İnsanlar paradigmayla bakar, görür, değerlendirir. Dolayısıyla günceldeki anlama sorunlarının nedeni olarak paradigmayı görmek yanlış olmadığı gibi, farklı bakabilmek için de paradigma değişimi yaşamak gerek
İsa Taşçı
Türkiye gündemi toz duman. Daha doğrusu Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat 2025 tarihinde yaptığı çağrı ve onun ardından yaşanan gelişmeler herkesi allak bullak etmiş durumda. Daha önce pek düşünme ihtiyacı duymadan nasıl olsa para eder diye, PKK ve Kürt karşıtlığı yapan pek çok kişi şimdi dut yemiş bülbül gibi. Pek çoğunun ne dediği, neye, niçin karşı çıktığı, neyi, niçin savunduğu birbirine karışmış durumda. Ezberler bozulunca, bilinenler işe yaramayınca demek ki böyle oluyor. Dahası bu hale gelenler sadece PKK ve Kürt karşıtlığı yapanlar değil.
İtiraf edelim ki herkes çok kötü yakalandı. Görüldü ki hiç kimse bu kadarına hazır değilmiş. Öyle ya son yedi-sekiz ayda çok çok az insanın hatta belki de hiç kimsenin aklına gelmeyecek türden gelişmeler oldu.
Kim 47 yıllık PKK’nin epeyce etkili ve çoklu seçeneklere sahip olduğu bir dönemde kendisini fesih edeceğini düşünebilirdi ki?
Kim savaşta bu kadar ustalaşmış PKK’nin amaçlarına ulaşmada temel yöntem olarak belirlediği silahlı mücadele yöntemini sona erdireceğini düşünebilirdi ki?
Hep Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın attığı adımların beklenmedik, sürpriz ve şok edici olduğu söylendi. Bazıları bunu abartılı bir propaganda olarak gördü, bazıları da kibirlerinden, üstenci tutumlarından bu hakikati görmek istemedi. Oysa yaşananlar bunun ne denli doğru olduğunu herkese gösterdi. Gerçekten de kimsenin aklına bile getiremediği şeyler oldu ve bunlar Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın talebi doğrultusunda özgür iradeyle ve tek taraflı olarak gerçekleşti.
Peki neden herkes bu kadar şaşırdı? Neden herkes böyle hazırlıksız yakalandı ve neden herkes gelişebilecek daha başka şeylere hala hazırlıksız?
Çünkü yüzeysellik, ezbercilik, belirlenmişlik o kadar fazla ki! Fazlasıyla at gözlüklü hale gelinmiş durumda. Hakikatin bütünlüğü kaybedilmiş, hakikat lime lime edilmiş. Herkes kalıplarının ve dogmalarının kendisine açtığı pencereden epeyce daralmış evrene bakmaya alışmış ve onları temel doğru olarak görüyor. Kafa yormama, düşünmeme, araştırmama temel insan hali olmuş. Zihinsel tembellik herkesi adeta ele geçirmiş. Günlük yaşamın bireyci koşuşturması pek çoğunu teslim almış. Halbuki insanın en temel özelliği esnek bir zihin yapısına sahip olmasıdır. Hakikat ise hiç o kadar mutlak, değişmez, donuk ve köşeli değildir.
Şu çıktı ortaya: ideolojiler farklı hatta birbirine karşıt gibi gözükse de paradigmalar aynı. Yani bakış açısı aynı. Aynı gözlükle olan bitene bakılıyor. Bu da aynı kaynaktan beslenme anlamına geliyor ki, bu kaynağın egemenlerin hükmettiği zihin kodları olduğundan şüphe duyulamaz.
Beslenen zihni kaynaklar bir olunca sorunları ele alış, sorunlara bulunan çözüm yöntemleri de benzer oluyor.
Tam da burada ‘paradigma değişimi’ kavramına dikkat çekmekte yarar var. Temel evrensel bakış açısı ve karakteri gereği uzun erimli olduğundan, paradigmalar kolay değiştirilemez. İnsanlar onunla bakar, görür, değerlendirir, ölçer biçer. Dolayısıyla günceldeki anlama sorunlarının nedeni olarak paradigmayı görmek yanlış olmadığı gibi, farklı bakabilmek için de paradigma değişimi yaşamak gerek.
Açık ki her şeyi devletten bekleyen, devleti ve devletleşmeyi her şeyin çözüm anahtarı olarak gören bakış açıları sorun çözücü değil tam tersine sorunları derinleştiricidir. Buna en genel anlamda devletçi paradigma demek mümkündür. Türkiye’de yaşanan sorunların temelinde bu paradigma vardır. Bu paradigma bütüncül olan hakikati parçalamayı, karşıtlaştırmayı ve karşıtlardan birini ezmeyi, yok etmeyi esas alır. Erkek egemenlikçidir, sınıfçı ve tekçidir. Mutlakiyetçi olduğundan da hiç özeleştirel değildir. Güncelde yaşanan afallamalar, ne diyeceğini bilemeyen haller buradan kaynaklanıyor.
Çözüm paradigması ise bütüncüldür. Oluşum dilini esas alır. İnsan toplumsallığında ise toplumsal doğanın çoklu yapısına dayanır. Tıpkı doğada gerçekleştiği gibi insan toplumsallığında da farklılıkların eşitçe birliğini esas alır. Yani birlikçidir, kapsayıcı ve simbiyotiktir. Parçalanmış insanı değil, özü ahlaki ve politik olan bütüncül insanı çözüm gücü olarak görür. Düşüncede akışkandır, olasılıkçıdır, özgürlükçüdür, dolayısıyla ezber bozucudur.
Köklü paradigma değişimi yaşamayanların daha çok şaşıracakları, gelişmelerin peşinden sürüklenecekleri, kabarıp köpürecekleri, bağırıp çağıracakları ama hiçbir şey de değiştiremeyerek aşılacakları bir dönemin içindeyiz…