Yıllardır Erdoğan’ın toplumu bölen siyasetine eleştiriler getiren, bunun çıkar yol olmadığını söyleyen İmamoğlu, şimdi, aynı, Erdoğan’ın yaptığı gibi, toplumu ayrıştırmayı, kendisine göre sınırlar koymayı dillendiriyor. Güya böyle yaparak Erdoğan’ın süreci kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasının önüne geçilecek, ülkenin daha iyi daha güzel günlere ulaşmasının yolu açılacak
Ali Sinemilli
Duy da inanma derler ya, tam da öyle bir durum. CHP’nin tutuklu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu birkaç gün önce yeni bir açıklamada bulundu. Diyor ki, İmamoğlu, DEM Parti ve MHP’yi kastederek: Bu süreci kendi siyasi ikballeri ve siyasi çıkarları için bir fırsat olarak gören akıldan kendinizi ayrıştırmalısınız. Devam ediyor: AKP’nin siyasi hesapları için bu önemli süreci kullanmasına izin vermeyin.
Şüphesiz, İmamoğlu’nun çağrı yaptığı kesimler buna cevap verdiler, verirler. Fakat İmamoğlu bu açıklamayı kendisi mi yaptı, onun adına birileri mi yaptı, bu açıklamasını CHP yönetimi ne kadar paylaşıyor, önemli. Çünkü İmamoğlu siyaset sahnesine çıktığından bu yana ilk defa böyle bir dil kullanıyor, klasik söyleminin ötesine geçiyor.
Neydi İmamoğlu’nun söylemi ya da İmamoğlu’nu İmamoğlu yapan söylem? Çok genel vurgularla; kapsayıcılık, farklılıklara saygı, ayrıştıran değil, bütünleyen dil. İmamoğlu’na İstanbul’da üç defa belediyeyi kazandıran politikayı kalın hatlarla böyle özetlemek mümkün. Erdoğan AKP’sinin toplumu kutuplaştıran, karşı karşıya getiren, biz ve onlar diye bölen siyasetine karşı İmamoğlu’nun CHP’si bütünleştiren, herkesi kucaklamaya çalışan, ötekileştirmeyen, en azından söylemde buna özen gösteren bir politik çizgide yer aldı.
Zaten İmamoğlu’nu Erdoğan karşısında güç yapan, alternatif haline getiren siyaset de buydu. Erdoğan ayrıştıran, bölen, kutuplaştıran olurken, İmamoğlu bütünleştiren, kapsayıcı olan, biz vurgusunu öne çıkaran oldu. Erdoğan Kürt yok, farklı kimlikler yok, tek- tek -tek derken, İmamoğlu söylem düzeyinde de olsa Kürtlerin var olduğunu, farklı kimliklerin olduğunu dillendirdi. Haliyle, Erdoğan’ın izlediği siyasetten usanan, tepki duyan, rahatsız olan herkes İmamoğlu’na yöneldi ve onu Erdoğan’ın karşısında temel alternatif haline getirdi. Bir nevi toplum, iktidarın izlediği tekçi- ayrıştırıcı siyasete bu biçimde cevap verdi. Ki, mevcut durumda da içerde olmasına, üzerindeki baskı artarak devam etmesine rağmen pozisyonunu koruduğu söylenebilir.
Hal böyle iken, İmamoğlu’nun dile getirdikleri akıllara Erdoğan’ı getirmedi değil. ‘Kendinizi onlardan ayrıştırın’ sözü bu anlama geliyor. Malum! Yıllarca Erdoğan böyle bir siyaset izledi. Gittiği her yerde biz ve onlar siyasetini yürüttü. Bu biçimde toplumu kutuplaştırıp kendi kitlesini konsolide etti. Sırf taraftarları farklı yerlere kaymasın diye sürekli olarak karşıtlık siyasetine başvurdu, bu sayede de uzun yıllar ayakta kalmayı başardı. Fakat, ne zamanki toplum, Erdoğan’ın izlediği siyasetin bir gelecek vadetmediğini gördü, o zaman ondan uzaklaştı ve bugün tanık olduğumuz, meşruiyetini önemli oranda yitirmiş Erdoğan görüntüsü açığa çıktı. Unutmayalım ki, bugün toplumsal desteğini büyük oranda kaybetmesinin kaynağında izlediği bu siyaset tarzı vardır.
İlginç olanı, Erdoğan’ı bu noktaya getiren, deyim yerindeyse bitiren siyasete, şimdi İmamoğlu’nun başvurmak istemesi. Yıllardır Erdoğan’ın toplumu bölen siyasetine eleştiriler getiren, bunun çıkar yol olmadığını söyleyen İmamoğlu, şimdi, aynı, Erdoğan’ın yaptığı gibi, toplumu ayrıştırmayı, kendisine göre sınırlar koymayı dillendiriyor. Güya böyle yaparak Erdoğan’ın süreci kendi çıkarları doğrultusunda kullanmasının önüne geçilecek, ülkenin daha iyi daha güzel günlere ulaşmasının yolu açılacak.
Açık ki, hakikat hiç de öyle değildir. Mevcut durumda, konuşulan konu ülkenin en temel sorunu olan Kürt sorunudur. Yaşadığımız demokrasi sorununun, yönetim sorununun, ekonomik-yargısal vb. sorunların temelinde Kürt sorununun bulunduğu hemen herkesin hemfikir olduğu konu. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümü ile ilgili devam eden sürecin dışında kalmak, dışında kalarak ülkeyi daha iyiye götüreceğini söylemek akıl kârı olmadığı gibi, mücadele etmekten de vazgeçmek anlamına gelebilir.
Erdoğan’ın başka hesapları olabilir. Ki, genel kaygı da bu yönlüdür. Fakat sürecin Erdoğan’dan, AKP’den ibaret olmadığı da bir o kadar gerçek. Öyle görünüyor ki, süreç ne kadar toplumsallaşırsa, halkın katılımı ile ilerlerse o kadar sonuç alacak, ne kadar temsili demokrasi sınırlarında tartışılmaya devam edilirse o kadar tekrar yaşanacak. O halde, mevcut tartışmayı sürdürmek, toplumun en geniş kesimlerinin katılmasını sağlamak, bu biçimde büyütmek en doğrusu oluyor.
Hiç kuşku yok ki, Erdoğan CHP’nin bu sürecin bir parçası olmasını istemiyor. Bu bile Erdoğan’ın niyetini belli eden bir işaret değil mi? İmamoğlu bu açıklamasıyla tersinden Erdoğan’ın istediğini dile getirmiş olmuyor mu? Belli ki, sürecin çok yönlü karakterini iyi analiz etmek, buna göre adım atmak şart.
Şüphesiz, bugün geldiğimiz aşama, gerek ülke içinde gerekse dışında yaşanan çok farklı gelişmelerin zorlaması, dayatmasının sonucu. Erdoğan’ın öncülüğünde gelişen bir süreçten söz etmediğimiz gibi, onun en son dahil olduğundan bile söz edilebilir. Kim ne kadar istekli, kim ne kadar şartların zorlanmasıyla bu sürece katıldı, o da ayrı bir konudur. Fakat, net olan, yürütülen tartışmaların sonuca ulaşması halinde tüm halkların kazanacağı, ülkenin kazanacağı hususudur. O halde, buna sarılmak, özgür bir geleceği hep birlikte inşa etmek gerekiyor.