Ortadoğu’daki bölgesel gelişmeler Türkiye’ye iç politikasındaki bazı tutumlarını değiştirmeye ve iç sorunlarını ‘çözmeye’ zorluyor. Bölgesel gelişmelerin dayattığı bu durumun ilk somut girişimi olarak iktidar partisi 2024 yerel seçimler sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi ile ‘normalleşme sürecini’ başlattı. Ortadoğu’daki gelişmeleri ve İsrail’in yayılmacı politikalarına işaret ederek 2024 yaz aylarında ‘iç cepheyi güçlendirme’ söylemini dillere pelesenk etti. 1 Ekim 2024’de Meclis’in açılış oturumunda Devlet Bahçeli’nin DEM Parti sıralarını ziyaretiyle başlayan süreç Bahçelinin haftalık grup konuşmalarında Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması, Kürtlerin hak taleplerinin tartışılması vb Kürtlere ve sayın Öcalan’a uygulanan hukuksuzlukların itirafı niteliğinde konuşmalarını ısrarla sürdürdü.
CHP ile ‘normalleşme’ ve ‘İç cepheyi güçlendirme’ hamleleri şimdiden başarısızlıkla sonuçlandı. ‘Barış ve Demokratik Toplum’ süreci de Sayın Öcalan sayesinde ayakta kalabiliyor. İktidar sürece karşı isteksiz davranıp, sürecin gerektiği yasal düzenlemeleri yapma ve sürecin ruhuna uygun dil kullanma konusunda ipe un sermekte ısrarcı. Buna karşın Öcalan ve PKK üst üste hamleler ve adımlarla Barış ve Demokratik Toplum sürecini ayakta tutmaya çalışıyor. Öcalan, süreci sürdürmeye çalışırken sürecin gerekliliklerinin; hukuki düzenlenmelerin yapılması ve demokratik siyasetin üzerindeki baskı ve engellerin kaldırılması vurgusunu da yaptı. Bu bağlamda sürecin güvencesi ve teminatı Sayın Öcalan’dır diyebiliriz. Türkiye’de ve Ortadoğu’da ‘toplumsal barışı sağlarsa Öcalan sağlar’ söylemi, hamasetten atılacak bir slogan veya nutuk değil pratiklerle somutlaşan bir gerçekliktir.
Buna karşın devlet mahallesi; 4 Kasım 2024’ten 15 Şubat 2025’e kadar DEM Parti ve CHP belediyelerine kayyım atadı. Kürtlere yönelik süren kitlesel gözaltılarını HDK dosyası ile sürdürdü. İstanbul Barosu’nun yöneticilerine ve tüzel kişiliğine cezai ve hukuki süreçler başlattı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yönelik yargı tacizleri 18 Mart 2025’te diplomasının iptali ile başladı ve 19 Mart 2025’te İmamoğlu’nun gözaltı ve tutuklanmasıyla devam etti. CHP’nin İstanbul belediyelerine başlatılan ve kayyım atamasına giden süreçlerin yargısal gerekçeleri ‘Kent Uzlaşısı’ seçim ittifakıydı. İmamoğlu’nun tutuklanmasına karşı demokratik haklarını kullanan başta öğrenciler olmak üzere insanlar kitlesel gözaltına alındılar ve gözaltlarında kötü muamelelere maruz kaldılar. Süreci takip eden basın mensupları tutuklandı. Belediyenin iştirak şirketlerine kayyımlar atandı, bürokratlar görevden alındı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi merkezli operasyonlar CHP’nin diğer kentlerdeki belediyelerine sirayet edecek şekilde genişliyor. DEM Parti Belediye Eşbaşkanlarının gözaltına alınıp tutuklanmasıyla başlayan seçilmişlerin tutuklanması CHP’nin İstanbul İl ve İlçe Belediye Başkanlarının tutuklanmasıyla devam etti, son operasyonlar CHP’nin İstanbul dışındaki Belediye Başkanlarının gözaltına alınmasıyla devam ediyor. Diğer yandan CHP’nin 38. Olağan ve 21. Olağanüstü Kurultaylarının mahkeme eliyle iptal ettirilip CHP’ye kayyım atama veya CHP’yi iç tartışmalara boğacak müdahaleler devam ediyor.
Aynı süreçte devlet mahallesi PKK’nin Öcalan’ın çağrısı gereği kongresini toplayıp silahlarını bırakması kararının alınmasını da idari ve hukuki tedbirlerini almadı. Ancak PKK buna rağmen Öcalan’ın çağrısının gereğini yerine getirip olağanüstü koşullarda kongresini topladı ve kendini feshettiğini açıkladı. AKP tıpkı daha önceki dönemlerde yaptığı gibi üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmek yerine sorunların çözümünü sürekli erteleyip muhataplarını beklentili ruh haline sokma taktiğini sürdürmeye devam etti. Süreci kısmen rahatlatacak infaz düzenlemesini de bu sefer sonbahar aylarına erteledi. AİHM kararı gereğince Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Sayın Öcalan için ‘Umut Hakkı’ kararına ilişkin yasal düzenlemeler yapılmadığı gibi, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın AİHM kararlarının da gereği yapılmıyor. En önemlisi ise sürecin taşıyıcısı ve güvencesi olan Sayın Öcalan üzerindeki tecrit halen devam etmektedir. Aile ve avukat görüşü yapılamamakta, milletvekilleri ve siyasetçilerin Öcalan ile görüşme taleplerine cevap verilmemekte, DEM Parti heyetleri iktidarın belirlediği zamanlarda ziyaretlerini yapabilmektedir. Öcalan, süreci sağlıklı sürdürebilmek için başta kendi örgütü olmak üzere farklı toplumsal kesimlerle görüşmeler yapamamaktadır. Yani demokratik, hukuki ve siyasal çözüm temelleri üzerine inşa edilmesi gereken sürecin en önemli öznesi halen hukuki ve siyasi tecritle muhatap olmaktadır.
Dış politikanın ve Ortadoğu’daki bölgesel gelişmelerin dayattığı iç cepheyi güçlendirme ‘demokratik ve hukuki’ temeller üzerine inşa etmek yerine ‘hizaya getirme ve bastırma’ pratiğiyle sürdürülmeye çalışılıyor. Bu pratikler nedeniyle; Barış ve Demokratik Toplum sürecinin akıbeti hakkında toplumun kafasında ciddi soru işaretleri var.
Toplumsal muhalefeti bölme pratiği, muhalefetin bir kısmını güdümlü yargı ve kolluk eliyle döverken muhalefetin diğer kısmını da demokrasi vaatleriyle oyalatma ve süreci izlemesinin beklenilmesi demokrasiyle bağdaşmamaktadır. Çünkü içerideki ‘hizaya getirme ve bastırma’ pratiği ülkenin barışı ve bekası için değil siyasal iktidarın bekası için olduğu açıktır. İktidar kendi bekası için şimdiye kadar siyasal kadrolarını suça bulaştırmak suretiyle ‘gemileri yaktırmıştı’ şimdi de yargı ve güvenlik bürokrasini iktidarlarının bekası için suça bulaştırarak ‘gemileri yaktırmak’ ve böylece bu bürokratları kendi iktidarlarının yılmaz savunucusu haline getirmek istemektedir.
Toplumsal muhalefet bilmeli ki ‘Barış ve Demokratik Toplum’ süreci başarıya ulaşmazsa Erdoğan ‘gemileri yaktırdığı’ bürokratların eliyle toplumsal muhalefeti tasfiye edecektir. Buna karşın toplumsal muhalefet Öcalan’ın Barış ve Demokratik toplum çağrısı etrafında örgütlenerek, Erdoğan’ın ‘hizaya getirme ve baskı’ pratiğini boşa çıkarıp demokrasi ve hukuk temelleri üzerine toplamsal barışı inşa edebilir. O nedenle bu süreci barışa ve demokrasiye evirecek irade Öcalan’ın ortaya koyduğu irade, evirecek güç ise toplumsal muhalefetin demokratik ittifak gücü olacaktır.