Tek kazananın Cengiz Holding olduğu ve 12 bin yılllık tarihi Hasankeyf’i suya gömerek, Ilısu Barajı’nda enerji üretimi törenle başlatıldı. Yapılan tören işgal edilip katledilen Hasankeyf’in adeta ‘fethi’ töreni gibiydi
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘müjde’ vererek Ilısu Barajı’nda 6 türbinden birinin 19 Mayıs günü devreye alınacağı açıklanmıştı. Bir törenle devreye alınan HES’in yıllık 4 milyar 120 milyon kilovatsaat enerji üretimiyle ‘ülke’ ekonomisine yıllık 412 milyon dolar katkı sunacağı ve Cizre Barajı’nın yapımına da imkan sağlayacağı iddia edildi. Oysa ‘ülke ekonomisi’ olarak neitelenen şeyin devlet şirketi halini alan Cengiz Holding’den başkasına hiçbir getiri olmayacağı gibi 12 bin yıllık tarihin yok edilmesi üzerine kurulan bu baraj lanetli bir baraj olarak anılacak.
Onikibin yıllık tarihi kent olan Hasankeyf, dünyada korunması gereken alanlar içinde UNESCO tarafından belirlenen 10 kriterden 9’una sahip bir yerdi! Hasankeyf bu özelliği ile dünyada tek olan bir başka benzeri olmayan özelliğe sahipti. Bu özelliğine rağmen Ilısu Barajı’nın suları altına gömüldü. Buna gerekçe olarak sunulan ‘enerji ihtiyacımız var, bölgede tarım üretimlerini arttıracağız’ vb. iddiaların ise yalan olduğu açıkça bilinmesine karşın, tüm dünya ve Türkiye’nin büyük çoğunluğu ikiyüzlü politikaları görmezden geldi. Herkes Hasankeyf’in suya gömülmesini izlerken, bir şirketin çıkarı için barajın yapmından vazgeçilmedi.
Ekonomiye katkısı sıfır
Türkiye’de 91 bin 500 MW’a ulaşılan enerji üretim kapasitesinin yarısı dahi kullanılamıyor. TEAŞ verilerinde görüldüğü gibi, geçtiğimiz Mart ayında ortalama 19 bin MW enerjinin kullanılmış olması bunu göstermeye yetiyor. Üretimin en yüksek olduğu ve enerji ihtiyacının pik yaptığı dönemlerde bile enerji kullanımı 35 bin MW civarında kalmaktadır. Enerji Bakanlığı yetkilileri dahi arz fazlalaığı gerçeğini açıklamak zorunda kalırken, yeni barajın ekonomiye katkısının ancak ciddi sayıda enerji santralinin devre dışı olması koşuluyla mümkün. Fakat devre dışı bırakılacak santrallerle Ilısu Barajı’nın ekonomiye katkısı sadece şirket değişimine yol açacak, yani barajın reel ekonomiye hiçbir katkısı olması mümkün değil. Mevcut ekonomik sistemin doğa ve tarihi yapılar üstünde yarattığı baskı ise dayanılmaz boyutlara ulaşmış durumda.
Kaybeden doğa ve halk!
Arz fazlalığı nedeniyle AKP iktidarı tarafından 2 yıl içinde enerji şirketlerine 3.4 milyar lira açıktan üretmedikleri enerji için para ödendi ve ödenmeye devam ediliyor. Ilısu Barajı’nın ekonomiye katkısı olacağı iddiaları gerçeği yansıtmazken, şirketlerin halktan toplanan vergilerle beslenmesi ve halkın ise her geçen gün şirketlere aktarılan paraların ceplerinden çalınarak yoksulluğa itildiğini izliyoruz. Mevcut ekonomik sistemin büyümesinin sonuçları halkın daha da yoksullaşması ve doğal yaşamların yok olmasından başkaca bir sonuç ortaya çıkarmıyor. Ilısu Barajı binlerce insanın topraklarından sürülmesine neden olurken, tarım arazileri ise suya gömülerek üretimden uzaklaştırıldılar. Tüm bunlar yapılırken bölgede tarım üretimi artacak iddiasının da boş bir iddia olduğunu söylemek gerekiyor.
Çalınan sular!
Barajı kurmakta ısrar eden iktidarın barajı bir güvenlik alanı olarak değerlendirmesi ve barajın su tutmasıyla birlikte Dicle Nehri’nin hayat verdiği Iraklı üreticiler susuzluğa mahkum olmuş durumda. Suriye’de halen sürdürülen uygulamalar ile Kürt düşmanlığı sürerken bölgeyi besleyen sular sürekli kesintiye uğratılmakta. Irak’ın baraja karşı tutumunu ise Irak’ta ilişki kurulan işbirlikçiler eliyle sessizliğe taşındı. Tüm suların metalaştırılıp ticarileştirimesinde büyük ‘emeği’ olan Eski Su ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun, Irak’la su üzerinden yapılan planların uygulanması amacıyla özel olarak görevlendirilmesi suyun bir meta ve bir silah olarak kullanılmak istendiğini göstermeye yetmekte.
EKOLOJİ SERVİSİ