Bölgesel düzlemde ise Kürdistan Bölgesi’nin diplomatik görünürlüğü dikkat çekici şekilde arttı. Bugün Hewlêr, pek çok açıdan Bağdat’tan daha fazla uluslararası temas kuruyor. Ancak bu görünürlük, Barzani’nin dış aktörlerden aldığı desteği olduğundan fazla okuması riskini barındırıyor
Mervan Özdemir
Irak Maliye Bakanlığı’nın Kürdistan Bölgesi Yönetimi’ne bağlı kamu personelinin maaş ödemelerini askıya alma kararı, bölgeyi yakından takip eden kimse için sürpriz değildi. Zira bu gerginliğin sinyalleri aylar öncesinden gelmeye başlamıştı. Krizin arka planında, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani’nin Bağdat’a yönelik yüksek perdeden çıkışları, ABD şirketleri ile yasa dışı olduğu bilinmesine rağmen petrol anlaşmalarının imzalanması, İsrail ve İran arasındaki gerginliğin bölgedeki siyasi yansıması yatıyor.
İki ay önceye dönelim: Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani, Irak Başbakanı’nı kamuoyu önünde överek, yıllardır süren anlaşmazlıkların çözümüne dair yeni bir iradeden söz etmişti. Uzun süren gerilimlerden sonra, Bağdat ilk kez kamu maaşlarını düzenli olarak Kürdistan Bölgesi’ne göndermeye başlamıştı. Hatta tartışmalı petrol üretim maliyetleri konusunda da Kürt tarafına bir taviz verilmiş, Kürdistan’daki üretim giderlerinin varil başına 16 dolar olduğu kabul edilmişti. Bu, ülke ortalamasının oldukça üzerinde bir fiyattı.
Ancak bu olumlu hava uzun sürmedi. Mesud Barzani, maaşlar olağan akışında gönderilmeye devam ederken, Bağdat’a karşı sert bir açıklama yaptı. Dili, 2017’de düzenlenen bağımsızlık referandumundan bu yana hiç olmadığı kadar meydan okuyucuydu. O dönemki referandumdan sonra uluslararası baskılarla geri adım atmak zorunda kalan Barzani, bu kez siyasi dengenin değiştiğini düşünüyor gibiydi.
Barzani’nin Bağdat’a yönelttiği sert söylemler, yüzeyde maaş meselesine bağlansa da aslında çok daha geniş bir hesaplaşmanın parçası. Çünkü maaş akışında o sırada ciddi bir kesinti yaşanmıyordu. Bu durum, Barzani’nin sorunu bir siyasi manevra zemini olarak kullandığına işaret ediyor.
7 Ekim 2023 sonrası Ortadoğu’da yaşanan sarsıntılar ve İran-İsrail dengesinin çatlaması, Barzani’ye göre yeni fırsatlar doğurdu. İran ekseninin zayıfladığı bir ortamda, Kürdistan Bölgesi’nin yeniden kartları karma zamanı geldiğini düşünen Barzani, sahada çeşitli adımlar atmaya başladı.
Bunların ilki, Barzani ailesine yakın isimlerin İsrail’le daha görünür temaslara geçmesi oldu. Dilşad Barzani’nin, İsrail’in düzenlediği Newroz etkinliğine katılması bunun çarpıcı örneğiydi. Bu tür hamlelerin zamanlaması, Bağdat’ın içinde bulunduğu kırılganlığı fırsata çevirme isteğini açığa çıkarıyor.
Aynı süreçte Hewlêr’de “Kürdistan Kahvaltı Duası” adlı etkinlik düzenlendi. İsrail’e yakın Evanjelik çevrelerin katıldığı bu toplantı, Barzani’nin “İbrahimî İttifak” olarak adlandırılan yeni bölgesel bloğa entegre olma çabasını yansıtıyordu.
2023’ten bu yana Kürdistan Bölgesi Yönetimi, resmi denetim dışı petrol satışlarından büyük gelirler elde etti. Barzani ailesinin bu fonları ABD’de yürütülen lobi faaliyetlerine aktardığı ve bu sayede Washington’daki Kürdistan yanlısı pozisyonları güçlendirdiği iddia ediliyor.
Nitekim ABD’nin Bağdat’a yaptığı baskılar sonucunda, Irak bütçesinden Kürdistan Bölgesi’ne maaş gönderilmesi ve petrol maliyetlerinin yükseltilmesi gibi adımlar atıldı. Ancak bu durum, Irak merkezi yönetimi açısından sürdürülebilir değildi.
Mesud Barzani’nin son çıkışı, oğlu ve aynı zamanda Kürdistan bölgesi Başbakanı olan Mesrur Barzani’nin ABD’de iki büyük enerji anlaşması imzalamasının hemen öncesine denk geldi. Bu zamanlama, Barzani’nin bu çıkışının da ne kadar planlı olduğunu gösteriyor.
İlginç biçimde, KDP’nin bölgesel rakibi olan Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) de bu süreçte benzer bir hatta ilerliyor. YNK lideri Bafil Talabani, Mesrur Barzani ile eş zamanlı olarak ABD’de uzun bir ziyarette bulundu. 20 günlük bu temas trafiği, sadece diplomatik değil, aynı zamanda güvenlik ve istihbarat düzeyinde de ciddi mesajlar taşıyordu. Bu da olayın yalnızca KDP merkezli değil, daha geniş bir Kürt yeniden hizalanması olduğunu gösteriyor.
Barzani ayrıca, Esad’ın Aralık 2024’te iktidardan düşmesi sonrası sesi daha fazla duyulmaya başlayan Iraklı Sünni aktörlerle de daha sık bir araya gelmeye başladı. Bu görüşmeler, Kürt-Sünni bir blok fikrinin zemin kazandığını gösteriyor olabilir.
Bölgesel düzlemde ise Kürdistan Bölgesi’nin diplomatik görünürlüğü dikkat çekici şekilde arttı. Bugün Hewlêr, pek çok açıdan Bağdat’tan daha fazla uluslararası temas kuruyor. Ancak bu görünürlük, Barzani’nin dış aktörlerden aldığı desteği olduğundan fazla okuması riskini barındırıyor. İsrail ve BAE’den gelen dolaylı sinyaller, somut garantilere dönüşmüş değil. ABD’nin bölgedeki stratejisi, Kürt bağımsızlığını değil; İran etkisinden arınmış, istikrarlı bir Bağdat’ı öne çıkarmayı hedefliyor.
Trump’ın eski büyükelçisi ve Ortadoğu temsilcisi Tom Barrack’ın “Sykes-Picot sonrası sınırların dönemi bitti” yönündeki açıklamaları da tartışmayı büyüttü. Bazı Kürt çevreler bunu sınırların yeniden çizileceğine yorsalar da esasen bu yorumlar bölgesel bir Sünni düzenin dönüşünü ima ediyor da olabilir. Suriye’de yaşananlar, Muhammed Colani’ye, yeni adıyla Ahmed el-Şara’ya destek de bunu gösteriyor. Son hamlelerinden biri de Suriye’de cihadist yabancı çetelerin Suriye ordusuna entegrasyonu oldu.
Güney Kürdistan’daki gelişmelerin iki nedeni olabilir. Birinci, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi aktörlerin desteğiyle 2017’deki bağımsızlık referandumunu yeniden canlandırmak. Bu senaryo, Kürdistan’ın doğrudan devletleşme sürecine girmesini hedefliyor. Ancak bu yol, ciddi bölgesel tepkiler doğurabilir ve mevcut diplomatik dengeleri riske atabilir. Özellikle Türkiye, İran ve merkezi Irak yönetimi bu tür bir adımı doğrudan tehdit olarak algılayabilir. Ortadoğu’daki bu karmaşada Kürtler yeniden saldırıların hedefi olabilir.
İkinci ve daha olası senaryo ise, Kürdistan Bölgesi’nin Türkiye ve bazı Körfez ülkelerinin örtük desteğini alarak, Irak içinde Sünni Araplarla ittifak kurduğu yeni bir siyasi denge oluşturması. Bu model hem bağımsızlık iddiasını zamana yayar hem de Kürtlerin fiili özerklik alanını genişletir. Böylece Kürtler, merkezi yönetime karşı daha güçlü bir müzakere pozisyonu elde edebilir.
Her iki seçenek de ciddi dış desteğe ve dikkatli iç hesaplara ihtiyaç duyuyor. Barzani’nin izleyeceği rota, yalnızca KDP’nin değil, Güney Kürdistan’ın siyasi dengesinin geleceğini belirleyebilir. Bölgesel ve küresel aktörlerin Kürdistan’a dair beklentileri netleşmeden atılacak her adım, eldeki kazanımları riske atma ihtimali taşıyor.
Önümüzdeki haftalar, Hewlêr’in sadece ekonomik değil, jeopolitik anlamda da nasıl bir yön çizeceğini gösterecek.
BİTTİ