• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
21 Aralık 2025 Pazar
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Editörün Seçtikleri

HTŞ, İsrail, Türkiye ve ABD arasında sıkışan ‘yeni Suriye’ tablosu

21 Aralık 2025 Pazar - 09:55
Kategori: Editörün Seçtikleri, Ortadoğu
HTŞ, İsrail, Türkiye ve ABD arasında sıkışan ‘yeni Suriye’ tablosu

Gazeteci Aykan Sever, ABD’nin Suriye stratejisinden İsrail–Türkiye gerilimine, Rojava’ya yönelik tehditlerden HTŞ’nin yapısal sınırlarına kadar bölgedeki kırılgan dengeleri anlatarak yaklaşan risklere dikkat çekti

Gazeteci Aykan Sever, son dönemde Suriye, İsrail, Türkiye ve ABD ekseninde hızla değişen dengeleri değerlendirirken, hem bölgesel güçlerin birbirleriyle kurduğu kırılgan ilişkileri hem de sahadaki aktörlerin yapısal sınırlarını vurguladı. ABD’nin HTŞ üzerinden kurmaya çalıştığı denklemin neden işlemediğinden, İsrail–Türkiye hattındaki gerilimin Suriye sahasına nasıl yansıdığına; Rojava’ya yönelik tehditlerden Sezar yaptırımlarının gevşetilmesinin doğurabileceği sonuçlara kadar geniş bir çerçevede konuşan Sever, tüm bu gelişmelerin bölgedeki belirsizliği derinleştirdiğini söyledi.

Suriye’yi şekillendirilebilecek bir hamur olarak görüyorlar

Aykan Sever, Suriye’nin neden pek çok uluslararası ve bölgesel aktör tarafından aynı anda müdahale edilen stratejik bir mücadele alanına dönüştüğünü söyledi; ülkenin Doğu Akdeniz’den Orta Doğu’nun yeniden biçimlendirilmesine uzanan jeopolitik öneminin sahadaki her gelişmeyi çok katmanlı bir güç mücadelesine çevirdiğini vurguladı:

“Suriye’yi şekillendirilebilecek bir hamur olarak görüyorlar; üstelik bunu yapan pek çok güç var. Bunun içinde Birleşmiş Milletler de var, Avrupa Birliği de var; Rusya, ABD, Arap ülkeleri, Türkiye, İsrail, Fransa gibi aktörler de sürecin içinde. Çünkü Suriye son derece stratejik bir konuma sahip. Hem Doğu Akdeniz açısından hem de Orta Doğu’nun yeniden biçimlendirilmesi açısından belirleyici bir ülke. Suriye sadece Suriye’den ibaret değil; aslında hiçbir bölgedeki hiçbir sorun kendinden ibaret olmuyor maalesef.

Bu nedenle çok yönlü ve çok sayıda gücün aynı anda müdahale ettiği bir süreçle karşı karşıyayız. Tüm bu aktörler sahaya kendi etkilerini yerleştirmeye çalışıyor. Son olarak Avrupa Birliği, Suriye’yi kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmek için bazı görevliler gönderdi; Birleşmiş Milletler de benzer şekilde süreci takip etmek üzere yeni temsilciler atadı. Rusya ise HTŞ yönetimiyle kendi pozisyonunu korumaya yönelik anlaşmalar yapmaya çalışıyor denilebilir. Ve elbette burada kritik öneme sahip ülke Amerika.”

Trump bütün dünyayı kendine göre biçimlendirmek istiyor

Aykan Sever, Trump’ın dünyayı Amerika merkezli bir düzen doğrultusunda yeniden biçimlendirmeye çalıştığını ve bu stratejinin Avrupa ile Orta Doğu’daki hegemonya arayışlarıyla nasıl birleştiğini şu ifadelerle anlattı:

“Trump bütün dünyaya -kendine göre- Amerika’nın liderliğinde, Amerika’nın merkezde olduğu bir tarzda biçim vermeye çalışıyor. Burada, “yeni Monroe doktrini” diye yayınlanan stratejik belge, bütün dünyada hegemonik bir pozisyon öngörüyor. Batı Avrupa’yla ve AB kıtasıyla sınırlamış diyelim; aslında asıl hegemonya kuracağı alan burası. Ama pratikte, isteseniz de istemeseniz de vazgeçemeyeceğiniz durumlar var. Diyelim ki Avrupa üzerinde hegemonik olmak istiyorsanız, kaçınılmaz olarak Orta Doğu üzerinde de yoğunlaşmak zorundasınız. Bunu nasıl yapmaya çalıştığı önemli. Trump’ın -Palmira saldırısından sonra da gördük ki- yaptığı açıklamalar ve kafasının işleyişi şöyle: Öyle kompleks bir stratejiyle falan karşı karşıya değiliz. Örneğin Suriye’de güç sahibi olan Colani’ye ve Trump’a göre Palmira sonrası aslında onun bir ilgisi yok; “IŞİD vesaire” diyerek işi kapatmaya çalışıyor. Erdoğan keza güç sahibi, Netenyahu güç sahibi, prens Salman güç sahibi… Trump bunları kendi vekil gücü olarak kullanmak istiyor.”

Bir çeşit orta Doğu NATO’su planlanıyor

Aykan Sever, İbrahim Anlaşmaları etrafında şekillenen askeri ve siyasal blok arayışlarının Orta Doğu’da nasıl bir hegemonya tasarımına dönüştüğünü anlattı ve bu tasarımın bölgesel gerçekliklerle neden uyuşmadığını vurguladı:

“İbrahim Antlaşmaları çerçevesinde ya da arkasında sadece bir siyasal blok değil, askeri bir blok yaratma arayışı da var. Dolayısıyla İsrail’in Orta Doğu’nun merkezinde olduğu bir tür “Orta Doğu NATO’su” tasarladığını düşünebiliriz. Ama bu işler işlemez; o ayrı mesele. Ancak diyelim ki böyle bir tasarısı var. Çünkü Orta Doğu’yla ilgili Monroe doktrininde özellikle vurgulanan şeylerden biri enerji yollarının ve ikmal hatlarının kontrolü. Birincisi, Hindistan’dan Avrupa’ya uzanacak hat henüz hayat bulmadı; ne zaman ve nasıl olacağını da bilmiyoruz. Ancak diyelim ki o hattı da içeren bir tarzda, Hürmüz Boğazı, Kızıldeniz gibi bölgeler onlar için stratejik. Bu yüzden Yemen üzerinde kontrol sağlamak, aynı zamanda İran’ı Hürmüz Boğazı’nda geriletmek -yani o bölgede kontrol sağlamak- önemli.

Ama Orta Doğu’da şöyle bir durum var: Bütününde kontrol sağlayamıyorsanız, hiçbir yerinde kontrol sağlayamıyorsunuz. Dolayısıyla Amerikan yönetimi nihayetinde hayallerindeki bir Orta Doğu’yu kurguluyor. Bunu yapabilir mi? Yapamayacağını en azından Suriye örneğinde görüyoruz. Çünkü mekanik hesaplar yapıyorlar. Sonuçta emperyalistlerin sofistike hesaplar yaptığı, her şeyi bildiği ve kontrol ettiği gibi bir durum yok; yapamıyorlar daha doğrusu.

Çok basitçe, herhangi bir sahadan herhangi bir gözlemci HTŞ’nin yapısal olarak problemli olduğunu görebilir. Yapısal problem derken Suriye’yi kontrol etmek ve kapsayıcı olmak… Demokratik olmak demiyorum çünkü Trump’ın herhangi bir demokrasi beklentisine dair hiçbir işaret yok. Böyle bir şey söz konusu değil. Ancak kapsayıcı olma konusunda, örneğin Sünni Arap yönelimi içerisinde olmanız – bunu bir düstur olarak benimsemiş olmanız- bir defa şuna imkân tanımıyor: Diğer azınlıklar olan Aleviler, Dürziler, Kürtler ve Ermenilere… Siz baştan itibaren ayrımcı bir tutum almış oluyorsunuz. Bu nedenle onları dahil edemiyorsunuz.

En son Alevilerle Colani bir toplantı yaptı; ancak Alevilerin görüşmeden sonra yaptığı açıklamalar, bu toplantının göstermelik nitelikte olduğunu ne can güvenliğini ne de varoluş hakkını tanıdığını ifade ediyor. Dürzilerin ve Kürtlerin durumu açık; hâlâ saldırıya açık pozisyondalar. Aslında Amerika’nın kurguladığı tarzda bir entegrasyona elverişli değiller. Kafa sonuçta kendi öteden beri benimsedikleri şeriatçı, cihadist diyebileceğimiz bir anlayışa göre çalışıyor ve öyle bir ülke biçimlendirmeye çalışıyor. Dolayısıyla karşılarındakinin de buna uymasını bekliyorlar ya da zorla uydurmaya çalışıyorlar. Bu nedenle Trump’ın kurguladığı otorite muhtemelen hiçbir zaman kurulamayacak.”

ABD’nin kurmak istediğiyle HTŞ’nin yapısı zıt

Gazeteci Aykan Sever, 10 Mart mutabakatının Şam açısından neden sorunlu görüldüğünü ve Palmira saldırısı sonrası SDG’nin Washington’a verdiği mesajlarla sahadaki dengelere etkisini anlattı. Ayrıca İsrail’in kırmızı çizgileri, HTŞ’nin yapısal sorunları ve DAİŞ’in toplumsal zeminini besleyen koşullar üzerine değerlendirmelerde bulunan Sever, şunları belirtti:

“Daha önceden Amerika’nın zorlamasıyla imzalanan 10 Mart mutabakatına Şam’ın pek uymak istemediği görülüyor; çünkü bu mutabakatın kendi ellerinden pek çok şeyi kaçıracağı hissine kapılıyorlar. Palmira saldırısından sonra SDG daha açık bir pozisyon aldı. Özetle iki mesaj verdiler: Birincisi, Amerika’ya güvenilir bir müttefik olduklarını hatırlattılar ve bunun karşılığı olarak Amerikan basınında HTŞ’nin pozisyonunu daha fazla sorgulayan değerlendirmeler çıktı. İkincisi, DAİŞ’e karşı Suriye’nin bütününde mücadele edebileceklerini söylediler. Bu elbette kendi siyasetlerini güçlendirmek için yaptıkları bir hamleydi. Ancak buna rağmen Amerikan yönetiminden gelen açıklamalar, HTŞ’ye yapılan yatırımın süreceğini ve beklentilerin hâlâ HTŞ merkezli olduğunu gösteriyor. Başlangıçta saydığım güçlerin neredeyse tamamı da zaten HTŞ’yi merkeze alan bir yaklaşım içinde.

Burada İsrail’in farklı bir pozisyonu var. İsrail’in bazı kırmızı çizgileri bulunuyor. İsrail’in ne istediğine bakarsak: Birincisi, Colani’nin Türkiye’nin kuklası olmasını istemiyor. Türkiye’nin sınıra yerleşmesini ya da kendi kontrol ettiği alanlara yaklaşmasını da istemiyor. İkincisi, Dürzileri tampon bir güç olarak kullanmaya devam etmek istiyor; bu nedenle Dürzilere dokunulmaması ve özel bir pozisyonda kalmaları gerektiğini düşünüyor. Üçüncüsü, Suriye’de bir şeriat yönetimi oluşmasını istemiyor; bunu kendi güvenliği açısından risk olarak görüyor. Son gösterilerde İsrail aleyhine sloganlar atılması da beklentilerinin tersine bir durumdu. Oysa geçmişte, Hizbullah liderleri öldürüldüğünde HTŞ taraftarları kutlama yapmıştı. Şimdi tablo biraz değişmiş durumda. Bu da normal, çünkü HTŞ zaten çok parçalı bir yapı ve neredeyse tamamının geçmişte IŞİD’le ideolojik bir bağı var.

Daha önemlisi, Batılı ülkelerin siyaset tarzı IŞİD’i ideolojik olarak yenebilmiş değil ve bunu yapabilecek bir potansiyel de görünmüyor. Çünkü IŞİD’in neden var olduğuna, hangi toplumsal koşullardan beslendiğine dair bir politika yürütmüyorlar; sadece kontrol etmeyi hedefleyen yüzeysel bir yaklaşım var. Bu da IŞİD’i bitirmez. Terörle mücadele adı altında askeri önlemler alınsa da ideolojik ve toplumsal bir zemin varsa bu yöntemlerle sona ermez. Bu dünyada defalarca görüldü.

Kapitalizmin insanların yaşadığı sorunlara çözüm üretememesi nedeniyle, özellikle Afrika ve benzeri bölgelerde, Müslüman nüfusun yoğun olduğu yerlerde IŞİD benzeri düşünceler yaygınlaşıyor ve etkili oluyor. Bunun bir rasyonalitesi de var: Ekonomik çöküş, gençlerin geleceksizlik hissi, başka bir çıkış yolu görememeleri… Dolayısıyla en yakınlarındaki “çare” olarak bir çeteye katılmak kalıyor. Bu tek bir aktörün sorumluluğu değil; dünyanın bütününün sorumluluğu. Ancak ne olup bittiğinin doğru algılanmadığı ve dönüştürülmeye çalışılmadığı açık. Yüzeysel yaklaşımlar ve günlük politikalarla sorunların çözülebileceğini sanıyorlar, oysa bu mümkün değil; bu çok net görülen bir gerçek.”

Türkiye’nin soykırım tehdidi ortadan kalkmış değil

Aykan Sever, İsrail–Türkiye hattında aranan yumuşamanın Gazze meselesi nedeniyle tıkandığını, bu gerilimin Suriye sahasına da doğrudan yansıdığını ve Türkiye’nin Rojava’ya yönelik tehdidinin bölgesel riskleri artırdığını ifade etti:

“Tom Barrack, Netanyahu’dan sonra Hakan Fidan’la da görüşmüş. İsrail’le Türkiye arasında genel bir yumuşama arayışı var; bunu deniyorlar. Ancak özellikle Filistin–Gazze meselesi ve Türkiye’nin Gazze’ye asker gönderme ihtimali bu süreci tıkadı. Sadece orada değil ama somut olarak en çok orada tıkandı. Doha’da bir toplantı vardı; birçok ülke katılmasına rağmen Türkiye çağrılmadı. Türkiye tarafı bunu “önemli değil” diye geçiştirmeye çalışıyor ama İsrail’in Türkiye’yi istemediği ortada. Ayrıca İsrail’in Türkiye askerlerinin Gazze’ye girerse çıkmayacağına dair kaygılar taşıdığı açık.

Genel planda İsrail ile Türkiye arasında bir uyum olmadığı sürece Suriye’de de karşılıklı zıt pozisyonların devam etmesi kaçınılmaz ve şu anda da böyle. Türkiye, özellikle içinde bulunduğu süreç nedeniyle Rojava’yı sürekli tehdit etmeye devam ediyor. Türk devleti açısından bu süreci başlatan motivasyonun ana kaynaklarından biri, Rojava’da -daha doğrusu Suriye’de- Kürtlerin bir statü elde etmemesi, silahsızlandırılması ve teslimiyete zorlanmasıydı.

Burada maalesef ciddi bir risk var. Rojava’daki insanların belli bir direniş örgütlülüğü, siyasal ve askeri varlığı var; ancak Türkiye’nin soykırım tehdidi ortadan kalkmış değil. Dolaylı biçimde sürekli hissedilen bir tehdit havası var. Bu olur mu olmaz mı bilinmez, fakat böyle bir riskin varlığı açık. Hem Türkiye’nin iç süreci hem de genel olarak Türk devletinin Orta Doğu’daki pozisyonu bu olumsuz riskleri besliyor.

Bu yüzden gerçekten dikkatli olunması gereken bir durum var. Uluslararası güçlerin Filistin’de ne kadar kaypak davrandığını gördük. “Oraya saldırı olursa Amerika engeller, şu ülke engeller, İsrail bunu yapar” gibi beklentilerin gerçekleşme ihtimali çok düşük. Maalesef bugünün gerçekliği bu. Sonradan bunun üzerine politika üretirler, açıklamalar yaparlar; ama somut olarak bir saldırıyı engellemek için adım atmayacaklarını şimdiden rahatlıkla söyleyebilirim.”

Sezar yaptırımlarının kalkmasının koşulları var

Gazeteci Aykan Sever, ABD’nin Suriye’ye ilişkin Sezar yaptırımlarının gevşetilmesine yönelik adımının ne anlama geldiğini, bunun İsrail, SDG ve Colani üzerindeki etkilerini ve Suriye’de demokratik bir düzen ihtiyacının neden hâlâ belirleyici olduğunu da şu sözlerle ifade etti:

“Geçtiğimiz hafta Amerika, Sezar yaptırımlarını tamamen kaldırmaya dönük bir adım attı; başkan tarafından henüz imzalanmadı ama süreç bu yönde ilerliyor. Ancak bunun bazı şartları var. Yanlış hatırlamıyorsam her 180 günde bir İçişleri Bakanlığı’nın Suriye hakkında rapor hazırlayıp Temsilciler Meclisi’ne sunması gerekiyor. Bu rapor doğrultusunda yaptırımların devam edip etmeyeceğine yeniden karar verilecek. Sezar yaptırımlarının özü şu: Suriye’deki yönetim Amerika’nın istediği çizgiye geliyor mu, gelmiyor mu? Bu kriterler üzerinden değerlendiriliyor.

Burada İsrail boyutu da önemli. Açıkça söylenmese de İsrail’in beklentileri arasında, Suriye’nin İbrahim Anlaşmaları ya da bir güvenlik anlaşması imzalayıp imzalamayacağı, SDG’nin entegrasyonunun sağlanıp sağlanmayacağı gibi başlıklar var. Dolayısıyla Colani’nin eli hiçbir açıdan rahat değil. Üstelik kendi ekibine de tam olarak hâkim olamıyor, bu zaten neredeyse imkânsız. Bugün sahadaki kuvvet komutanlarının tamamı DAİŞ kökenli ya da benzer yapılardan gelen isimler. Bir insanın sadece üniforma değiştirerek alışkanlıklarını, düşünce tarzını değiştirmesi mümkün değil. Bunu hayal edenler yanılıyor; Amerika da ilk devriyesinde bunun yanıtını aldı.

Bu nedenle Colani yönetiminin işi kolay değil ve geleceği de oldukça belirsiz. Çünkü çok fazla güç onu kendi yönüne çekmeye çalışıyor; sağdan soldan çekiştirilen zayıf bir yapı var. Bu zayıflığı başkaları değerlendirebilir. Colani bölgede egemen olmak istiyor, kimsenin kuklası olmak istemiyor. Ancak ne Amerika ne de diğer aktörler ondan emin olamadığı takdirde hem Colani’nin hem de kurmaya çalıştığı merkezî yapının geleceği belirsizleşir.

Bizim açımızdan asıl kritik olan ise halkların bir arada yaşayabileceği, gerçekten demokratik bir düzenin kurulması. Bunun için düşünsel ve siyasal anlamda yollar aramak zorundayız. Türkiye’de toplum kendi sorunlarıyla boğuştuğu için Suriye’deki gelişmelere yeterince odaklanamıyor ama Suriye’deki sorunlarla ilgilenmezsek, o sorunlar gelip bizimle ilgilenir. Türkiye’de barışın ve demokrasinin hâkim olduğu bir atmosfer için elimizden geleni yapmak zorundayız. Irkçılığa ya da üstenci bir dile yaslanarak yol alınamaz; maalesef böyle zeminler var ama bunlar çözüm üretmiyor.”

Kaynak: ANF

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Dizilerde kadınları hedef alan dil neyi normalleştiriyor?

Sonraki Haber

İran’dan Venezuela’ya ABD’ye karşı destek teklifi

Sonraki Haber
İran’dan Venezuela’ya ABD’ye karşı destek teklifi

İran’dan Venezuela’ya ABD’ye karşı destek teklifi

SON HABERLER

Silêmanî ve Helepçe’de yeni yıl kutlamaları yapılmayacak

Silêmanî ve Helepçe’de yeni yıl kutlamaları yapılmayacak

Yazar: Bedri Adanır
21 Aralık 2025

Tahliyesi 22 aydır erteleniyor: Okunmamış mektup da suç sayıldı

Tahliyesi 22 aydır erteleniyor: Okunmamış mektup da suç sayıldı

Yazar: Bedri Adanır
21 Aralık 2025

İsrail: Suriye’de bir DAİŞ üyesini yakaladık

İsrail: Suriye’de bir DAİŞ üyesini yakaladık

Yazar: Bedri Adanır
21 Aralık 2025

Taliban rejimi kadınları cezalandırmayı sürdürüyor

Taliban rejimi kadınları cezalandırmayı sürdürüyor

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
21 Aralık 2025

KYK yurdunda şüpheli ölüm

Osmaniye’de şüpheli kadın ölümü

Yazar: Nazlı Buket Yazıcı
21 Aralık 2025

Meteoroloji 11 kent için sağanak yağış uyarısı yaptı

Meteoroloji 11 kent için sağanak yağış uyarısı yaptı

Yazar: Bedri Adanır
21 Aralık 2025

‘Netanyahu, İran’a karşı yeni saldırı planları sunacak’

‘Netanyahu, İran’a karşı yeni saldırı planları sunacak’

Yazar: Bedri Adanır
21 Aralık 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır