• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
6 Eylül 2025 Cumartesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Manşet

İHD’den ‘Barış’ paneli: Kürt sorunun çözümü için komisyon tek başına yeterli değil

6 Eylül 2025 Cumartesi - 18:39
Kategori: Manşet, Politika
İHD’den ‘Barış’ paneli: Kürt sorunun çözümü için komisyon tek başına yeterli değil

İHD’nin düzenlediği ‘Barış ve Demokrasi’ panelinde söz alan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, ‘Türkiye’nin bu kadar köklü sorunlarını tek bir komisyon çözebilecekmiş gibi davranmak ya da buna göre pozisyon almak gerçekçi olmaz’ dedi

İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde “Barış ve Demokrasi” paneli düzenledi. Panelin ilk oturumunda, DEVA Partisi Genel Başkanı ve Meclis Komisyonu üyesi İdris Şahin, Emek Partisi (EMEP) Merkez Disiplin Kurulu (MDK) Üyesi Şükran Doğan ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan söz aldı.

Yükümlülüğümüz var

İlk olarak söz alan DEVA Partisi Genel Başkanı ve Meclis Komisyonu üyesi İdris Şahin, “Bu süreçte herkes kazanır ama herkes ödün vermek zorundadır. Bulunduğunuz noktadan hiç geri adım atmadan siyasal uzlaşıya ulaşmak mümkün değildir. Bu nedenle muhalifleriniz sizi dinliyormuş gibi bir dil geliştirmek gerekir. Hz. Mevlana’nın dediği gibi, aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır. Kürt sorunu tartışmalarında zaman zaman farklı görüşler ortaya çıktı. Örneğin Kafkas Dernekleri’ni dinlediğimizde onların da benzer talepleri olduğunu gördük. Kişilerin doğuştan sahip oldukları hakları kullanma arzusu evrensel bir durumdur. Etnik kimliklerin en zor değişen kimlikler olduğunu kabul etmek gerekir. Kimlik insanların derisidir. Bu derimizi yüzemeyiz. Ama en zor değişen kimlik de hiç şüphesiz ki etnik kimliklerdir. Bunu da asla yadsıyamayız. Lakin bugünün Türkiye’sinde artık biz kolektif kimliklerin değil, bireysel kimliklerin ön plana çıkartılması suretiyle insan olduğumuz gerçeğini önümüze koyarak bu süreçleri yürütmek gibi bir yükümlülük içerisindeyiz” sözlerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yaptığı açıklamalara ve geçen 11 aya bakıldığında kendisine güven duymadıklarını belirten İdris Şahin, “İhtiyatlı bir iyimserlikle süreci takip ediyoruz. İhtiyatın sebebi Erdoğan’ın tutumları kadar, bölgedeki gelişmeler, özellikle Suriye ve İsrail politikalarıdır. Vatandaşın hakları pazarlık konusu edilemez. Demokratik bir devlet, vatandaşının taleplerini karşılamakla yükümlüdür. Bu değişiklikler anayasa gerektiriyorsa anayasa, yasa gerektiriyorsa yasa değişmelidir” dedi.

EMEP Merkez Disiplin Kurulu (MDK) Üyesi Şükran Doğan, “Bahçeli’nin tokalaşmasıyla sembolleşen bir başlangıç oldu. Peki o günden bugüne ne değişti? Kürt tarafı açısından silah bırakma, ateşkes gibi somut adımlar atıldı. İktidar ve rejim açısından ise halkın görebildiği somut bir adım var mı? Komisyonun kurulması ve kapalı görüşmeler dışında biz henüz böyle bir adım görmedik” dedi.

İktidarın hâlâ ‘terörsüz Türkiye’ söyleminde ısrar etmesinin, meseleyi ‘terör sorunu’ olarak kodlamaya devam etmesinin toplumsal güveni zedelediğini belirten Şükran Doğan, Meclis’ten net bir tutum beklediklerini söyledi.

Şükran Doğan, önceki dönemden çıkan en önemli dersin yasal güvence olduğunu söyleyerek “Sürecin garantörü hukuk olmalı” dedi.

Şükran Doğan devamında somut önerilerini sıraladı:“*Komisyon dinlemeleri hızlandırılsın: Komisyon bölünerek eşzamanlı dinlemeler yapılsın; dinlemeler sürerken pratik adımlara geçilsin.

*Silah bırakma için yasal düzenleme: ‘Silah bırakanların hukuki durumu’ netleştirilsin; ceza hukukuna ilişkin açık düzenlemeler yapılsın.

*AİHM kararları gecikmeden uygulansın.

*İnfaz ve yeniden cezalandırma pratikleri son bulsun; cezaların uzatılmasına yol açan düzenlemeler kaldırılsın.

*Demokrasi ve hak–özgürlükler için öncelikler programı ve takvim ilan edilsin; takvim hızlandırılsın. Meclis, kalıcı barış ve demokratik çözüm için çalışmalarını yoğunlaştırsın.

*Kayyum uygulamaları derhal sonlandırılsın.

*Barışın sabote edilmesine izin verilmesin, barış dili oluşturulsun; bu dil tüm topluma yaygınlaştırılsın.”

Sorun sistem sorunu
Sonrasında söz alan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan da, soruna “sistem sorunu” olarak bakmak gerektiğini ifade ederek, “Bir sistem sorunu ile karşı karşıya olduğumuzu görmeliyiz. Eğer meseleyi bir sistem sorunu üzerinden ele almazsak, bu meseleyi bu şekilde tanımlamazsak yüzeysel yaklaşmış oluruz; meselenin arka planından, tarihsel birikiminden ve bizi götüreceği yerden uzaklaşabiliriz. Bu tehlike barış ve demokrasi güçlerine kaybettirir” dedi.

Sürecin kendileri açısından anlamına değinen Ayşegül Doğan, Türkiye’de barış ve demokrasi mücadelesinin hiçbir kazanımının “kendiliğinden” gelmediğini belirtti. Ayşegül Doğan, “Bugüne kadar kazandığımız, yarattığımız her şeyi kendi emeğimizle, alın terimizle ve maalesef canımızla kazandık. Öyle bir ülkeden bahsediyoruz ki, tutsak edilmek bazıları için tercih ediliyordu. Mesela Mehmet Sincar’dan bahsettik. Mehmet Sincar’ın eşinin, ‘Keşke Mehmet de hapiste olsaydı ve bir ömür boyu hapiste kalsaydı. Hiç çıkmasaydı ama öldürülmemiş de olsaydı. Dolayısıyla hapiste oldukları için üzülmeyin’ telkininde bulunduğunu hatırlıyorum. Evet, bu süreç çok kıymetli bir süreç, çok değerli bir süreç. Tek bir insanın daha ölmeme ihtimalinin bu kadar yakın olduğunu bilmek ve bunu gerçekleştirmenin bizim mücadelemizle doğru orantılı olduğunu bilmek, buna ilmek kazandırmanın en büyük sorumluluğunun bizde olduğunu bilmek daha da anlamlı” dedi.

Konuşmasının devamında Ayşegül Doğan şunları söyledi: “Ana muhalefet partisine yapılanlar ortada, size atanmış kayyımlar duruyor. Hukuk hiçbir düzenleme yok, yasal hiçbir güvence yok. Bir yandan Sayın Öcalan’dan mesajlar geliyor, öte yandan Öcalan’a gidiş geliş hâlâ bir keyfi rejime tabi. Bir yandan binlerce tutuklu var içeride, sürgünde onca siyasetçi var, peki nasıl olacak, mümkünlerin kıyısında nasıl olabiliriz?’ demek en çok sorduğumuz soru bu oluyor. Biz şunu biliyoruz ki çatışan taraflar konuşur, çatışan taraflar barışmalı. Çatışan tarafların konuşabilmesi bu çatışmalı hali ortadan kaldırması için çok önemli birinci aşama. Klasik çatışma çözüm deneyimlerinden yola çıkarak söylüyorum. PKK, Kongre’yi toplama kararı aldı. Sonrasında Bese Hozat böyle bir açıklama yaptı. Bu Kongre kararları stratejik bir şekilde ifade edildi. Hem örgüt tarafından hem de en son DEM Parti İmralı Heyeti’nin yaptığı görüşme sonrası Sayın Öcalan’ın mesajında da verilen kararın stratejik bir karar olduğunun altı çizilmiş. Yine bunun bir inisiyatif olduğu, bir al-ver süreci olmadığı, ancak çatışmaya neden olan sorunların da ortadan kaldırılması gerektiğine dikkat çekiliyor. Hem örgüt hem de Öcalan tarafından buna dikkat çekiliyor. Bizler zaten bu çatışmalı halin ortadan kalkmasını istiyoruz.

Sorunun nedenleri için yasak düzenleme lazım

Şimdi sonraki aşama, ne oldu? 11 Temmuz tarihsel bir andı. Yalnızca seremonik bir şey deyip geçemeyeceğimiz bir şey. ‘Yıllardır silahların gölgesinde siyaset yapıyorsunuz, o yüzden yanınızda duramıyoruz. Silahların gölgesinde konuşuyorsunuz. O yüzden biz bu demokrasi blokunu değiştiremiyoruz. Bu ittifakı genişletemiyoruz’ diyenler de dahil olmak üzere pek çok kesime şu söylenmiş oldu: Yalnızca devlete değil, yalnızca iktidara değil, toplumsal muhalefete, muhalefet partilerine de… ‘Buradayız, demokratik siyasete katılmak istiyoruz, silahları kendi özgür irademizle yakıyoruz. Silahların tümden devlet dışı bırakılması için de gerekli mekanizmaların kurulmasını ve işler hale getirilmesini istiyoruz. Sorunun nedenlerinin tartışılmasını istiyoruz. Bu nedenlere ilişkin yasal düzenlemelerin yapılmasını istiyoruz.’

Bu çok açık bir çağrı, çok açık bir davet ve her birimize yapılmış bir çağrı ve davet. Silahların tümden devlet dışı bırakılmasını isteyen herkes Türkiye’de bugün ve bunun kalıcı hale gelmesini isteyen herkes bunun için çaba göstermeli. Biz hiçbir zaman Türkiye’de bugünküne bu kadar yaklaşmamıştık. Dolayısıyla bu süreci ele aldığımızda 2013 ile kıyaslamak yerine, bunu yepyeni referanslar üzerinden konuşmak lazım.

Dilsiz kardeşlik olmaz

Nitekim komisyon aşamasına geldik. Bu komisyon bugün orada bulunan siyasi partilerin çeşitliliği itibariyle, bugünkü Meclis’in aritmetiği nedeniyle, belirlenen usul, esas ve prensipleri dolayısıyla 2013 komisyonu gibi bir komisyon değil. 2013’teki komisyonun devamı gibi düşünülebilecek bir komisyon değil. Ancak 2013’ten elbette pek çok konuda katkı alabilir. Biz farklı olarak farklı komisyonlar olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’de belki de ilk defa, yüz yıldır Meclis’te toplumun neredeyse yüzde 90’ının üzerinde temsiliyetinin bulunduğu bir komisyon oluşuyor. Bizim burada mücadele etmemiz gereken konuların başında şu geliyor: Komisyonun isminde kardeşlik var. Nasıl bir kardeşlik? Dilsiz kardeşlik olmaz.

Gerçekçi olmak lazım

Çatışmaya neden olan sorunları çözmekse bir diğer aşama. Kürt meselesi demek, Kürtçe meselesi demektir. Kürt sorunu demek, hak ve özgürlükler sorunlarıdır. Şimdi meseleyi adıyla tanımlamak gerekiyor. Mesele bir güvenlik meselesi değildir. Mesele bir terör meselesi değildir. Mesele bir sosyoekonomik geri kalmışlık meselesi değildir. Biz hiç kimsenin samimi olmasını beklemiyoruz. Samimi olmalarına gerek yok. Rasyonel olmalarını, sahici bakmalarını, gerçekçi olmalarını istiyoruz.

Geçiş süreci diyor bazıları. Şimdi geçiş süreci birtakım mekanizmalar gerektirir. O süreçte adaletin sağlanması gerekir. Geçiş süreci derken bu mekanizmalardan bahsediliyor mu? Komisyon bunları konuşmuyor. DEM Partisi beş üye olarak görünüyor ama bizim bir komisyon koordinasyonumuz var. Komisyondaki konular, gündemler koordinasyonumuzla ve Merkez Yürütme Kurulu’nda konuşuluyor, tartışılıyor. Ancak komisyonun henüz bir yol haritası yok. Dinleme yapıyor, farklı toplumsal kesimler katılıyor. Evet, bu çok önemli bir şey. Yapılsın.

Biz yalnızca geçen ay 2 bin aşkın buluşma yaptık. Son bir yılda binlerce buluşma yaptık. En yakını, en uzağı dinlerken hep şunu duyduk: Güven. Nasıl güveniyorsun ki? Tekrar ediyorum: Bu bir güven ilişkisi değil. Çünkü biz güven ilişkisinin, güvence ilişkisi olduğunu düşünüyoruz. Güvencenin de hukukla sağlanabileceğini düşünüyoruz. Verdiğimiz mücadele de bunun mücadelesi. O yüzden hukuki zemine, o yüzden hukuksal gerekliliklere, o yüzden yasal düzenlemelere dikkat çekiyoruz.

Demokratik çözüm esas olmalı

Bu komisyon Kürt meselesinin demokratik çözümünü, Türkiye’nin demokrasisi önündeki engelleri, yüzyıllık teklik üzerine kurulu inkârcı sistemin karakterini tek başına çözemez. Ama bir yol açabilir, bizi bir yola götürebilir. Fakat Türkiye’nin bu kadar köklü sorunlarını tek bir komisyon çözebilecekmiş gibi davranmak ya da buna göre pozisyon almak gerçekçi olmaz.”

Biz devlete benziyoruz

Panelin ikinci oturumunda İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin söz aldı. Eren Keskin, Kürt sorunun özüne inmek için devletin kuruluşuna kadar gitmek gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Sadece Türk ve Sünni Müslüman kimliğini kabul ettiren bu sistem, diğer tüm kimlikleri yok sayarak, asimile ederek varlığını sürdürüyor. Bu coğrafyada devleti en çok eleştirenler bile 1915 tartışmasını gerçek anlamda yapmadılar. O nedenle mutlaka şunu sormalıyız: Biz devlete ne kadar benziyoruz? Resmi ideolojiyi ne kadar içselleştirdik? Bu tartışmayı yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bugün de yaşadığımız sonuçların, içinde bulunduğumuz durumun esas nedeni bence bu. Çünkü biz devlete benziyoruz. Kendi kurduğumuz örgütler devlete benziyor. Kendimize ne kadar ilerici, devrimci desek de, erkek egemen, militer ve feodal zihniyetleri bizler de kıramıyoruz. Bunu kıramadığımız içindir ki zaten bu noktadayız.”

Meselenin adı Kürdistan meselesi

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin söylemlerine değinen Eren Keskin, şu ifadeleri kullandı: “Şimdi ben tabii siyasetçi değilim, o nedenle siyasetçi olmamanın verdiği müthiş bir rahatlık içinde konuşuyorum, onu baştan söyleyeyim. Meselenin ismi Kürt meselesi değil, Kürdistan meselesi. Kürdistan meselesi olduğu için zaten bugün Bahçeli bunları konuşuyor. Bahçeli bir gün aniden barış istemedi. Daha kısa süre önce ‘Katil Demirtaş’ pankartları astıran, ölüm listeleri yayınlayan yine Bahçeli’ydi. Bu coğrafyadaki bütün paramiliter yapılar MHP’ye bağlıdır. Bugün Suriye’ye çöktüler, kimse konuşmuyor. Oradaki bütün cihatçı örgütlerin bağlı olduğu merkez MHP değil midir?”

Kürtler tek laik hareket

Eren Keskin, şöyle devam etti: “Suriye’deki bütün cihatçı örgütlerin bağlı olduğu tek merkez MHP değil midir? Bunları herkes biliyor. Ama bu nedenle zaten onun söylemesi önemli. Ona güven duyulduğu için değil, o noktaya geldiği için. Ama onu da o noktaya getirenin meselenin bir Kürdistan meselesi olması gerçeğidir. Çünkü İsrail gibi artık Ortadoğu’da her türlü insan hakkını hiçe sayan bir devlet var. Bu devletin korkunç bir hava sistemi var. Kürtlerin Rojava’da çok büyük, önemli bir güçleri var. Ve o coğrafyadaki tek laik hareket. Bunu hiç unutmamak gerekiyor. Bölgede tek laik hareket Kürt hareketi. O nedenle ben zaten şunu hiç anlamıyorum: Bu coğrafyada kendilerine ‘en laiğim’ diyenler neden gidip de Colani’yi destekliyorlar? Onları niye destekliyorlar? Sizi bağlayan tek şey zaten Kürt düşmanlığı. Bu kadar net.

DEVA CHP’den daha demokrat

Bundan dolayı bu sürecin diğerlerinden farklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü diğerinde ırkçı milliyetçiler içinde yoktu. Ama bu coğrafyanın temelini zaten ırkçı milliyetçi oluşturuyor. Ben mesela DEVA Partisi’nin CHP’den daha demokrat bir parti olduğunu düşünüyorum. En azından resmi ideolojiyi tartışabiliyor. CHP asla bir resmi ideoloji tartışması yapmaz. Özgür Özel’in farklı bir şeyi var, bunu kabul ediyorum. Gerçekten başka bir noktaya taşımaya çalışıyor ama CHP’nin tabanına baktığınızda bu süreçten hiç mutlu filan değiller. Komisyonda CHP var ama CHP’nin kitlesi hiç memnun değil. Bütün bu gerçekleri bilerek bu süreci konuşmak gerekiyor.

Bu meselenin dört parçayı ilgilendiren bir sorun olması ve parçalardan birindeki Kürt yapısının artık Türkiye’nin denetleyemeyeceği kadar güçlenmiş olması, bizim bugün bu süreci yaşamamızı sağladı. Kürt hareketi bütünlüklü bir hareket olduğu için, oradaki kazanımları korumak adına burada gerekeni yaptı.

İnsan hakları savunucuları olarak biz barış süreçlerini her zaman destekledik ve destekliyoruz. Bugün eğer akademi gerçekten Kürt meselesini konuşabiliyorsa, İnsan Hakları Derneği’nin ve İnsan Hakları Vakfı’nın raporları sayesindedir. Biz bütün bunları bilerek barış istiyoruz. Devlete güvendiğimiz için istemiyoruz.

Kürt hakaretinin eleştirilmesini anlayamıyorum

Şunu da anlamıyorum, bugün bu süreci sürdürdüğü için Kürt hareketinin eleştirilmesini. Biz iktidara kimin gelmesini bekleyeceğiz? Bu barış süreçlerini işletmek için böyle bir şey yok. Kim o gün yönetimdeyse onunla görüşeceksin. Burada tabii ki ödüller verilecek, ödüller alınacak. Bütün barış süreçleri zaten böyle olmuş. Evet, devleti eleştiriyoruz. Devlet çok kötü bir devlet. Katliamcı, soykırımcı ve bunun sonucu PKK. Şeyh Sait, Seyit Rıza katledildiğinde, mezarları gizlendiğinde, Kürdistan’da katliamlar olduğunda PKK mı vardı? Yoktu. Demek ki neden PKK değil, bu kadar net. Devletin politikalarıdır. Tüm dört parçada olduğu gibi, tüm sömürgeci politikalarda olduğu gibi.

Hiçbir sendika savaşın sebebini sormuyor

Bugün biz barış sürecini tartışırken iç kamuoyu neden şunu tartışmıyor: Suriye’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile paramiliter bir yapı kurduğunu hepimiz biliyoruz. Orada karakolları var, hapishaneleri var. Cihatçı örgütlere maaşlar ödeniyor. Ama hiçbir sendika bunu sormadı bugüne kadar. Herkes maaşların yükseltilmesini istiyor, çok doğal olarak çünkü yoksulluk var. Ama yoksulluğun nedeni zaten bu savaş politikası. Hiçbir sendika bunu gerçek anlamda dile getirmiyor. Hiçbir sendika ‘Benim paramı neden Suriye’deki cihatçılara veriyorsun?’ diye sormadı.

O nedenle biz ne kadar barış talebini yükseltebiliyoruz? Yeterli yüksek sesle barış istiyoruz diye sokağa çıktı mı insanlar? Hayır. Hiçbir yerde yok böyle bir şey.

Biz kendimizi de sorgulayalım. Biz kendimize yönelik bu sorgulamayı yapmadıkça çok fazla sonuç almamız mümkün değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi anayasasına uymuyor. Kendi hukukuna uymuyor ki, altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri olduğu için hem de anayasayla iç hukukun üzerinde kabul etmiş. Hepsini yerle bir ediyor.

Bütünlüklü mücadele lazım

Bugün hasta mahpuslar cezaevinden ölerek çıkıyorlar. Bakın, ‘aile yılı’ ilan ettiler. Bundan iki ay önce Aile Bakanlığı’nın yayınladığı bir bildiri var. Nefret üreten bir bildiri. Yani artık toplumsal cinsiyet eşitliği demek bile suç olacak bu coğrafyada. Bunu da kabul etmek lazım. Bütünlüklü bir mücadele gerekiyor.”

Panel, diğer konuşmaların ve sunumların ardından sona erdi.

ANKARA

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

‘Yenidoğan çetesi’ davası sürüyor: 3 hemşireye tahliye

Sonraki Haber

Fuarda Rojava: Ortadoğu Rönesansı kitabı imza etkinliği

Sonraki Haber
Fuarda Rojava: Ortadoğu Rönesansı kitabı imza etkinliği

Fuarda Rojava: Ortadoğu Rönesansı kitabı imza etkinliği

SON HABERLER

‘Yaşam hakkı güvencede olmadan adalet de barış da olmaz’

‘Yaşam hakkı güvencede olmadan adalet de barış da olmaz’

Yazar: Aziz Oruç
6 Eylül 2025

‘Pazarlık yok’ teranesi

‘Pazarlık yok’ teranesi

Yazar: Aziz Oruç
6 Eylül 2025

 ‘Peki, şimdi nereye?’ sorusuna kadınların cevabı: Barış

 ‘Peki, şimdi nereye?’ sorusuna kadınların cevabı: Barış

Yazar: Özge Kar
6 Eylül 2025

Barış işçinin ekmeğini büyütür

Barış işçinin ekmeğini büyütür

Yazar: Aziz Oruç
6 Eylül 2025

Tarım: Yaşam küçülürken sermaye büyüyor

Tarım: Yaşam küçülürken sermaye büyüyor

Yazar: Aziz Oruç
6 Eylül 2025

Kırşehir Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne dikkat!

Adli tatilde ne oldu?

Yazar: Özge Kar
6 Eylül 2025

Kürtler tehdit değil muhataptır – 1

Kürtler tehdit değil muhataptır – 1

Yazar: Aziz Oruç
6 Eylül 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır