İran’da kadınlara yönelik doğrudan idam tehdidinin devreye sokulduğunu söyleyen Zor Durumdakiler Derneği Merkez Komitesi üyesi Çîmen Ciwanrudî, tutuklu kadınların isimlerinin duyurulması, cezaevinde yaşanan ihlallerin belgelenmesi, sanal medya kampanyaları ve uluslararası kurumlara başvuruların bu açıdan önemli olduğunu söyledi
İran’da rejimin kadınlara dönük baskıcı politikalarına her geçen gün bir yenisi ekleniyor. İran’ın başkenti Tahran’da bulunan Evin Cezaevi, rejime karşı direnen kadınların en fazla hapsedildiği ve idamla karşı karşıya kaldığı cezaevlerinden biri olarak biliniyor. Uluslararası İnsan Hakları Kuruluşları, Evin Cezaevi’nde yaklaşık 70 kadın siyasi tutsağın bulunduğunu ve bunlardan bazılarının idam edilmekle karşı karşıya olduğunu açıkladı. Evin Cezaevi’nde onlarca kadın, siyasi kimlikleri ve verdikleri mücadeleleri nedeniyle ağır baskılar altında tutuluyor. Bu kadınlardan idam tehdidiyle karşı karşıya kalan Kürt siyasetçiler Pexşan Ezizî, Werîşe Muradî, Şerife Muhammedî bulunuyor.
İran’da bulunan Siyasi Aktivist ve Zor Durumdakiler Derneği Merkez Komitesi üyesi Çîmen Ciwanrudî, rejimin kadınlara dönük idam tehditleri ile topluma da bir gözdağı vermek istediğini belirterek, rejimin kadınların büyüyen gücünden korktuğunu söyledi.
Artık sadece hapis ve işkence değil, doğrudan idam tehdidinin de devreye sokulduğunu söyleyen Çîmen Ciwanrudî, “Bu yöntemle halka açık bir mesaj verilmek isteniyor. Kadınlar, devletin çizdiği sınırları aştığı anda tutuklanarak, ciddi yaptırımlarla karşı karşıya bırakılıyor ve idam cezasıyla susturulmak isteniyor. Bu tehdit, yalnızca bireysel cezalandırmayı amaçlamıyor, aynı zamanda toplumsal düzeyde kadınların özgürlük alanlarını daraltmayı, onların toplumsal ve siyasal öncülük rollerini zayıflatmayı ve tüm toplum üzerinde sindirici bir etki yaratmayı hedefliyor” dedi.
İdamla tehdit edilen 4 kadının da Kürt aktivist olduğuna dikkati çeken Çîmen Ciwanrudî, İran rejiminin tarih boyunca iki temel bastırma çizgisini birleştirdiğini vurguladı. Çîmen Ciwanrudî, “Bir yandan kadınları ataerkil toplumsal rollere sıkı bir şekilde hapsetmek ve onların toplumsal, siyasal ve kültürel yaşam içindeki öncülüklerini her türlü alanda sınırlamak, baskı altında tutmak ve kontrol etmeyi amaçlıyorlar, diğer yandan ise Kürtler başta olmak üzere tüm azınlık halklara karşı ayrımcı, dışlayıcı ve ötekileştirici politikalar uygulanarak, onların hak ve özgürlükleri sistematik biçimde kısıtlanıyor. Bugün Kürt kadın aktivistlerin özellikle hedef alınması, tam da bu iki baskı ve bastırma çizgisinin kesişim noktasını temsil ediyor ve hem cinsiyetleri hem de etnik kimlikleri üzerinden sistematik bir baskı ve sindirme politikası yürütüldüğünü açık bir şekilde ortaya koyuyor” ifadelerini kullandı.
‘Artık rejim çıplak şiddete başvuruyor’
Geçmişte rejimin daha çok “yasal” sınırlamalarla kadınları kontrol altına almaya çalıştığını belirten Çîmen Ciwanrudî, zorunlu başörtüsü ya da bazı mesleklerde yasakların bu politikanın örnekleri olduğunu söyledi. Ancak özellikle Jîna Emînî’nin katledilmesinden sonra kadınların toplumsal hareketlerde giderek artan öncülüğünün rejimi daha sert yöntemlere ittiğini dile getirdi. Çîmen Ciwanrudî, “Artık rejim çıplak şiddete başvuruyor. Kadınlara yönelik idam tehdidi, yumuşak mekanizmaların tamamen çöktüğünü ve yerini dramatik, siyasi cezalandırma biçimlerinin aldığını gösteriyor” diye konuştu.
‘Kadınlar, ‘Jin, Jiyan, Azadî’ hareketinde yalnızca katılımcı değil aynı zamanda öncü’
Kadınların, “Jin, Jiyan, Azadî” hareketinde yalnızca katılımcı değil aynı zamanda öncü olduklarını belirten Çîmen Ciwanrudî, Pexşen Ezizî ve Werîşe Muradî gibi isimlerin bu öncülüğün sembolü olduğunu söyledi. Çîmen Ciwanrudi, “Onlara yönelen ağır baskı, sadece bireysel bir saldırı değil; kadınların toplumsal öncülüğünü kırma ve toplumda özgürlük mücadelesinin sembollerini yok etme girişimidir” dedi. Kadın aktivistlere yönelik idam tehdidinin yalnızca kişisel bir cezalandırma olmadığını vurgulayan Çîmen Ciwanrudî, bunun tüm toplumu sindirmeyi amaçlayan hesaplı bir siyasi hamle olduğunu söyledi. Çîmen Ciwanrudî, “Bu tehditler aynı zamanda rejimin, kadınların sosyal ve siyasal alanda kazandığı güçten ve halklar arasında yarattıkları birlikten duyduğu korkunun açık göstergesidir” diye belirtti.
‘Birleşik mücadele stratejik bir ihtiyaç’
Çîmen Ciwanrudî, dayanışmanın bugün daha çok sembolik ve medya üzerinden geliştiğini, ancak Kürdistanlı kadınlarla İran’ın diğer bölgelerindeki kadın hareketleri arasında tam bir örgütsel birlik sağlanamadığını da ifade etti. Buna rağmen Pexşan, Werîşe, Şerife, Nergîs gibi kadınların radikal bir direniş feminizmini temsil ettiğini vurgulayan Çîmen Ciwanrudî, “Kadınların birleşik mücadelesine olan inanç nettir. Bu inancı stratejik ve örgütsel düzeyde büyütmek, geleceğe dönük en temel görevdir. Bunun için birleşik mücadele tam da şimdi stratejik bir ihtiyaçtır” şeklinde konuştu.
Cezaevlerinde kadınlara dönük ağır baskılara rağmen farklı düzeylerde dayanışma biçimlerinin geliştiğini hatırlatan Ciwanrudî, tutuklu kadınların isimlerinin duyurulması, cezaevinde yaşanan ihlallerin belgelenmesi, sanal medya kampanyaları ve uluslararası kurumlara başvuruların bu açıdan önemli olduğunu söyledi. Aynı zamanda ailelere hukuki ve psikolojik destek sağlanması, avukatların korunması ve dünya kadın hareketleriyle ortak kampanyaların geliştirilmesi gerektiğini belirtti.
Haber: Zeynep Durgut / MA