• İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
18 Temmuz 2025 Cuma
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
ABONE OL!
GİRİŞ YAP
Yeni Yaşam Gazetesi
JIN
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
  • Anasayfa
  • Gündem
    • Güncel
    • Yaşam
    • Söyleşi
    • Forum
    • Politika
  • Günün Manşeti
    • Karikatür
  • Kadın
  • Dünya
    • Ortadoğu
  • Kültür
  • Ekoloji
  • Emek
  • Yazarlar
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Tümü
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Yeni Yaşam Gazetesi
Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
Ana Sayfa Manşet

İnkârdan Rojava Devrimi’ne

18 Temmuz 2025 Cuma - 00:00
Kategori: Manşet, Ortadoğu
İnkârdan Rojava Devrimi’ne

Ülkenin karşılaştığı zorluklar ve çatışmalar sürerken, alternatif arayışlar da güç kazanır. Bu süreçte, Kuzey ve Doğu Suriye’de Demokratik Konfederalizm projesi ön plana çıkar. Bu model, kapsayıcı ve katılımcı bir yönetim biçimi olarak öne çıkar

Ekrem Berekat/Qamişlo

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Ortadoğu’nun siyasi dengeleri büyük ölçüde değişti. Bu süreçte İngiltere ile Fransa, bölgenin geleceğini belirlemek üzere Sykes-Picot Anlaşması’nı imzaladı. Ardından 1920’de San Remo Konferansı düzenlendi ve bölgenin paylaşımı resmi olarak karara bağlandı. Bu kararlar çerçevesinde Fransa, aynı yıl Suriye’ye girdi. Kendi manda iktidarını dayattı. Böylece, Ortadoğu haritasında yeni bir Suriye ortaya çıktı.

Birleşik Krallık, Fransa, İtalya ve Japonya’nın katılımıyla Nisan 1920’de San Remo Konferansı düzenlendi. Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkan bu ülkelerin toplandığı konferans, Ortadoğu tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır. Konferansın temel amacı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yüzyıllardır hakim olduğu Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Anadolu’nun güneyindeki toprakların manda yönetimleri aracılığıyla paylaşılmasıdır.

Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun itilaf devletleri karşısında yenilgiye uğramasının ardından 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma Osmanlı topraklarının paylaşımını öngörüyordu ancak Türklerin Kurtuluş Savaşı nedeniyle yürürlüğe girmedi. Bölgenin fiili paylaşımı, manda sistemiyle gerçekleşti. Buna göre, Suriye ve Lübnan Fransız mandasına; Filistin, Ürdün’ün doğusu ve Irak ise İngiliz mandasına bırakıldı. Türkiye, 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması ile bu topraklar üzerindeki haklarından resmi olarak vazgeçerek yeni sınırları kabul etti. Böylece Ortadoğu’nun siyasi haritası manda sistemleri temelinde şekillendi.

Ayrıca San Remo Konferansı kararları doğrultusunda antlaşmada yer verilen Balfour Deklarasyonu’nun uygulanmasıyla, Filistin’de Yahudiler için bir “ulusal yurt” kurulmasının önü açıldı. Bu madde, bölgedeki Arap nüfusu arasında büyük tepkiye yol açtı ve günümüzde Filistin sorununu doğuran gelişmelerin temelini oluşturur.

Suriye, Lübnan ve Filistin’i temsil eden Suriye Genel Kongresi, San Remo Konferansı kararlarını reddeder ve Filistin de dahil olmak üzere Suriye’nin kendi sınırları içinde bağımsızlığını ilan eder. Arap isyanının öncülerinden ve Haşimoğlu ailesinden olan Prens Faysal, Suriye kralı olarak atandı. 1920’de Suriye Krallığı’nı kurar. Ancak aynı yıl Fransızların Suriye’yi işgali ve Meyselûn Savaşı’nın çıkmasından dolayı Suriye Krallığı kısa sürede tasfiye oldu.

Suriye’nin ilk anayasası 13 Temmuz 1920’de hazırlandı. Monarşiyi onaylayan bu anayasa, 148 madde ve 12 bölümden oluşur. Yönetim biçimi, bireysel haklar, güçlerin örgütlendirilmesi ve kamu maliyesi gibi konuları kapsar. Ancak anayasa sadece 11 gün yürürlükte kalır; 24 Temmuz 1920’de gerçekleşen Meyselûn Savaşı’nın ardından yürürlükten kaldırılır.

Bu gelişmenin ardından Kral Faysal, Suriye’nin bağımsızlığını ilan etti. Ancak Fransız yönetimini tanımadı. Fransız General Gouraud, son bir uyarıda bulunarak Suriye ordusunun dağıtılmasını ve manda yönetiminin kabul edilmesini ister. Baskı altında kalan Faysal şartları kabul eder ancak Yusif El Ezma teslim olmayı reddeder ve direnişi sürdürmeye karar verir.

Savunma Bakanı savaş meydanında

Aslen Şam Kürtlerinden olan savaş komutanı Yusif El Ezma, Suriye Krallığı’nın savunma bakanı olarak atanır. 24 Temmuz 1920’de Fransızlarla yapılan Meyselûn Savaşı’nda ağır yaralanarak hayatını kaybeder. Tarihte savaş meydanında hayatını kaybeden ilk savunma bakanı olur.

Meyselûn Savaşı iki güç arasında bir askeri karşılaşma değil, işgale karşı bir onur çığlığıydı. Teslim olmaktansa ölmeyi tercih eden Yûsif El Ezma, Suriyelilerin hafızasında her zaman canlı kalan ulusal bir kahraman oldu.

Fransız iktidarı, Suriye topraklarını altı ana idari birime böldü: Şam Devleti, Halep Devleti, Alevi Devleti, Dürzi Devleti, Büyük Lübnan Devleti (daha sonra Lübnan Cumhuriyeti olur) ve İskenderun Sancağı (İskenderun Sancağı 1939 yılında Türkiye ile birleşir).

1925 yılında Şam ve Halep idari birimleri birleştirilerek Suriye Devleti oluşturuldu. Ardından 1930 Anayasası ile bu devlet, Birinci Suriye Cumhuriyeti adını alır.

Kürtler ve Fransa

Fransız Mandası (1920-1946) döneminde Suriye’deki Kürtler, iktidarın baskısı altında kaldı. Ulusal mücadele ve kültürel kimliklerini koruma çabalarıyla siyasi ve toplumsal yaşama katılma mücadelesini veren Kürtler, Fransız sömürgesi altında hak ve özgünlüklerinin tanınmadığı yeni bir inkâr ve asimilasyon politikasıyla karşılaştı.

Fransız iktidarı, İngiltere’nin fikir babalığını yaptığı “böl, parçala, yönet” politikasıyla Kürtleri kendi safına çekmeye çalışır ancak Kürtler, bu çabalara rağmen ulusal birliklerini, kültürel ve tarihsel kimliklerini koruyarak Fransız iktidarına karşı direnişe katılır.

Kuzey ve Doğu Suriye’de Beyandur Savaşı, (Temmuz 1923) Fransız işgaline karşı Kürtler ile Arapların ortak direnişine sahne olur. Cizre Kantonu’na bağlı Qamişlo kentinin doğusundaki Beyandur köyü yakınlarında yaşanan bu savaş, iki halkın Fransız despotluğuna karşı omuz omuza verdiği mücadelenin simgesi haline gelir. Suriye tarihinde Beyandur Savaşı, Kürt ve Arap halklarının kanıyla yazılmış ortak kaderin bir ispatı olarak yerini alır.

Suriye’de Kürtlerin rolü

1925’te Kürtler, Büyük Suriye Devrimi’nin gelişiminde belirleyici bir rol oynar. Fransız işgaline karşı halk direnişini örgütleyen önde gelen Kürt öncülerinden biri olan Îbrahîm Henano’nun yönlendirmesiyle, Kürt milis komutanı Miho Şeşo, devrimin ilk kıvılcımını Efrîn’de ateşler. Bu eylem, yalnızca Kürt halkını değil, Suriye’nin dört bir yanındaki toplulukları da harekete geçirir. Kürtler, bu süreçte, Ulusal Blok’un uzlaşma tercihi sunmasına karşı silahlı direnişi savunan ve Fransız mandasına karşı duruşuyla tanınan Suriyeli Arap aydın Dr. Ebdurehman Şehbender ile birlikte hareket ederek siyasi ve askeri mücadelenin koordinasyonunda aktif rol alır. Şehbender’in öncülüğünü yaptığı bu direniş hattı, sadece Fransız iktidarına değil, aynı zamanda teslimiyetçi yerel elitlere karşı da net bir karşı duruş sergiler. Böylece Kürtler, devrimin ruhunu şekillendiren ve halklar arası ortak direnişi inşa eden asli güçlerden biri olur.

İç karışıklıklar

Fransa, 17 Nisan 1946’da Suriye topraklarından tamamen çekildiğinde, Suriye yeni bir ulusal egemenlik dönemine girer gibi görünür. Ancak bu siyasi bağımsızlık, kurumsal ve istikrarlı bir yapıya dönüşmez. Fransız mandasından büyük zorluklarla çıkan Suriye toplumu, güçlü bir idari yapı oluşturmakta zorlanır; mezhepsel bölünmeler, ulusal ve bölgesel kimlikler arasındaki çelişkiler ile birliğe duyulan ihtiyaç, ülkeyi sürekli iç karışıklıklarla yüz yüze bırakır.

Kürt karşıtı politikalar sadece güvenlik önlemleriyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda Suriye kimliğinin yeniden tanımlanması ve çeşitliliğin azaltılması amacını taşıyan kapsamlı bir sisteme dönüşür. Bu politikalar; ulusal zayıflığa, toplumsal adaletsizliğe ve ülke bütününü oluşturan temel bileşenlerin farklılıklarına göre yaşama hakkını gasp eder.

1962 yılında yapılan genel nüfus sayımında ‘Biyanî’ (yabancı) uygulaması başlatılır. Bu uygulamayla binlerce Kürt, kimliksiz bırakılarak “yabancı” kategorisinde ele alınır. Kürtlerin yurttaşlık hakları ellerinden alınır.

Darbe ve Baas rejimi

Hesekê siyasi şube başkanı Mihemed Teleb Hilan, 1963’de Kürtlerin sınır hattından göç ettirilmesini öngören bir güvenlik raporu sunar. Bu konu, 1965-1966 yıllarında Baas Partisi’nin konferanslarında tartışılır ve ‘ulusal güvenliği güçlendirme’ başlığı altında resmi bir politika haline getirilir. 1974’de bu plan uygulamaya konur; Kürtlere ait topraklara el konularak Reqa ile Halep’ten getirilen 4 binden fazla Arap aile, işgal edilen bölgelerdeki 41 köye yerleştirilir. Bu uygulama, yerli Kürt nüfusu göçertip yerine Arap nüfusu yerleştirerek bölgede demografik mühendislik yapmayı hedefler.

24 Haziran 1974’de Baas Partisi’nin Bölge Komutanlığı’nın 521 sayılı kararıyla ‘Arap Kemeri Projesi’ resmen uygulamaya konulur. Bu proje kapsamında Bakûrê Kürdistan sınırı boyunca yaklaşık 10-15 kilometrelik hatta Arap kemeri kurulur. Böylece yerli Kürtler, göç ettirilerek yerine Araplar yerleştirilir ve bölgede sistematik demografik mühendislik uygulanır.

Arap Kemeri Projesi, Fırat Barajı’nın inşasıyla Araplara ait yerleşim alanlarının su altında kalmasının ardından mağdur Arapların Kürtlere ait topraklara yerleştirilmesi bahanesiyle oluşturulur. Ancak projenin asıl amacı, Rojava’daki Kürt nüfusu Kuzey (Bakûr) ve Güney (Başûr) Kürtleriyle olan coğrafi ve toplumsal bağlarından kopararak bölgede köklü demografik değişim gerçekleştirmektir.

Baas Partisi, Kürtlere yönelik sistematik inkar ve asimilasyon politikaları çerçevesinde Kürtçeyi yasaklar; Newroz Bayramı gibi Kürtlere özgü kutsal günlerin kutlanmasını engeller. Aynı zamanda Kürtlerin resmi isimlerini Araplaştırır ve kimlikleri üzerinde yoğun baskı uygular. Bu baskılar, Kürt kimliğinin görünürlüğünü zayıflatmayı ve Suriye’nin etnik yapısını tekleştirmeyi hedefler. Böylece, Kürt toplumunun kültürel ve siyasal varlığı üzerinde ağır bir gözetim ve kısıtlama politikası sürdürülür.

Baas rejimi, sadece Kürtlerin haklarını kısıtlamakla kalmayıp, aynı zamanda Kürt ve Arap halkları arasında da fitne ve çatışma çıkarmaya çalışır. Bu politikaların en çarpıcı örneği, 12 Mart 2004’te Qamişlo’da gerçekleşen futbol maçında yaşanır. Cihad takımı ile Dêrazor’dan Fitiwê takımı arasında oynanan maçta, Baas’a bağlı güvenlik güçleri her iki takımın taraftarlarını karşı karşıya getirerek şiddetli çatışmaların ve büyük bir katliamın yaşanmasına neden olur. Bu trajik olay, Qamişlo’da büyük bir halk ayaklanmasını tetikler ve kısa sürede Rojava’nın diğer bölgeleriyle birlikte Şam ve Halep’e kadar yayılır. Böylece, bu isyan, Kuzey ve Doğu Suriye’de demokratik bir proje için önemli bir dönüm noktası olur.

Kürtler ile Kuzey ve Doğu Suriye halkına karşı uygulanan inkâr politikaları, zamanla kültürel gelişim ve kimlik bilincinin güçlenmesine yol açar; böylece toplumda güçlü bir farkındalık doğar. Bu farkındalık, 2011 yılında halk hareketlerinin başlamasıyla birlikte, uzun yıllardır reddedilen siyasi, ekonomik ve sosyal hak taleplerinin tekrar gündeme gelmesini sağlar. Ayrıca, güvenlik güçlerinin birçok bölgede kontrolünü kaybetmesiyle beraber, bu hareketler demokratik ve özerk bir yönetim modelinin ortaya çıkmasına zemin hazırlar.

İnkardan devrime

Uzun yıllar süren inkar ve asimilasyon politikaları halk arasında giderek artan bir tepkiye yol açar. Bu durum, 19 Temmuz 2012 tarihindeki büyük halk hareketi için güçlü bir motivasyon kaynağı olur. Halk Hareketi, sadece mevcut düzeni sorgulamakla kalmaz, aynı zamanda yeni alternatif siyasal ve toplumsal modelin ortaya çıkmasına zemin hazırlar. Böylece, Demokratik Özerk Yönetim (Rêveberiya Xweseriya Demokratîk) Projesi doğar. Bu proje; toplumsal adaleti, halklar arasındaki eşitliği ve kadınların rolünü eksenine alarak bölgenin ihtiyaçlarına dinamik bir cevap olur.

Ülkenin karşılaştığı zorluklar ve çatışmalar sürerken, alternatif arayışlar da güç kazanır. Bu süreçte, Kuzey ve Doğu Suriye’de Demokratik Konfederalizm projesi ön plana çıkar. Bu model, Suriye’nin çok çeşitli sosyolojik yapısına cevap veren, kapsayıcı ve katılımcı bir yönetim biçimi olarak öne çıkar. Merkezi devlet yapısının zayıflamasıyla birlikte gelişen bu sistem, güvenlik ve istikrarı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda farklı etnik ve dini gruplar arasında eşitlik ve komünal yaşam ilkesini oluşturur. Böylece, bölgedeki tüm toplulukların uyum içinde bir arada yaşaması ve demokratik bir geleceğe doğru birlikte ilerlemesinin özerk sistemi inşa edilir.

Özerk Yönetim, merkeziyetçi olmayan ve demokratik bir sistem olarak inşa edilir. Bu sistem, aynı coğrafyada birlikte yaşayan toplumları güçlendirir ve onların kendi işlerini özerk yapılanmalarıyla örgütlemelerine olanak tanır. Özerk Yönetim’in en önemli cazibesi kadın öncülüğünde inşa edilmiş ve örgütlenmiş olmasıdır. Kadınların aktif rol aldığı, şekillendirdiği bir yapı olarak dikkat çekiyor. Kadın eksenli Demokratik Özerk Yönetim, özgür eş yaşam anlayışıyla eşitsizliğe yer bırakmaksızın komünal yaşama teşvik ediyor.

Kapsamlı bir Toplumsal Sözleşme esasına dayanan Demokratik Özerk Yönetim; sözleşmeyle aynı topraklar üzerinde yaşayan bileşenlerin, temel hak ve özgürlükleri güvence altına alarak farklılıkların korunmasını sağlıyor. Henüz ulusal düzeyde eşi benzeri oluşturulmayan böylesi bir toplumsal sözleşme, bir ülkenin anayasası olarak da temel alınabilir.

Kadın mücadelesi öncülüğünde inşa edilen Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi, doğrudan demokrasi anlayışıyla halkların katılımıyla yönetilen, birleşik, çoğulcu ve güvenli bir Suriye inşa etmek amacıyla örnek bir model ve uygulanabilir seçenektir.

 

PaylaşTweetGönderPaylaşGönder
Önceki Haber

Geriye döneceğimiz bir yol yok

Sonraki Haber

Demokratik Sosyalizm ve Özgür Toplum

Sonraki Haber
Demokratik Sosyalizm ve Özgür Toplum

Demokratik Sosyalizm ve Özgür Toplum

SON HABERLER

Ekolojik kırıma karşı dayanışma festivali

Ekolojik kırıma karşı dayanışma festivali

Yazar: Yeni Yaşam
18 Temmuz 2025

SOHR: Süveydada’da 516 kişi hayatını kaybetti

SOHR: Süveydada’da 516 kişi hayatını kaybetti

Yazar: Yeni Yaşam
18 Temmuz 2025

30 yıllık tutsak Filizer tahliye edildi: Süreci desteklemeliyiz

30 yıllık tutsak Filizer tahliye edildi: Süreci desteklemeliyiz

Yazar: Yeni Yaşam
18 Temmuz 2025

Demokratik Sosyalizm ve Özgür Toplum

Demokratik Sosyalizm ve Özgür Toplum

Yazar: Yeni Yaşam
18 Temmuz 2025

İnkârdan Rojava Devrimi’ne

İnkârdan Rojava Devrimi’ne

Yazar: Yeni Yaşam
18 Temmuz 2025

On binlerin yürüyüşü

Geriye döneceğimiz bir yol yok

Yazar: Yeni Yaşam
18 Temmuz 2025

Ciro ve Ben: Ülke değil, bir devletli filmi

Bazen yeni

Yazar: Yeni Yaşam
18 Temmuz 2025

  • İletişim
  • Yazarlar
  • Gizlilik Politikası
yeniyasamgazetesi@gmail.com

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır

Welcome Back!

Login to your account below

Forgotten Password?

Retrieve your password

Please enter your username or email address to reset your password.

Log In

Add New Playlist

E-gazete aboneliği için tıklayınız.

Sonuç Yok
Tüm Sonuçları Görüntüle
  • Tümü
  • Güncel
  • Yaşam
  • Söyleşi
  • Forum
  • Politika
  • Kadın
  • Dünya
  • Ortadoğu
  • Kültür
  • Emek-Ekonomi
  • Ekoloji
  • Emek-Ekonomi
  • Yazarlar
  • Editörün Seçtikleri
  • Panorama
    • Panorama 2024
    • Panorama 2023
    • Panorama 2022
  • Karikatür
  • Günün Manşeti

© 2022 Yeni Yaşam Gazetesi - Tüm Hakları Saklıdır