İstanbul Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde 30 yılı aşkın süredir tutsak bulunan kadınların tahliyeleri, ‘heval’ kelimesi ve ‘özgür yarınlarda buluşmak dileğiyle’ gibi ifadeler ‘ıslah olmama’ ve ‘teslim olmama’ olarak değerlendirilerek engelleniyor
Bolu’da onlarca mahpus 30, 32, hatta 33 yılını doldurmasına rağmen basit gerekçelerle tahliye edilmiyor. Son dönemde aynı uygulamalar Bakırköy’de de devrede. İnfaz yakma ve tahliye engelleme uygulamaları Aksaray, Karabük, Kırşehir, Elazığ, Hilvan, Urfa ve Tekirdağ cezaevlerine de yayılıyor. Bakırköy’de aralarında Türkan Karadaşlı, Mekiye Sönük, Silva Raşhid, Dilan Kutlu, Dilan Turan, Eylem Özer, Zelal Kılıç ile hasta tutsaklar HDP Bazîd Belediyesi eski Eşbaşkanı Delal Tekdemir, Dilek Öz ve Süreyya Bulut’un da bulunduğu kadınların tahliyeleri 3 ay ile 1 yıl arası süreyle ertelendi. Mektuplarda kullanılan “heval” kelimesi ya da spor ve okuma faaliyetlerine katılmamak gibi sebepler, tutsakların serbest bırakılmasını engelleyen gerekçeler arasında sayılıyor. Bakırköy Cezaevi’ndeki hak ihlallerini Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi Hüseyin Boğatekin anlattı.
Tutsaklar basit gerekçelerle tahliye edilmiyor
ÖHD’li Hüseyin Boğatekin, İdare ve Gözlem Kurulları’nın 2021’den itibaren çifte cezalandırma sürecini başlattığını söyleyerek kurulların 30 yıl gibi uzun bir süre kapatılma halini dahi yeterli görmeyen bir devlet pratiğine dönüştüğünü belirtti. Hüseyin Boğatekin, “Kurulların getirildiği yıl aslında 30 yılını doldurmuş PKK’li tutsakların tahliye zamanına denk geliyordu. Bu nedenle politik bir hamleyle özel olarak hayata geçirildiğini düşünüyoruz. 30 yıl yeterli görülmedi; keyfi gerekçelerle süre 36 yıla kadar uzatıldı. Bolu, Bakırköy ve birçok cezaevinde bu tabloyu görüyoruz. Bolu’da onlarca mahpus 30, 32, hatta 33 yılını doldurmasına rağmen basit gerekçelerle tahliye edilmiyor. Son dönemde aynı uygulamalar Bakırköy’de de karşımıza çıkıyor” dedi.
Teslim alma mantığı var
Hüseyin Boğatekin, cezaevlerinde mahpuslara genel olarak bir “teslim alma” mantığıyla yaklaşıldığını vurgulayarak, “Zaten mahpuslar yıllarını hapishanede geçiriyor ve haklarının yüzde 90’ı kısıtlanmış durumda. Buna rağmen teslim alma mantığıyla yaklaşmak, ifade özgürlüğü açısından büyük bir sorun” dedi.
Hüseyin Boğatekin, disiplin cezalarının tahliyelere engel olarak gösterildiğini de anımsatarak, şunları söyledi: “Hak ihlallerine karşı şiddetsiz protestolar yaptıkları için disiplin cezaları veriliyor. Slogan atmak, sağlık birimlerine gitmemek, dilekçe vermek, zarar vermeden kapı dövmek ya da açlık grevine girmek… Tüm bu eylemler şiddetsiz protesto hakkı kapsamında, ifade özgürlüğünün parçasıdır. Ancak 30 yıl boyunca onlarca kez verilen keyfi disiplin cezaları, tahliyelere engel gösteriliyor. Bu gerekçelerle ‘iyi hal’ değerlendirmesinin yapılmaması kabul edilemez. Bu sistemin ve bu uygulamanın değişmesi gerekiyor.”
Yüzlerce tutsak tahliye edilebilir
Toplumun aynasının hapishaneler olduğuna dikkat çeken Hüseyin Boğatekin, tahliyelerin sürece katkı sağlayacağını dile getirdi. Hukukçular olarak tek taleplerinin ise yasanın uygulanması olduğunu belirten Hüseyin Boğatekin, şöyle devam etti: “Yasa, ağır hasta mahpusların infaz erteleme hakları olduğunu söylüyor ama infaz erteleme süreci çok uzun sürüyor. Adli Tıp Kurulu süreci başlı başına eziyet. Oysa hapishaneye en yakın sağlık biriminden rapor alınması veya geçmiş raporların güncellenmesi bile yeterli. Böylece yüzlerce hasta mahpus tahliye edilebilir.”
Tahliyeler sürece de katkı sağlar
Hüseyin Boğatekin, hasta tutsakların serbest bırakılmasının toplumsal karşılığına dikkat çekerek, şunları ifade etti: “33 yıl sonra tahliye edilen mahpuslarda bile ailelerin ve toplumun olumlu tepkisini görüyoruz. Hasta tutsakların toplu halde serbest bırakılması ise çok daha büyük bir etki yaratacaktır. Bu, barışa tutunma ve süreci sahiplenme anlamına gelir. Diğer bir adım olarak İdare ve Gözlem Kurulları’nın tamamen lağvedilmesi gerekiyor. Bu iki adımın atılması binlerce mahpusu, onların ailelerini ve dolayısıyla yüz binlerce insanı etkileyecek; topluma ve barış sürecine ciddi katkı sunacaktır.”
Hükümet ciddi yaklaşmalı
Hüseyin Boğatekin, hükümetin bu soruna ciddiyetle yaklaşması gerektiğini vurgulayarak, bireysel yaklaşımların olumsuz sonuçlar doğurabileceğine dikkat çekti. Boğatekin, “Bakanlıkların alt birimlerinden memurlara kadar herkesin süreci belli bir ciddiyet ve mesafeyle yürütmesi sağlanmalı, gerekli uyarılar yapılmalıdır. Bir tutsağın ölümü ya da işkence görmesi, sürece zarar verebilir. Bu nedenle hükümetin mutlaka somut adımlar atması gerekir” diye konuştu.
Keyfi ve absürt gerekçeler!
Hüseyin Boğatekin, Bakırköy’deki kadın tutsakların tahliye edilmeme gerekçelerini, hasta tutsakların durumunu ve yaşadıkları hak ihlallerini ise şöyle sıraladı:
- Delal Tekdemir, 23 Haziran 2025’te infaz süresini tamamladı. Ancak İdare ve Gözlem Kurulu, “iyi halli olmadığı” gerekçesiyle tahliyesini dört ay erteledi. İki dizinden protezli ve 68 yaşında olmasına rağmen tahliye gerekçelerinden biri “spor faaliyetlerine katılmamak” olarak gösterildi. Üniversite mezunu olmasına karşın “okuma-yazma kurslarına katılmaması” da bir başka gerekçe olarak kaydedildi. Bu soyut ve akla mantığa uymayan gerekçelerle Tekdemir’in tahliyesi, 25 Ekim’e ertelendi. Hasta mahpus listesinde bulunan Tekdemir’in infaz süresinin uzatılması aynı zamanda yaşam hakkını da ihlal etmektedir.
- Eylem Özer’in, koşullu salıverilme tarihi Mayıs 2024 olmasına rağmen hakkında verilen hukuksuz hücre cezası nedeniyle İdare ve Gözlem Kurulu’na çıkarılmadı ve tahliye edilmedi. Hücre cezası sebebiyle beklenen bir yıllık süre dolmasına rağmen koşullu salıverme tarihi olan 19 Ağustos 2025’te de serbest bırakılmadı.
‘Heval’ gerekçe gösterildi
- Mekiye Sönük, pişmanlık dayatmasını kabul etmediği için tahliyesi engellendi. Pişmanlığı reddeden ve tepki gösteren tutsakların duruşu “politik” ve “itaatsizlik” olarak algılanıyor; bu nedenle tahliyeleri erteleniyor. Sönük’ün ayrıca aile geçmişi de gerekçe haline getirildi. Ailesinden başka birinin cezaevinde olması ya da daha önce cezaevine girmiş çıkmış olması, Kurul tarafından soruluyor ve tahliye için engel sayılıyor. Sönük’ün aile bireyleriyle yaptığı mektuplaşmalarda kullandığı “heval” kelimesi ve “özgür yarınlarda buluşmak dileğiyle” ifadesi de tahliyenin engellenmesine gerekçe yapıldı. Kurul, bu ifadeleri “ıslah olmama” ve “teslim olmama” göstergesi olarak değerlendirdi. Mekiye Sönük, 13 Temmuz’da tahliye edilmesi gerekirken, karar 24 Ekim’e ertelendi.
- Türkan Karadaşlı 28 Ocak 2022’de cezaevine girdi. İnfaz ertelemesine ilişkin olarak Karadaşlı’ya, kütüphaneden faydalanmadığı ve kitap okumadığı gerekçeleri sunuldu. Çocuk sahibi olmasına, cezasını tamamlamasına ve koşullu salıverme süresine gelmesine rağmen tahliye edilmedi. Karadaşlı’nın tahliyesi 17 Ekim’e ertelendi.
Ağır hastalara da yok
- Dilek Öz, 19 Ağustos 2025’te tahliye edilmesi gerekirken, İdare ve Gözlem Kurulu “iyi halli olmadığı” gerekçesiyle tahliyesini 28 Kasım’a erteledi. Ocak 2025’te de hukuksuz gerekçelerle verilen hücre cezası nedeniyle tahliyesi engellenmişti. Ağır hasta mahpus olan Öz’ün kalp, kronik astım, polip, böbrek ve yüksek tansiyon gibi birçok hastalığı bulunuyor. 2013-2014 çözüm sürecinde de “ağır hasta mahpuslar listesi”nde yer alan Öz, o dönemde de sağlık durumuyla gündeme gelmişti. Ancak bugün, koşullu salıverme süresini doldurmasına rağmen serbest bırakılmıyor. Ona dönük özel bir tutum var. Bu ertelemeyle Öz’ün sağlık ve yaşam hakkını engelleniyor.
- Süreyya Bulut, 30 yılını doldurmasına rağmen 19 Ağustos 2025’te tahliye edilmesi gerekirken tahliyesi Kurul tarafından “iyi halli olmadığı” gerekçesiyle 28 Kasım’a ertelendi. Bulut’un tahliyesi Ekim 2025’te de hukuksuzca verilen hücre cezası nedeniyle tahliyesi değerlendirilmeksizin engellenmişti. Bulut ileri derecede tüberküloz ve Wernicke Korsakoff Sendromu hastası. Ayrıca birçok başka rahatsızlığı bulunuyor. Görme yetisini bir gözünde tamamen, diğer gözünde ise yüzde 20 oranında kaybetmiş durumda.
Kaynak: Yeni Özgür Politika