Sürece dair medyanın dilini değerlendiren gazeteci Ali Duran Topuz, ‘İktidarın hem medyasındaKİ ideolojik sorunlar, sürecin kamuoyuna sunulması ve süreç lehine samimi açıklamaları bile zehirleyen bir iç çekirdeğe sahip’ dedi
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ve PKK’nin çağrıya uygun olarak silahsızlanma ve fesih kararı alması, Kürt sorununda çözüm umudunu artırdı. CHP’nin ulusalcı kanadı ile MHP’den ayrılan milliyetçi kesim ve onları temsil eden yayın organları, “saldırgan”, “militarist”, “çözüm karşıtı” dilini ve iktidara yakın medyanın “hakimiyet” dilinin etkilerini gazeteci Ali Duran Ali Duran Topuz, değerlendirdi.
Ali Duran Topuz, iktidarın süreci medyada, “tarihsel kardeşliğin tazelenmesi”, “terörün yenilmesi”, “Türkiye’nin içte ve dışta büyümesi ve bu ittifakla daha da büyüyecek olması” şeklinde bir anlatısının nispeten anlaşılır olduğunu söyledi. Ali Duran Topuz, “Çünkü iktidar ‘Biz yok edemiyoruz. Öcalan’ın etkisini de kıramıyoruz, mecburen böyle bir yola girdik. Üstelik Suriye’de işler karıştı, Türkiye üzerinde tehdit var, mecbur kaldık’ diyemezdi. Dolayısıyla bu dili kullanmaları anlaşılır. Son 10 yıl içerisinde oluşturulan saldırgan, militarist, savaşçı, kavgacı ve Türkçe-İslamcı ortak öykülerin baskın biçimde konuşulmaya devam ettiğini ve bunun sürece zarar verme potansiyeli içeren boyutlarının bile olduğunu gördük. Bunu en çok nerede gördük? Geriye dönüp araştırılmak istense Mehmet Metiner’in izlenmesi yeterli olacaktır. Mehmet Metiner Bahçeli’nin 22 Ekim’de ünlü çağrıyı yaptığı günden itibaren sürecin iktidar çevreleri içerisindeki disiplin amiri gibi hareket etti. Bunun en ünlü örneği de Mazlum Abdi ile Colani arasında imzalanan 8 maddelik protokolün fotoğraflarının basına yansımasından Savcı Sayan’ın ‘Böyle şey olur mu? Örgüt tasfiye olacaktı Türkiye’yi kandırıyorlar’ diye öfke dolu bir paylaşım yaptı. Aradan beş dakika geçmeden Mehmet Metiner, ‘Konular ilk anda akla geldiği gibi olmayabilir’ diye sükunete davet etti. Sonradan Ankara’nın bundan haberdar olduğu anlaşıldı” dedi.
‘Süreci zehirleyen bir çekirdek’
İktidar medyasının görünmeyen boyutunun da olduğunu belirten Ali Duran Topuz, “İktidar tarafından finanse edilen ve birçok tartışma ve sorunda iktidar lehine bir kamuoyu oluşturmak için kullanılan troll şebekeleri. Onlar da ilk başta bu işi saldırgan bir dille ele alıyorlardı. Ama daha sonra oralarda da bir tür terbiye geldi. Elbette sükûnet iyi bir şeydir. Ama iktidarın kendi oluşturduğu canavarların ne kadar tehlikeli olduğunu, bu süreçte görmesi gerekiyordu. İktidarın hem medyasında hem de o medyaları da yöneten kadrolarındaki ideolojik sorunlar, sürecin kamuoyuna sunulması ve süreç lehine samimi açıklamaları bile zehirleyen bir iç çekirdeğe sahip” diye konuştu.
‘Ulusalcı basın güçlü saha bulamadı’
İktidara yakın medya dışında medyada çok farklı ekoller olduğunu belirten Ali Duran Topuz, şunları ifade etti: “CHP’yi yeterince Atatürkçü bulmayan ve Kürt lafını duymaktan hiç hoşlanmayan bir kesim var. Türkiye’de legal kanunlara uygun kurulan ve öyle çalışan siyasetçiler hapse atılırken ‘teröre yardım ve yataklık eden kişiler’ olarak tanımlandı. Kürt ve terörü eşit anlamada gören ulusalcılar, çok güçlü karşı çıkışa yöneldiler. Bunlar AKP’nin kuruluşundan önce de olan ve sonrasında da devam eden tarihsel ve güncel gerçeklikleri hesaba katmadan iktidara saydırmayla muhalefet yürüten kesim. Sözcü Gazetesi de bu şekilde oluşmuş bir gazetedir ve Kürtlere karşı bir şey olduğunda büyük bir coşkuya kapılırlar. Örneğin PKK kongresini toplayıp silah bıraktığını açıkladığında biri çıkıp, ‘Devletin sona erdiği gündür’ diyor. Demek ki devletin varlığı PKK’nin elindeki silahmış. Bu hem komik hem de anlaşılmaz bir şeydir. Bunları söyleme sebebi sürece muhalefet etmek için fazla imkân bulamayınca bu tür lafları kullanıyorlar. Fakat bunlar azınlıkta kaldılar. Ulusalcılar güçlü bir saha bulamadı. Çünkü bu sürecin çok farklı ve çok özellikli bir yanı da Cumhuriyet Halk Partisi’nin aldığı tutumdu.”
CHP medyası
CHP’nin iktidarla mücadele etmek için 7-8 yıldır bir dönüşüm geçirdiğini vurgulayan Ali Duran Topuz, bu dönüşümden kaynaklı olarak da Kürt seçmenden oy almanın yollarını aradığını ifade etti. CHP’nin Kürt parti ve kurumlarıyla daha iyi geçindiğini belirterek bu değişimim medyaya da yansıdığını söyledi. Ali Duran Topuz şöyle devam etti: “Bir de iktidarla mücadele etmek için bir medya oluşturma çabasına girdiler. Etkili sayılabilecek bir medya oluşturdular. Halk TV, TELE1, KRT bu çabalar etrafında oluşan yayınlardı. Benim kanaatime göre toplumsal plandaki söylem ve politikadaki başarıyı medyada gösteremediler. Çünkü iktidara benzeyecek şekilde kendilerine bağlı bir medya arzuladılar. Bu medya da yeterince kapsayıcı ve kamu yararına olan politikaları esas alan bir karaktere bürünemedi. Sürece dair elbette kuşku ve eleştiriler olabilir. Ama burada tuhaflık var. Örneğin süreçle ilgili Halk TV izlendiğinde bazı eski subaylar çıkıp süreci saldırgan bir dille konuşuyorlar. CHP’de kanatlar, gruplar, çevreler sürecin karşısında değilken, CHP medyası diye bildiğimiz medya zaman zaman Zafer Partisi’ni aratmayacak şekilde sürecin karşısında olan kişilerin heyecan ve şehvetle saldırganca konuştuğunu görebiliyoruz.”
Kamu yararını esas alanlar
Öte yandan entelektüel, medya izleme alışkanlığı bulunan kesimleri etkileyebilen dijital medya yayınlarına işarete eden Ali Duran Topuz, şunları söyledi: “T24, Medyascope, Diken, Bianet, Artı Gerçek ve ismini sayamadığım yayınlara özel bir başlık açmak gerekir. Bunlar gazetecilik kurallarına uygun, kamu yararını esas alan ve barışa karşı olaylardan pek hoşlanmayan, iyi gazetecilik peşinde olan yerler. Buralar süreci ciddiyetle ve umuda zarar verecek şeyler yapmaktan kaçındılar. Bu da çok yararlı ve etkili oldu. Medyascope’a özel bir başlık ayırabiliriz. 22 Ekim’den itibaren Ruşen Çakır hem şahsi olarak hem Medyascope’un genel yayın politikası, bu sürecin olumlu sonuçlanması ve başarısı için neredeyse kampanya niteliğinde yayınlar yaptı. Elbette kaygı ve eleştirileri ve sorunları dile getirdiler. Medyascope’da milliyetçi bir dil, üslup, ufuk ve perspektiften yazan Gürkan Çakıroğlu’nun yazdıkları dikkatimi çekti. Çakıroğlu’nun perspektifi Türk milliyetçiliğinin bir gereği olarak Kürtlerle barışmanın mecburiyet olduğunu savunan çok ilginç bir perspektifti. Bianet’in yayın politikası, bu tür durumlarda eleştirilmekten çok örnek gösterilmesi gereken bir politikadır. T24 de Diken de benzer bir pozisyonda yer aldılar.”
Medyadaki gereklilikler
Ali Duran Topuz, medyada gerekliliklere işaret ederek şunları kaydetti: “İktidar medyası için sorun, kendi ideolojik, dil, üslup ve jargonlarından kurtulmaktır. Sürecin selametini istiyor gibi görünürken, süreci sadece AKP’nin bir daha hiç kaybetmeyeceği bir diktatoryal format kurmak üzere fırsat olarak pazarlıyorlar. Ana akım niteliğinde olan bir partili angajmanı olmayan medyalar açısından ise finans ve sürdürülebilirlik sorunu var. Politik bağlantılar ekseninde giden medyalar açısındansa bu angajmanların çok sesli, barışçı, özgürlükçü ve tahammül kapasitesi olan bir toplum hayaline göre gitmesi için yapılması gereken şeyler var. Kürt medyası açısında ise Kürtlerin politik saha dışında ticari ve kültürel sebeplerle oluşmaya yönelen bir medyasının yokluğu büyük bir eksiklik. Ve bu türden var olan yerlerin yaşama kabiliyeti de ne yazık ki zayıf. Kürtler açısından barışçıl bir medya oluşumu adaptasyonunda kadro olarak ve mevcut kurumların dönüşümü açısından bir engel yok. Hatta bu konuda hazırlıkları en fazla olan kurum ama sürdürülebilir güçlü medya kurumları, politik yapılardan bağımsız yaşama kabiliyeti olan kurumların oluşması hem bir gereklilik hem de önümüzde bir tür ödev gibi duruyor.”
Haber: Melik Çelik / MA