Bir tüccar, Ağrı’nın Doğubayazıt’a ilçesine geldi. Şehirde fazla takılmadan, bir dolmuşa bindi ve Gürbulak sınır kapısına ulaştı. İran’a geçecek tırlar sırada bekliyorlardı. 24 saat açık olması gereken sınır kapısının niçin kapalı olduğunu sordu. Elektriğin gelmesi bekleniyormuş. İki saat kadar sonra elektrik geldi ve vizesiz girilen İran’a gidecek olan yaya ve şoförlerin pasaportları sırayla incelenmeye başlandı. Yani vizesiz gidebilirdiniz ama hani şu gbt’nize bir bakalım: Aranıyor falan olabilirsiniz yani. Tırlar için işlemler daha da uzundu elbette. Tüccar, Türkiye gümrüğünden geçti. Yüz metre kadar ötede bulunan İran kapısında da pasaportunu kontrol ettirdi ve binadan sonra birkaç yüz metre yürüyerek Bazergan ilçesinin ucuna ulaştı. Oradaki dövizcilerden parasının çok küçük bir kısmı karşılığında koca demet tutan İran parası Riyal aldı. Sonra etrafına üşüşen şoförlerden biriyle anlaşarak bir şeyler satabileceğini umduğu şehre doğru yola çıktı. Şoför, geçtiği her yerleşim biriminde bir yere gitti ve hem kendi ehliyetini hem de tüccarın pasaportunu kontrol ettirdi. Allahtan pasaportun bir yerine damga falan vurulmuyordu. Çünkü İran’da kaldığı bir hafta boyunca pasaportunun gösterilmediği – fotokopisi alınıp, bir dosyaya konuluyordu- herhangi bir polis karakolu ya da onlara benzer bir kurum kalmamıştı
Gazeteci, Sosyalist Enternasyonal’in bir toplantısının yapılacağı İsrail’e gitme şansına erişmişti. Kudüs ve Telaviv’e eşit uzaklıktaki Kudüs Havalimanı’na indi. Birlikte gittikleri heyet üyeleri pasaport kontrolünden geçti ama kendisi birkaç saat sorgulandı. Gümrük polisi kendisini büyük ihtimalle geri postalamayı düşünüyordu ama dönemin cumhurbaşkanının araya girmesiyle İsrail’e girebildi. Heyetle birlikte Tel Aviv ve Ramallah’taki resmi toplantıları izleyebildi ve hatta Kudüs’e yapılan ‘turistik’ bir geziye katılabildi. Toplantının da yapıldığı 5 yıldızlı lüks oteldeki ilgililerin de yardımıyla Kudüs’e gidebilecek -İsrail’de yolculuk izni olan- Filistinli bir şoför bulundu. Şoför ve heyettekilerin pasaportlar bol bol kontrolden geçti. Yollarda İsrail bayraklı otomobillerin çokluğu dikkatlerini çekmişti. Şoför, bayrakların güvenlik güçlerinin uyarılı-uyarısız ateş etmelerine karşı sigorta olduğunu söylüyordu. Ancak kendisi ne böylesi bir bayrak taşıyabilirdi ne de taşımak isterdi. Nitekim şoför, Müslümanların ve Hristiyanların en kutsal mabetlerini gezilirken, heyete severek eşlik ederken; Ağlama Duvarı’nın yanına gitmeyi reddetmişti
Bir başka gazetecinin bulunduğu uçak Kahire’ye yaklaşırken, yolculara kağıtlar dağıtıldı. Doldurulması istenen kağıtta çok ayrıntılı sorular vardı. Niçin Kahire’ye geliyorsunuz, nerede kalacaksınız, şu şu aşılarınızı yaptırdınız mı gibisinden. Doldurulan kağıtlar toplanırken, havalimanına inildi. Pasaport kontrolünde de niçin geldiği ve ardından kalacağı oteli olup, olmadığı soruldu. Gazeteci kontrolden sonra taksilere doğru gitmek istedi; ancak bırakılmadı. Turizm Bakanlığı’ndan olduğunu söyleyen bir subay, gazeteciyi daha önce rezervasyon yaptırdığı otele bırakacaklarını söyledi. Diyorlardı ki, “sizi kazıklamasınlar!” Nitekim taksiden çok dolmuşa benzeyen bir araçla kendisini söz konusu otele bıraktılar. Ertesi gün, izlemek için geldiği toplantıya gitmek isteyen gazeteci, yine Turizm Bakanlığı’ndan geldiği söylenen bir kadın görevliyle tanıştırıldı. Mükemmel Türkçe konuşabilen kadın görevli, -hem de İstanbul’a gelse, kendisine Türkiye’ye iltica etme konusunda yardımcı olup olmayacakları ‘hikayeleri’ eşliğinde- gazeteciyi Mısır’dan ayrılıncaya kadar hiç yalnız bırakmadı.
İstanbul’da oturmakta olan bir Kürt, 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarını heyecanla izledi. Aklı sadece kayyum atanan belediye başkanlıklarının yeniden kazanıp kazanabilecekleri üzerinde değil, doğum yeri olan ilçede aday olan arkadaşındaydı. Seçim sonuçlandı, arkadaşı da belediye eş başkanı seçilenler arasındaydı. Geçen hafta memleketine gidip, arkadaşını ziyaret etmek istedi. İstanbul’dan uçağa bindi. İndiği havalimanından ilçesine gitmek üzere bindiği otobüs, yolda üç kez durduruldu ve yolculara gbt kontrolü yapıldı. İlçede yerini bildiği belediye binasına koştu coşkuyla. Gözlerine inanamıyordu. Belediye binasının önünde bir kulübe. İçinde polisler. Belediyeye gelenlere gbt kontrolü yapıyorlardı Belediyeye girişte de X-ray cihazı bulunan bir kapı! Eş başkanların karşı çıkmasına rağmen başlatılan bu uygulamaya karşı ne diyeceğini bilemedi. Arkadaşını akşam evinde kutladı. Ertesi gün geri döndüğü İstanbul’un büyükşehir belediye başkanlığına da bir kayyum atandığını öğrendi..