Bolu’dan gelen haberler giderek ağırlaşıyor. Bu ülkede kimse resmi makamlara güvenmediği için ölü sayısının aslında çok daha yüksek olduğu ama gizlendiği söylentileri de doğal olarak yaygınlaşıyor. Bir de güzel Türkçe’mizin ‘ihmal’ diye bir lafı var. Herkesin diline yerleşiyor hemen. “Gereken ilgiyi göstermeme, önem vermeme, boşlama” filan anlamına geliyor ihmal. Akşam eve giderken ekmek alacakmışsın da unutmuşsun gibi bir şey. Öyle yani, bir şeyleri ihmal etmişsin, 66 kişi ölmüş filan…
Neyse şimdi cenazeler olur. Romantizasyon günleri başlar. Şunun beş çocuğu vardı, şunun nişanına üç gün kalmıştı… Konserini düğününü iptal etmeyenler linçlenir biraz. Bazen ölenler şehit de ilan ediliyor bu durumlarda ama “Grand Kartal Oteli Şehitleri” çok şık bir ifade değil sanki. Soma’da mezarların başına bayraklar dizildiğinde işe yaramıştı biraz ama bu mevzuda tutmaz gibi.
Sonra işte gözaltılar başlar, başlamış şimdiden, birkaç tutuklama olur sanırım. İlk mahkeme, eh, heyecanlı olur biraz, bilirkişi raporları beklenir, sanıklar “ama her şey kurallara uygundu, bir sürü denetimden geçtik, nasıl oldu anlamadık valla” gibi laflar ederler, eninde sonunda tahliyeler gelir. 301 emekçiyi katledenler aramızda dolanırken 66 rakamı sanki biraz ‘az’ gibi görünmeye başlar herkese. Bu arada hükümet Suriye’yi fethetmek, Kürt anasını görmesin diye tepesine bomba yağdırmakla meşgul zaten. (Bu yazıyı yazarken şimdi gördüm, 1 günlük yas ilan edilmiş. Ayrıca ‘ihmali ve kusuru olanlar hukuk önünde bunun hesabını vereceklerdir’ denilmiş)
Ama suç da öyle durduğu yerde duran bir şey değildir genellikle. Suçun tenis topu gibi kurumlar arasında dolanması milli geleneklerimizden biridir. Şimdiden başlamış bile hatta. Bolu’nun ırkçılıkla şöhret yapmış Belediye Başkanı “Bana ne, orası Turizm Bakanlığı’na bağlı” derken, Turizm Bakanlığı’nın cevabı zaten hazır: “Otelin itfaiye tarafından verilmiş yangın yeterlilik belgesi mevcut. Zaten bu yetki ve yeti de itfaiyede. Düzenli kontrolleri ve yeterliliklerinin de itfaiye tarafından yapılması gerekiyor.” Suçun böyle ortalıkta serseri mayın gibi dolanmasının herkese şöyle bir faydası var: Dolanırken dolanırken ortada suç diye bir şey kalmıyor, herkes birden temize çıkıyor! Geriye kala kala otelde yananlar kalıyor; ona da Tansu Çiller’den alışkınız zaten. Madımak Katliamı’ndan sonra “Otelin dışındaki vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır” demişti, hatırlıyoruz hâlâ.
Bu konuda muhalefetle iktidar arasında çok da fark yok aslında. İşi gücü gariban mültecilerin tepesine çökmek olan bir belediye başkanı “benim yetkimde değil” diyor. Mülteciler de yetkisinde değil ama iş ırkçılığa gelince yetki sınır tanımıyor.
Şimdilerde Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, siyasi tasfiye operasyonunun bir parçası olarak uyduruk şeylerle suçlanıyor mesela ama arada “Masquerade” gece kulübündeki 29 emekçinin can verdiği yangın atlanıyor. Adam bodrumun dibine Bermuda Şeytan Üçgeni gibi bir gece kulübü yapmış girişi çıkışı labirent gibi, tam bir fare kapanı. Sen de tutup rapor vermişsin uygundur diye. Gece kulübüne ait itfaiye raporunu hazırlayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde görevli İtfaiye Çavuşu Fazlı Yavuz mahkemede kendi düzenlediği raporu anlatıyor: “Biz, söz konusu iş yerlerine yanımızda belediye veya başka bir kurum temsilcisi olmadan gitmekteydik. Bizi iş yerinde iş yeri sahibi veya temsilcisi karşılıyordu. İş yerinin büyüklüğünü de bizi karşılayan ve yer gösteren kişinin beyanına göre rapora yazıyorduk. İş yerinde hazır bulunan yangın önlemlerinin kontrolünü gittiğimiz zaman test etme imkânımız yoktur.”
Ne olacak peki o zaman? Kim bunun sorumlusu? Çemişgezek belediye başkanı mı? Patagonya itfaiyesi mi?
Hadi o geçmiş, geçince unuturuz biz. Grand Kartal yangını ne olacak? Turizm Bakanı masum, Tanju Özcan masum? Kim suçlu?
Tam bu noktada yine bir gelenek olarak “olayı siyasileştirmeyelim” muhabbeti başlar, başlamış bile; sonra yayın yasakları gelir, o da geldi az önce. Zaten Erdoğan, bilirkişilerden ve savcılardan önce suç nevini tanımlamış: İhmal ve kusur! Dağılabiliriz artık.
Oysa gerçek gün gibi açık. Şimdi gidin aynı otelin yüz metre ötesindeki bir otele durum aynıdır; ya da gidin İstanbul’daki bir eğlence mekânına, kâbus gibidir. Türkiye’de büyük otelleri ve çoğu mafyanın elindeki eğlence mekânlarını kimse denetleyemez. Bu bir kuraldır ve herkes tarafından bilinir. Bilmek istemeyene de bildirirler! Topuktan yaralamanın yatarı nedir ki? Gazetecilik ya da basın açıklamasına katılma ‘suçunun’ yanında lafı bile olmaz.
Ha bu arada, Aysel Tuğluk’a 3 yıl hapis cezası verilmiş, az önce okudum. Mühim bir sorun çözülmüş böylece.
En azından o konuyu hiç ‘ihmal’ etmiyorlar.