Bazı suçlar, aradan yüz değil, bin yıl geçse de kabul edilebilir hale getirilemez. Siyah köle kadınları kesip biçerek ‘Jinekolojinin Babası’ ünvanını kazanan, heykelleri dikilen James Marion Sims’in yaptıkları da öyleydi…
Arif Mostarlı
Tıp tarihi, çoğu zaman düz bir çizgi izlemeyen, içinde insana ve doğaya yönelik ciddi ihlalleri de barındıran karmaşık bir süreçtir. Bazen, aşağılık şarlatanların da bu tarih içinde bir süreliğine prim yaptığına tanık olunur. Bunlardan biri olan Dr. Samuel Cartwright’i ve onun kölelerin özgürlük isteğini ‘hastalık’ olarak tanımlayan teorisini daha önce yazmıştık.* Ama bazen işler daha karışıktır; bir dönem yaptığı şeylerden ötürü ‘Allah razı olsun’ denilen doktorların bu rızayı hiç hak etmediği ortaya çıkar. Bugün bile jinekolojide kullanılan bazı muayene aletleri ve tedavi biçimlerinin mucidi olan ve yakın zamanlara kadar ‘Jinekolojinin Babası’ olarak birçok yere heykelleri dikilen James Marion Sims, bu konudaki en tipik örnektir.
Köle diyarında hekimlik
Bir zamanlar Amerika’nın en ünlü ve saygı duyulan (ve en zengin) doktorlarından biri olan ve 1876’da Amerikan Tabipler Birliği Başkanı seçilen Sims’in bugünkü anlamıyla ciddi bir tıp eğitimi alıp almadığı da tartışmalı aslında. Mesleğe olan iştahının canlanması, Güney’e, Alabama’ya taşınmasıyla gelişiyor. Orada büyük çiftliklerin doktoru olarak köleler üzerinde daha pervasız olabiliyor çünkü. Birkaç yıl içinde “Eyaletteki en büyük cerrahi muayenehaneye” sahip oluyor.
19. yüzyılın başlarında bildiğimiz anlamıyla jinekoloji yok aslında. Kadın organlarını incelemek doktorlar tarafından tiksindirici bulunuyor. Sims de notlarında bundan “nefret ettiğini” yazıyor. Ancak Sims’in jinekolojiye bakışı tek bir günde tamamen değişiyor. Bir gün attan düşerek yaralanan bir hastayı tedavi etmek için doğrudan vajinaya bakmak gerekince, hastayı uygun bir pozisyonda (Sims pozisyonu) yatırarak belki de tıp tarihinde ilk kez vajinanın içini inceliyor ve hemen sonrasında bugün de kullanılan ‘spekulum’ aletini geliştiriyor.
Buluşların bedeli
Sims, daha sonra bu alanda çalışmaya başladı ve sonradan ‘Jinekolojinin Babası’ ünvanını almasına neden olan (Vezikovajinal fistül gibi) bir dizi sorunda muayene ve tedavi tekniğini geliştirdi. Ancak her yeni tedavi ve ameliyat tekniği siyah köle kadınların canına mal oluyordu. Günümüze ulaşan belgelerde deney kobayı olarak kullandığı çok sayıda köle kadının hayatını kaybettiği görülüyor. Hatta Sims kendi günlüğüne deney esnasında ölen kadınların isimlerini de yazıyor. Bunlardan adı açıklanan 18 yaşındaki Lucy, mesanesindeki şikâyeti nedeniyle başvurduğunda Sims ona deneysel ameliyatlarından birini yapmış, kadın çığlıklar içinde bir saat geçirdikten sonra hayatını kaybetmişti. Sims, Lucy’nin mesanesindeki idrarı almak için bir sünger kullanmış ve kan zehirlenmesine yol açmıştı.
Anarcha Westcot üzerinde ise tam 30 ameliyat gerçekleştirmişti. Zavallı kadının bedeni daha fazla acıya dayanamamış ve son ameliyat sırasında hayatını kaybetmişti. Tabii ki bütün ameliyatlarda anestezi kullanılmıyordu. O dönemde siyahların daha az acı çektiği zaten hekimlerin ortak fikri gibiydi. Üstelik rıza sorunu da yoktu. İşlem için rıza veren köle kadınların resmi sahipleri oluyordu ve doktora sınırsız yetki veriyorlardı. En önemlisi de, siyahların, özellikle de siyah kadınların toplumsal alanda bir ‘hiç’ sayılmasıydı.
Dikilen-yıkılan heykeller
Bu arada, Sims, yalnızca kadınları değil, kafatası araştırmaları için siyah çocukları da denek olarak kullanıyordu. ‘Trismus nascentium’un (yenidoğan tetanosu) uzun süreli doğumlar sırasında kafatası kemiği hareketinden geliştiğini düşünerek bunu test etmek için yaptığı operasyonlarda siyah bebeklerin kafatası kemiklerini hizaya sokmak için bir ‘kunduracı bizi’ kullandı ve çok sayıda ölüme neden olduğunda da bundan “annelerinin ve siyah ebelerin tembelliği ve cehaletini” sorumlu tuttu.
Sims, jinekoloji sanatında ustalaştığında, ancak o zaman beyaz kadınları da ameliyat etmeye başlayacaktı. Kaybedilen hastaları tanrıya havale ederken sağ kalanları şöhret basamağı olarak kullanan Sims, bu arada artık Avrupa’ya da açılmıştı. Fransa, İngiltere, İrlanda’da önemli insanlara fistül ameliyatları yaparak şöhretini artırdı. 1871’de New York’a döndüğünde artık çok ünlüydü ve “zenciye oy hakkı vermenin korkunç bir hata olduğunu” söylemekten de geri durmuyordu. Bu arada Central Park’taki New York Tıp Akademisi’nin bahçesi başta olmak üzere ülkenin birçok yerinde heykelleri dikilmişti. 2018 siyah isyanında bütün ülkedeki heykelleri sökülüp çöpe atıldı ama yüz yıldan fazla bir süre de orada kalmışlardı.
Sims, 13 Kasım 1883’te New York’ta öldüğünde, hâlâ bir ‘süper doktor’ olduğuna inanıyordu ama tıp dünyası artık bu iflah olmaz ırkçıyı, ‘babalık’ makamından çoktan indirmişti. Yine de bu rütbe tenzili, artık çoktan dünyamızdan ayrılmış bulunan köle kadınların hiçbirini geri getirmeyecekti…
***
Ama çok sonraları bir şey oldu, onu da unutmamak lazım: 2017’de New York’taki Sims heykeli yıkılınca, Jinekoloji Anneleri Hareketi adıyla bir araya gelen kadınlar halk forumlarında aldıkları kararla, onun yerine atık metallerden yeni bir heykel yarattılar: Anarcha-Lucy-Betsey!
Sims’in en çok bilinen üç kurbanı!
***************
* https://yeniyasamgazetesi9.com/mezarinda-ters-donesin-insallah/









