Geçen haftaki yangın hakkında yazmak en azından benim için imkânsız. Sesler ve görüntüler ve tanıklar söylenmesi gereken her şeyi söylediler. Gene de olmamış gibi de yapamam. İsyan içindeki bir Kürt arkadaşımın yangın hakkında dediği bir şey bugünkü siyaseti düşünmek açısından sonsuz önemli geliyor bana.
“Nasıl oluyor ki” dedi “insanların bir kısmı inşallah belediye başkanı suçlu çıksın, bir kısmı inşallah turizm bakanı suçlu çıksın diye ellerini açmış televizyon izliyor?”
Gerçekten nasıl oluyor da siyaset alanı böylesine dar ve vizyonsuz kalıyor? Hiçbir hikayesi olmayan siyasetçiler ve takipçileri; olmayan, olmadığı defalarca ve her dönem, her yerde, tescil edilmiş bir hukuki düzenin içine sıkışmış, her felaketi düşman bellediklerinin altını oyacak bir fırsat olarak algılıyor? Belki de -umarım öyledir- taşan duygularını sakinleştirmeye çalışıyorlar?
Toplumların, toplum olmak için bir hikâyeye ihtiyacı var. Şimdi burada anlatması fazla yer kaplayacak sebeplerle artık çoğu muhalefetin toplumları toplumlaştıracak bir hikayesi yok. Demokratikleşme bir hikaye değildir. İnsanları yerlerinden oynatıp duygularını coşturmaz.
Hukuk devleti bir hikaye değildir. Eskiden satan modernleşme, medenileşme gibi hikayeler- iyi ki de- artık işlemiyor.
Sağın bir hikayesi var: Büyüme, zenginleşme, egemenlik, Allah’ın düzenini dünyada sağlama…
Trump’ın, Erdoğan’ın, Putin’in, Modi’nin birbirine eklemlenerek büyüttükleri bu hikayede acımasızlık, hesap vermezlik, yolsuzluk, hukuksuzluk, hepsi büyük asfalt yollar, gökdelenler ve tatil beldelerinde anlam kazanıyor.
Genelde Kürt Özgürlük Hareketi, özelde Abdullah Öcalan hayata anlam kazandırma, yön verme ve insanları coşkuyla eylemleştirmede çok önemli hakikat hikayeleri ürettiler. HDP ilk kurulduğunda bu hikayeyi daha geniş kitlelere mal etmekte Selahattin Demirtaş’ın rolü de göz ardı edilemez. Ancak şu anda, daha önceki yazımda da belirttiğim gibi Kürt Özgürlük Hareketi’nin Ortadoğu’da ve dünyada kazandıkları onu jeopolitik bir kurtuluş hikayesi yazmaya itiyor. Bu hikaye dünya ve Türkiye ile olan üst düzey ilişkilerde hareketin elini yükseltiyor. Öcalan’ın ortaya attığı kardeşleşme, bu ilişkileri barışa taşımada önemli bir işlev görebilir.
Öte yandan Hareket’in ve partinin Türkiye sahasında toplumsal olanı biçimlendirmekte, harekete geçirmede, eyleme dönüştürmede, kişilerin kendilerini tarihsel birer aktör olarak görmekte potansiyellerini yükselten hakikat hikayeciliği kapasitesinin 2015’ten beri azaldığını da teslim etmek gerekiyor. Bu da hem AKP’nin Kürdistan coğrafyasını tekrar kolonize etmesi hem merkezin Rojava’ya kayması, hem de 2015 sonrasında yaşananların (mağduriyet ve direniş ekseni dışında) insanların kendini içinde aktör olarak görecekleri bir evrensel hakikat hikayesine dönüşememesi rol oynuyor.
Yurtseverce isimli bir grup uzun zamandır Türkiye’de, Kürtlerin radikal farkını tanıyan bir yerden yeni bir hikaye yaratmaya çalışıyor. Türkiye solunun bana göre böyle bir hikayeye ihtiyacı var. Türkiye’de yaşayanların toprağını, insanlığını, haysiyetini, eşitliğini ve özgürlüğünü kapitalistleşmeye, toplumsal parçalanmaya, ataerkiye, emperyalizme karşı savunacak bir yurtsever hikaye.
Böyle bir hikayenin oluşması için de barış gerekli. Barışın gerçekten bizi bu içinde bulunduğumuz zamansallıktan çıkartabilecek tek faktör olduğunu düşünüyorum. Belki Abdullah Öcalan tecritte olmasa, görüşmelerin ilk selamı olarak yangından bahsetmesinden anladığım kadarıyla, yine böyle bir hikayenin kurucusu, o olabilirdi. Tecritte olmasaydı belki, en başta bahsettiğim arkadaşımın hayalini kurduğu gibi, barışmanın ilk şartı olarak hem Bolu belediye başkanının, hem de Turizm bakanının istifasını isteyebilirdi. Ama şartlar öyle değil. Daha önceden de yazdığım gibi Kürt Hareketi’nin bir bütün olarak onurlu bir barış yaratması, Abdullah Öcalan, PKK ve Rojava üçgenini yeni bir zaman taşıması hepimiz için en büyük öncelik. Veysi Sarısözen’in altını çizdiği gibi Türkiye’nin tüm yurtseverlerinin de bu sürecin arkasında durmaları ve bu sırada kendi özgürleşme hikayelerini yazmaları gerekiyor. Barışı ve Kürt halkını desteklerken süreçten kopmadan kendi özgün, özerk hikayelerini…