HDP’li belediyelere kayyum atanmasını ve eşbaşkanların tutuklanmasını değerlendiren Doç. Dr. Didem Yılmaz, İçişleri Bakanlığı’nın suç işlediğini belirterek, ‘demokratik iradeyi, insan onurunu ve farklılıkları güvence altına alacak bir anayasal mimarinin inşa edilmesi gerekiyor” dedi.
31 Mart yerel seçimler sonrasında Hakların Demokratik Partisi’nin (HDP) büyük çoğunlukla kazandığı 3 büyükşehir, 1 il, 19 ilçe ve 1 belde belediyesi olmak üzere toplam 24 belediyeye kayyumlar atandı. Kayyum atanan bu belediyelerden 14’ünün eş başkanları “örgüt üyesi” oldukları iddiası ile tutuklanırken, diğer belediye eş başkanları hakkında açılan soruşturmalar ise devam ediyor.
Yapılan kayyum atamalarına ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan Erdoğan Alayumat’a değerlendirmelerde bulunan Bahçeşehir Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Didem Yılmaz, İçişleri Bakanlığı’nın Anayasanın kendisine verdiği yetkileri tamamen keyfi bir şekilde kullandığını belirterek Bakanlığın belediye başkanlarını görevden alma yetkisinin olduğunu ancak görevden alınan belediye başkanının yerine vekâleten bakacak kişinin yine belediye meclisi içinden seçilmesi gerektiğini vurguladı.
‘Belediye meclisi kendi içinde başkan seçenbilir’
Yılmaz, HDP’li belediye eş başkanlarının görevden alınması için “suç üretildiğini” ifade ederken asıl suçu işleyenin ise İçişleri Bakanlığı olduğunu kaydetti.
Yapılan düzenlemenin “Eğer belediye başkanının örgüt ile bir bağlantısı varsa, o başkan görevden alınır ve yerine yeni birisi atanır” şeklinde olduğunu belirten Yılmaz, düzenlemenin OHAL döneminde kabul edilmesi dolayısıyla ancak OHAL süresi boyunca uygulanabileceğini kaydetti. Düzenlemenin OHAL sonrası uygulanamayacak olmasının mahkumiyet almış bir belediye başkanının görevden alınmayacağı sonucunu doğurmadığını da sözlerine ekleyen Yılmaz, belediye kanununda olağan dönemde uygulanabilecek yolların düzenlendiğine işaret etti.
Yılmaz, olağan dönemde belediye başkanlığı makamı boşaldığı zaman belediye meclisinin kendi içinde bir başkan seçebileceğini, bu şekilde herhangi bir merkez dahil olmadan yerel iradenin oluştuğu meclisin bir başkan seçebildiğini vurguladı.
‘OHAL sona erdi ama düzenlemeler devam ediyor’
OHAL dönemi sone ermiş olmasına rağmen, bu dönemden kalan düzenlemenin bugün hala olağan şekilde uygulanmasını eleştiren Yılmaz, “Hukuksuz olan aslında bu. Bir belediye başkanına suç soruşturması başlatıldığı zaman OHAL düzenlemesi diyor ki; ‘terör örgütü ile bağlantısı tespit edilen yerel yöneticilerin suç soruşturmasına dayanarak merkez tarafından yerine seçim yeterliliğine sahip birisinin atanmasına’ karar verir. Genelde bu vali olur. Burada ‘suç soruşturması’ denildiği zaman bir mahkumiyet değildir. Suç soruşturması, savcıların bir kişinin suç işleyip işlemediğine dair araştırmasıdır. Bu araştırma sonucunda iddianame hazırlanır, mahkeme kabul eder, kovuşturma, yargılama safhası başlar. Kovuşturma safhasından sonra mahkumiyet ya da beraat kararına göre değişiklikler olur. Olağan dönemde OHAL uygulaması yapıldığı zaman kayyum olarak atanan vali, üstlenmemesi gereken bir kamu görevini üstlenmiş oluyor. Dolayısıyla valinin üstlendiği görevlerde idari hukuk bakımdan da sakat işlemler olmuş olur” diye konuştu.
‘Vesayet yetkisi kullanılıyor’
Atanan kayyumların belediye eş başkanları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma bitinceye kadar görevde kaldığına dikkat çeken Yılmaz, imza atılan hukuksuzluğa dair şunları söyledi:
“Merkezin yöneticisinin yerel yönetimi süresiz yönetmesi söz konusu. Aslında bir noktada baktığımız zaman OHAL düzenlemesi ile olağan dönemde bir vesayet yetkisi kullanıyor. Bu vesayet yetkisi de yerel yönetimlerin idari özerkliğine aykırıdır. Anayasa’da öngörülmüş olan 127. Madde ve Türkiye’nin taraf olduğu Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın 3. Maddesi’ndeki özerklik ilkesine ve Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na aykırı hukuksuz bir uygulamadır.”
‘Bir Anayasa’ya ihtiyaç var’
Hukukun sadece kurallar malzemesi olarak ele alındığında devlet eliyle yaptırıma bağlanmış bir hukukun ortaya çıktığını ifade eden Yılmaz, “Demokratik meşruiyete dayanan, halkı iradesiyle ortaya çıkmış, insan onurunu koruyan, güvence altına alan bir hukuk uygulandığına ilişkin büyük tereddütler var” diye belirtti.
Bu nedenle her şeye Anayasa ile başlanması gereken bir dönem içeresinde olduklarını vurgulayan Yılmaz, “Şu andaki Anayasa düzenlemelerine baktığımız zaman demokratik bir mimariyi kurmadığını görüyoruz. Siyasal iktidar değişse de yerine yeni gelecek çoğunlukta bir monokratik yönetim kazanacak. Dolayısıyla Anayasa ile başlayıp ama Anayasa ile sınırlı kalmayan, milletvekilliği Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Hakimler ve Savcılar Kanunu gibi bir çok kanunda anayasayı bütünleştiren, demokratik iradeyi güvence altına alacak, insan onurunu ve farklılıkları güvence altına alacak bir anayasal mimarinin artık kaçınılmaz bir şekilde inşa edilmesi gerekiyor” dedi.