya karşı bir mücadele sergileyerek kendini ve insanlığını korumuştur.
Rojava’nın tam da bu eksende bugün insanlığa bir çağrısı var. Çağrı, saldırıya karşı ve mücadelede ortaklaşma çağrısıdır. Bu çağrıyı sırf kendi ihtiyacı olduğu için yapmıyor, bölgenin, dünyanın ve insanlığın bu ihtiyacı olduğu hissiyatı ve bilinciyle yapıyor. Saldırıların etkileri ve sonucu yerel olmayacağı gibi buna karşı olumlu bir sonucun etkisi de bölge üzerinde aynı zamanda küresel düzeyde olacak. Nasıl ki DAİŞ saldırılarının etkisi küresel çapta olduysa yenilgisinin yansımaları da küresel çapta oldu.
Rojava’daki halklar ve savaşçıları YPG, YPJ, QSD’den binlerce savaşçı hayatını ortaya koyarak, barbar sürüsü DAİŞ’in saldırılarına karşı bir dalgakıran olarak insanlığa ve halklara koruma seti oldu.
Türkiye, Rojava’ya yönelik saldırısıyla Rojava’daki halkların insanlık düşmanlarına karşı emeği ve canıyla oluşturduğu seti yıkmayı hedefine koymuştur. DAİŞ’in hedefleyip elde etmediği sonucu Türkiye saldırıları ile tamamlamak istiyor. Türkiye’nin zaten başından beri DAİŞ’in arkasından durduğu, onunla iç içe olduğu sürekli kamuoyunun gündemindeydi ve bunun böyle olduğuna dair de önemli veriler ortadadır.
Türkiye Rojava’ya yönelik kendi projesini DAİŞ eliyle hayata geçirmek istedi, bu hedeflenen olmayınca bu sefer saldırıya girişti.
Türkiye’nin saldırısıyla birlikte DAİŞ’e karşı mücadele eden uluslararası koalisyon peyder pey sahadan çekildi. Koalisyonun sahadan çekilmesi Türkiye’nin saldırılarına kolaylık sağladı. Uluslararası koalisyonun geri çekilmesi “Buyurun Kürtlere saldırın” anlamını taşıyor. ABD ve Tayyip Erdoğan arasındaki anlaşma bundan daha ötesini amaçlamış görünüyor. Anlaşmadaki rol paylaşımında ABD’nin, Rojava’nın elini kolunu bağlama görevini üstlendiği anlaşılıyor. Diplomatik, psikolojik destek yanı sıra yapılan anlaşmayla da Türkiye’nin saldırılarına meşruiyet kazandırmak istediği anlaşılıyor.
“İşgal ve saldırı cephesine karşı yeniden bir dayanışma cephesi nasıl örülebilir, nasıl örgütlenebilir?” sorusunun gündeme girmiş olması son derece önemli bir gelişmedir. Saldırılara karşı dünyanın her tarafından tepkiler gelişti ve daha da gelişeceği aşikârdır. Saldırılar önemli oranda dünya kamuoyu tarafından tecride alınmış durumda. Saldırıların yeni yıkımlara davetiye çıkardığı dünya kamuoyu tarafından anlaşılmış görünüyor. Türkiye’nin Rojava’ya dönük saldırıları karşısında dünya kamuoyu kendini yeniden konumlandırıyor diyebiliriz.
Son on yılda Ortadoğu’da çok büyük yıkımlar oldu. Yüz binlerce insanın hayatı çatışmalarda ve savaşlarda yitip gitti. Milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu. DAİŞ ve destekçileri bölgeyi kan gölüne çevirdiler. Ortadoğu bölgesindeki halkların, uygarlığın tarihini ve kültürünü vuran bu barbarlık dalgasının yıkıcı etkileri dünyanın başka alanları üzerinde de yıkıcı bir şekilde yansıdı. Yeni yıkımlara ve kırımlara davetiye çıkaracak olanı adresi ve kimliği ne olursa olsun insanlık vicdanında mahkûm olması son derece önemli bir insanlık duruşunu ifade etmektedir.
Uluslar arası dayanışmanın Rojava’da somutlaşması gerçeğin tabiatına uygun bir durumdur. Rojava çok daha büyük bir dayanışmayı hak ediyor. Dayanışmanın daha fazla büyütülmesi, saldırılara geri adım attıracak düzeye varması ve saldırıların boşa çıkarılması için daha büyük bir özveriye ve yüksek bir çabaya ihtiyaç olduğu ortada.